Japon masalları. Yei Theodora Ozaki
gibi teknesine gitti. Hava güzeldi, hafif puslu yaz sabahında deniz ve gökyüzü masmaviydi. Uraşima, teknesine atlayıp rüyada gibi denize açıldı. Çok geçmeden diğer balıkçı teknelerini geride bıraktı; öyle uzaklaşmıştı ki, diğer balıkçılar gözden kaybolmuştu. Teknesiyle mavi sularda hiç durmadan ilerledi. Neden bilmiyordu ama birden hiç olmadığı kadar mutlu hissetti kendini. “Keşke o serbest bıraktığım tosbağa gibi binlerce yıl sürecek upuzun bir ömrüm olsaydı,” diye düşündü.
Birinin adını bağırdığını duyunca dalıp gittiği düşlerden uyanıverdi:
“Uraşima, Uraşima!”
Adı, çan sesi kadar berrak ve yaz rüzgârı gibi yumuşak bir şekilde yayılıyordu denize.
Ayağa kalktı, etrafa bakındı. Diğer teknelerden birinin geldiğini sandı fakat ne kadar dikkatli bakarsa baksın, koca denizde, yakında veya uzakta bir tekne göremedi. Yani ses, bir insandan gelmiş olamazdı.
Şaşkın bir hâlde onu çağıranın kim olduğunu anlamaya çalıştı. Her tarafa baktı, sonra bir de gördü ki, teknesinin kenarına bir tosbağa gelmiş. Uraşima çok şaşırdı; çünkü bu, bir gün önce kurtardığı tosbağanın ta kendisiydi.
“Acaba, Sayın Tosbağa,” dedi Uraşima, “bana seslenen siz miydiniz?”
Tosbağa başıyla onayladı ve dedi ki:
“Evet, bendim. Dün sizin şerefli gölgeniz (o kage sama de) benim hayatımı kurtardı. Ben de size teşekkürlerimi sunmak ve bana yaptığınız iyilik nedeniyle duyduğum minnettarlığı ifade etmek istedim.”
“Hakikaten,” dedi Uraşima, “çok kibarsınız. Haydi, tekneye gelin. Size bir sigara ikram etmek isterdim ama bir tosbağa olarak sigara içmiyor olmalısınız.” Balıkçı yaptığı şakaya güldü.
“He-he-he-he!” diye güldü tosbağa, “sake (pirinç şarabı) en sevdiğim içecektir ama tütünden pek hazzetmem.”
“Gerçekten çok üzgünüm ama teknemde hiç ‘sake’ yok. Yine de yukarı çıkıp güneşte sırtınızı kurutabilirsiniz. Tosbağalar çok sever bunu,” dedi Uraşima.
Tosbağa tekneye tırmanırken balıkçı da ona yardım etti. Biraz hoşbeş ettikten sonra tosbağa dedi ki:
“Rin Gin’i hiç gördünüz mü Uraşima? Hani Denizlerin Ejderha Kralı’nın oturduğu saray.”
Balıkçı başını sallayıp “Hayır,” dedi. “Yıllardır deniz benim evim oldu ama Ejderha Kral’ın deniz altındaki ülkesini çok duymama rağmen muhteşem sarayını hiç görmedim. Eğer öyle bir yer varsa, çok uzak olmalı!”
“Gerçekten mi? Kralın sarayını hiç görmediniz demek, ha? Şunu söyleyeyim, şu koca evrendeki en göz alıcı manzaralardan birini kaçırmışsınız. Saray, denizin dibinde, çok uzaklarda ama isterseniz ben sizi hemen götürürüm. Kralın ülkesini görmek istiyorsanız, rehberiniz olurum.”
“Çok isterim oraya gitmeyi. Rehberim olmayı teklif ettiğiniz için de çok teşekkür ederim. Fakat unutmayın ki ben sıradan bir faniyim, siz ise bir deniz canlısı. Yani sizin kadar iyi yüzemeyebilirim…”
Balıkçı başka bir şey diyemeden, tosbağa sözünü kesti:
“Ne? Yüzmenize gerek yok ki. Sırtıma binerseniz rahat rahat gideriz, zahmet çekmezsiniz.”
“İyi ama,” dedi Uraşima, “küçücük sırtınızda beni nasıl taşıyacaksınız?”
“Size saçma gelebilir ama sırtıma binebilirsiniz, gerçekten. Haydi durmayın! Hemen sırtıma binin ve sandığınız gibi imkânsız mıymış görün.”
Tosbağa sözlerini bitirince, Uraşima kaplumbağanın kabuğuna baktı. Bir de ne görsün! Hayvan birden öyle büyüdü ki, koca bir insan üzerine oturabilirdi.
