Kardeş Hikâyeler Kardeş Şiirler. Анонимный автор
line/>
Kardeş Hikâyeler Kardeş Şiirler
TAKDİM
Avrasya Yazarlar Birliği, elinizdeki eserle ülkemizde bir ilki daha gerçekleştirmenin kıvancını yaşamaktadır. Dünyanın pek çok ülkesinde yaratıcı yazarlık, yazar okulu veya yazarlık enstitüsü programlarının başarılı örnekleri bulunmaktadır. Yazarlık eğitimi veren bu programların mezunlarının yazdıkları eserler, her mezuniyet dönemi sonunda yayınlanmaktadır. Ülkemizde ise çok sayıda yazar okulu, yazarlık atölyesi gibi isimlerle çalışmalarını yürüten faaliyet bulunmakla birlikte, bu program mezunlarının program çalışmalarında yazdıkları eserlerden oluşan kitap henüz bulunmamaktadır.
Türkiye’de ilk kez yazarlık eğitimi veren bir program sonunda, katılımcılarının atölye çalışmaları sırasında kaleme aldıkları eserlerden oluşan bir kitap yayımlanmaktadır.
“Kardeş Hikâyeler Kardeş Şiirler” adını taşıyan bu kitap, Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi bünyesinde çalışmalarını yürüten Hikâye ve Şiir Atölyesi’nde yazılan eserlerden oluşuyor.
Bu büyük kıvancı bizlere yaşatan AYB Edebiyat Akademisi Başkanı Osman Çeviksoy’a, Kardeş Kalemler Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Akbaş’a ve eserleriyle “Kardeş Hikâyeler Kardeş Şiirleri” oluşturan yazar arkadaşlarıma kalbî teşekkürlerimi sunmak istiyorum. 2009 yılı Kasım ayında başlayan atölye çalışmalarını 2010 Mayıs ayı sonuna kadar ciddiyet ve fedakârlıkla sürdürdüklerinin en yakın şahitlerinden biri de benim. Her Cumartesi günü öğleden sonraları Avrasya Yazarlar Birliği onların çalışmalarına mekânlık etti. Yedi ay boyunca bütün cumartesi günlerini Edebiyat Akademisi’ne ayırdılar. Yazdıklarını birlikte değerlendirdiler; yeni hikâyeler, yeni şiirler yazmak için evlerine döndüler. Bazısı bir, Ethem Göktürk gibi bazıları ise haftada iki veya üç değişik hikâye, şiir yazarak geliyorlardı. Yalnızca katılımcılar değil; Osman Çeviksoy’un gün ve geceleri de yazılan hikâyeleri kritik etmek, bilgi ve tecrübeleriyle yazılanların hatalı yönlerine dikkat çekmekle geçiyordu. Herkes hayatını sekiz ay boyunca atölye çalışmalarına göre düzenledi. Ve elbette Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Özbay, Dr. Mustafa Kurt, Bayram Bilge Tokel, İrfan Gürdal’ın sohbetleri de çalışmalara ayrı bir zenginlik kattı. Bendeniz de bu çalışmalara katılma bahtiyârlığına kavuştum.
Yedi ay süren sabır, gayret ve istikrarlı çalışmaların sonunda “Kardeş Hikâyeler Kardeş Şiirler” kitabıyla huzurlarınızdayız.
Türkiye’de bu kitabın bir örnek oluşturmasını ve yazarlık eğitimi veren diğer programların da benzer çalışmalarla yeni yazar ve şairlerin eserlerinin edebiyat dünyamızı zenginleştirmesi dileklerimizle “Kardeş Hikâyeler Kardeş Şiirler” kitabını dikkatlerinize sunuyoruz.
OKUL ve AKADEMİ
Hangi branşta olursa olsun sanat öğretimi okullardan çok akademilerin işidir. Okullar, genel olarak her vatandaşı ilgilendiren temel bilgileri verirken akademiler, yalnızca yarının sanatçı namzetlerini ilgilendiren estetik normları, ibdâya yönelik, daha karmaşık ve girift kâide ve kuralları öğretir. Bunlar da sıradan bir öğretmenin işi değil. Onun için Ahmet Hâşim, edebiyat öğretmenlerine “edebiyat memurları” diye tarizde bulunuyor. Tabiî eli kalem tutan, kendisi de sanat adına bir şeyler üreten hocalarımız da var; ama sayıları o kadar az ki… Onların öğrencisi olmak bir şanstır.
Bizler de Avrasya Yazarlar Birliği olarak bu boşluğu doldurmak üzere bir Sanat Akademisi ve ona bağlı olarak bir Yazar Okulu açtık. “Sanatçı olunmaz, sanatçı doğulur” derler; ama bir kere olsun denemeden kimin sanatçı doğduğu kimin doğmadığı nasıl anlaşılır? Sokaklar, iklimini bulamamış dehalar, mûcitler ve sanatçılarla dolu. En çok da bunlara acırım. “Boşboğaz”, “hayâlperest”, “geveze” deyip hesaba almadığımız bu adamlar; iklimini bulsalar, belki de iyi bir romancı, ünlü bir şair olacaklardı; kim bilir?