“Gerçekten çok garip!” dedi Uraşima; “O hâlde Bay Tosbağa, izninizle sırtınıza bineceğim. Dokoişo4!” diyerek tosbağanın sırtına atladı.
Tosbağa, sanki çok sıradan bir şey yapıyorlarmış gibi yüzünü hiç kımıldatmadan “Şimdi rahatça yola çıkabiliriz,” deyip sırtındaki Uraşima ile denize atladı. Tosbağa suyun dibine daldı. Bu iki tuhaf yol arkadaşı, uzun süre denizde yol aldı. Uraşima hiç yorulmadı, giysileri de ıslanmadı. Nihayet, uzaklarda muhteşem bir kapı belirdi. Kapının ardında ise sarayın uzun ve eğimli çatıları gözüküyordu.
“Evet,” diye haykırdı Uraşima, “büyük bir sarayın kapısına benziyor! Bay Tosbağa, görmekte olduğumuz bu yer nedir, söyleyebilir misiniz?”
“Rin Gin Sarayı’nın muhteşem büyük kapısı. Geride gördüğünüz büyük çatı da Deniz Kralı’nın sarayıdır.”
“O hâlde Deniz Kralı ve sarayına nihayet ulaştık,” dedi Uraşima.
“Evet, öyle,” dedi tosbağa, “çok hızlı gelmedik mi?” Bunları söylerken tosbağa kapının yanına ulaştı. “İşte geldik. Buradan itibaren yürümelisiniz.”
Tosbağa önden gitti ve kapıcıyla konuştu:
“Bu, Uraşima Taro. Japonya’dan geliyor. Kendisini ziyaretçi olarak krallığa getirmekten onur duyuyorum. Lütfen ona yolu gösterin.”
Kapıcı bir balıktı ve tosbağanın sözleri üzerine onları hemen kapıdan geçirdi.
Çipura, dere pisisi, dilbalığı, mürekkep balığı ve Denizlerin Ejderha Kralı’nın bütün tebaası, yabancıyı selamlamak üzere dışarı çıkıp saygıyla eğildiler.
“Uraşima Sama, Uraşima Sama! Denizlerin Ejderha Kralı'nın evi Deniz Sarayı’na hoş geldin. Uzak diyarlardan gelmişsin, hoş geldin. Ve siz Bay Tosbağa, Uraşima’yı buraya getirirken nice zahmet çektiniz, size minnettarız.” Sonra yine Uraşima’ya dönüp “Lütfen bizi izleyin,” dedi. Bütün balıklar, Uraşima’nın rehberi oldu.
Uraşima fakir bir balıkçıydı ve sarayda nasıl davranılır bilmiyordu. Her şey ona çok yabancı gelse de çekinip utanmamış, yavaşça nazik rehberlerini izleyerek sarayın içine ulaşmıştı. Ana kapılara vardıklarında, güzeller güzeli bir Prenses yanında hizmetçisiyle onu karşılamaya geldi. Prenses, olağanüstü bir güzellikteydi. Bir dalganın alt tarafı gibi kırmızı ve açık yeşil renkte, pileleri altın şeritlerle parlayan güzel bir kaftana bürünmüştü. Güzel siyah saçlarını, yüzyıllar önce kral kızlarının yaptığı gibi omuzlarına salmıştı. Konuştuğunda sesi, müzik gibi dalgalanıyordu suyun üzerinde. Uraşima, Prenses’in önünde reverans yapması gerektiğini hatırladı; ama daha başını eğemeden Prenses elinden tutup onu hoş bir salona, onur misafirlerine ayrılan yere götürdü ve oturmasını istedi.
“Uraşima Taro, sizi babamın krallığına kabul etmek büyük bir zevk,” dedi Prenses. “Dün bir tosbağayı özgürlüğüne kavuşturdunuz. Ben de bunun için size teşekkür etmek istedim, çünkü o tosbağa bendim. Eğer dilerseniz burada, yaz mevsiminin asla bitmediği ve üzüntünün asla uğramadığı bu sonsuz gençlik ülkesinde ebediyen yaşayabilirsiniz. İsterseniz karınız olurum ve birlikte sonsuza dek mutlu yaşarız!”
Prenses’in tatlı sözlerini dinleyip sevimli yüzüne bakarken Uraşima’nın kalbi şaşkınlık ve sevinçle doldu. Bütün bunlar bir rüya mı diye düşünüyordu:
“Söyledikleriniz için binlerce kez teşekkür ederim. Bugüne kadar adını çok duyduğum ama hiç görmediğim bu güzel ülkede, sizinle kalmayı her şeyden çok isterim. Kelimeler yetersiz kalır bu güzelliği tarife. Burası ömrümde gördüğüm en muhteşem yer.”
Uraşima
4
“Elbette” anlamında, genelde alt sınıf tabakası tarafından kullanılır.