Onun için, daha çağları geçmeden genç heveskârlar arasında bir sondaj yapıp bir elekten geçirerek sanatçı namzetlerini seçmek gerekiyor. Bakarsın üzerindeki külleri üfleyince altından kor çıkabilir. İşte sanat akademileri bunun için kurulur. Böyle bir eğitimden geçen amatörler, eğer yetenekleri de varsa başarılı bir sanatçı olur, değilse estetik bilgilerle donanmış iyi birer okuyucu olurlar. Bu da az şey olmasa gerek. Zîra günümüzde okuyucu kıtlığı da çekiliyor.
İlmin umdeleri, sanatın sırları vardır. Bir başka deyimle ilim kesbî, sanat vehbîdir. Yani aklı başında, çalışkan her insan ilim alanında bir şeyler yapabilir; ama sanatın hangi bünyelerde tezahür edeceği bilinmez. İlim aklın, sanat gönlün meyvesidir. Eğer sadece bilgiyle olsa en iyi romanı, en güzel hikâyeyi ve en lirik şiiri edebiyat profesörlerinin yazması gerekirdi; ama hiç de öyle olmuyor. Gönül tellerimizi sızlatan ve söze kanat takan Aşık Veysel oluyor. O Veysel ki Anadolu’nun ücra bir köyünde doğmuş, üstelik gözleri de görmüyor; fakat gözlerini alan kader onun kalb gözünü açmış ve şair etmiş. Belki şair olmasa sıradan bir çoban olacaktı…
Görüldüğü gibi sanatın bir aşkın yanı, bir metafizik boyutu var. Bu puslu ve muğlak alanın, somut bilgileri ve kesin şablonları da yok… İşte biz bu atölye çalışmalarımızda öğrencilerimize, bilgiden çok sezgiyi gerektiren bu sır dolu iklimi aralamaya ve yıllarca, uykusuz geceler boyu edindiğimiz kırık dökük tecrübeleri aktarmaya çalıştık. Şüphesiz bu, öğrenen için de öğreten için de imkânsıza yakın bir şey; fakat yine de teorik bilgiler yanında büyük şair ve yazarlardan güzel örnekler okutarak ve örnek alınan eserlerin başarı sırlarını irdeleyerek onların bu büyülü atmosferi solumalarını sağladık. Ondan sonra da kendi yazdıklarının başarılı ve zayıf yönlerini göstererek tekrar tekrar yazdırmayı denedik ve başarılı da olduk. Adına ilham mı dersiniz, keşif mi bilmem, bazı öğrencilerimiz zaman zaman bizi aşan ve şaşırtan güzel mısralar yakalıyor ve güçlü şiirler yazıyorlardı.
Bu başarıda en büyük pay, kırka yakın hikâyeyi düzelterek tekrar tekrar okuyan kıymetli arkadaşım Osman Çeviksoy’a aittir. O, kıymetli bir sanatçı ve başarılı bir eğitimci olarak bu kursun en ağır yükünü taşıdı. İşte bu gayret ve çalışmaların sonunda güzel hikâye ve şiirlerden oluşan bu kitap doğdu.
HİKÂYENİN ATÖLYESİ YA DA ATÖLYENİN HİKÂYESİ
Edebiyat alanında son yılların belki en güzel gelişmesi, Ankara, İstanbul başta olmak üzere pek çok yerde yazar okullarının açılmasıdır. Çorum, Çankırı, Şanlıurfa, Bursa, Kayseri gibi şehir merkezlerinde çeşitli vakıf ve dernekler tarafından, farklı isimler altında yazarlığa hazırlama çalışmalarının yapıldığını biliyoruz. Bu çalışmaları her yıl tekrarlayarak geleneksel hâle getirmiş derneklerle vakıflar da var. Okumayanların yazmayanların giderek çoğaldığı ülkemizde yazar okullarının açılması, katılımcı bulması ve bu faaliyetlerin giderek yaygınlaşması gerçekten sevindirici.
Dileğimiz odur ki vakıf ve derneklerin dışında başka kurum ve kuruluşlar, özellikle de üniversiteler, bu faaliyetlere ilgi duysunlar; yeteneklerin ortaya çıkarılıp geliştirilmesinde sorumluluk alsınlar. Kültürel değerlerine saygılı, okuyan, düşünen, yorumlayan, sorgulayan ve yazan insanların sayısındaki artış ülkemizin, insanımızın geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.
Hızlı değişimlerin yaşandığı dünyamızda, edebiyatımızın yeni kalemlere, yeni soluklara her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğuna inanıyoruz. Avrasya Yazarlar Birliği olarak “Yazar Okulu” açmaya bu inançla karar verdik. Yıllardır açılagelen yazar okulları, seminere benzer çalışmalarla katılımcılarına felsefe, din, dil, psikoloji ve benzer alanlarda bilgi, deneyim, yorum yüklemişler; örnek metinler sunmuşlar, sohbet ortamlarında tanınmış şair ve yazarlarla katılımcılarını yüz yüze getirmişlerdir. Ve ardından katılım belgeleri…
Kuşkusuz bunlar, yazarlığa hazırlayıcı, isteklendirici güzel çalışmalardır; ancak eksik bırakılmış çalışmalardır. Hâlbuki “atölye çalışmaları” olarak nitelendirebileceğimiz üretime yönelik asıl yazarlık çalışmaları bu aşamadan sonra yapılmalıdır. Elbette yazarın özgürlüğüne, vicdanıyla başbaşalığına kimsenin itirazı olamaz; ancak bu özgürlük, planlı,