Cengiz Han'ı Aramak. Анонимный автор
Orhan Söylemez
Cengiz Han’ı Aramak
Değerli bilim insanı, Prof. Dr. Nadir Devlet’in aziz hatırasına…
“… soyumun bir yerde Cengiz Han’a dayandığını biliyordum.”
Avrasya Fatihi Cengiz Han. İstanbul: Başlık Yayınları, 2010
SUNUŞ
Türkiye’de Türk dünyası araştırmalarıyla tanınan ve yakın bir geçmişte kaybettiğimiz Prof. Dr. Nadir Devlet, Avrasya Fatihi Cengiz Han kitabının Önsöz’ünde gayesini: “… Cengiz Han gibi olağanüstü bir şahsiyeti, onun yönetim yeteneğini ve bir yönetici olarak nelere dikkat ettiğini vurgulamak” şeklinde açıklıyor. Bizim de gayemiz bu “olağanüstü şahsiyeti” roman sayfalarında aramak. Bu sebeple kitabın adını Cengiz Han’ı Aramak olarak koymayı uygun gördük ve bu çalışmamızı da rahmetli Nadir Devlet’e “ithaf” ettik.
Sümer dönemine ait olduğu ve Türklerle ilgisinin olduğu tahmin edilen ve Milattan önceki 4 bin yılına ait Gılgamış Destanı üzerine yazdığı yazısında İnci Enginün, oyunun baş karakteri Gılgamış için “… seven ve kin tutan, ağlayan ve gülen, mücadele eden ve bitkin düşen, umut besleyen ve umutsuzluğu tanıyan gerçek bir insandır” der.1 Enginün bir başka yazısında da roman kahramanı olarak Atatürk’ü inceler. Orada da Mustafa Kemal Atatürk, insani tarafları ön plana çıkarılan bir “roman kahramanı” olarak okuyucunun karşısına çıkar. Enginün, onun “… mustarip ruhlara, muhtaç olunan teselliyi” verdiğini söyledikten sonra “… Bu önderin bayrağı altına koşmak bir ‘kader’dir,” der.2 Atatürk de tarihe mal olmuş, altı yüz yıllık bir büyük devletin küllerinden yeni bir devlet kurmuş ve büyük bir milletin var oluş mücadelesinde liderlik ederek adını tarihe silin/e/mez bir şekilde yazdırmıştır. Cengiz Han da dağınık vaziyette hatta birbirleriyle çatışan, her fırsatta savaşan bir milletin parçalarını—hatta farklı milletleri de—birleştirecek büyük bir cihan devleti kurmuştur. Her ikisi de kanun koyucu ve kanun koruyucusudurlar. Adalet, liyakat, sadakat ve başarı her ikisinin de doğasında vardır. Aynı zamanda her ikisi de roman kahramanları olarak boy göstermiştir.
Elinizdeki kitapta sadece romanları değil aynı zamanda Mehmet Kıldıroğlu’nun kaleminden ve Moğol tarihi konusunda en önemli ve güvenilir kaynak olan Moğolların Gizli Tarihi üzerinden Cengiz Han’ı bulabilirsiniz. Moğol kaynaklarına ve özellikle hem Moğolları hem de Cengiz Han’ı anlatan Moğolca ve Farsça kaynaklara hakimiyetiyle bilinen genç akademisyen Çetin Kaya, Cengiz Han’ın belki de en ilginç tarafını kaleme aldı: Cengiz Han’ın kadınları. Daha önce yayınlanan makalesi “Cengiz Han’ın kızları ve evliliklerini” de burada zikretmekte beis görmüyorum.
Ömer Faruk Ateş Kazak edebiyatında kendisine yer bulan Cengiz Han’ı anlatan bölümü kaleme aldı. Kazak halkının ve aydınlarının ona bakışındaki tezat bu yazının ehemmiyetini bir kez daha ortaya koymaktadır. İki oğlunu başına geçirdiği iki ordusunu gönderip yer ile yeksan ettiği Otırar doğumlu Muhtar Şahanov ile yine Kazakların büyük yazarı Muhtar Magavin’in bakış açıları tamamen taban tabana zıttır. Azerbaycan İlimler Akademisi, Nizami Edebiyat Enstitüsü öğretim üyesi Mehman Hasanlı da Azerbaycan edebiyatına yansıyan Cengiz Han’ı kaleme aldı.
Yabancı dilden çevrilmiş romanlar da var, Türkiye’de yazılmış romanlar da. Biri üçleme olmak üzere beşi yabancı yazardan geliyor. On ikisi ise içeride yazılmış romanlar.
Tuba Dalar en meşhur roman olan Harold Lamb’in Moğolkurdu’nu yorumladı. Filippi, Garcia ve Favereau’nun ortak eseri olan ve onu anlatan tek çizgi romanı Cengiz Han’ı Naz Penah ile birlikte mercek altına aldık ve sıra dışı bir adamın sıra dışı hayatını kaleme aldık. Vassili Yan’a göre o bozkırın kanlı kılıcıydı. Ümmügülsüm, Yan’ın kılıcı kınına girmeyen bozkır fatihini inceledi ve düşüncelerini okuyucu ile paylaştı.
Bir Asya tarihçisi olan Fransız yazar Rene Grousset’in romanı Cihan Fatihi Cengiz Han, Fatih Sultan Yılmaz tarafından yorumlandı. Yazar bu eserinde genel hatları itibariyle Cengiz Han’ın yaşamını tarihi bilgiler çerçevesinde kurgulayarak anlatma yoluna gitmişti. Fatih Yılmaz, tarihçi-yazar Grousset’nin romanda, döneme, olaylara ve kişilere bütüncül bir gözle baktığını ortaya koyuyor. Onu göre eser, henüz ilk satırlarından itibaren kullanılan dilden anlaşılan, olayların geçmişine ve sonrasına hâkim bir sesin ürünü olduğudur. Coğrafyaya ve döneme ait söylemlere, günlük yaşantıyı yansıtan küçük detaylara bolca yer verilmesi ve sözlü kültürden kalma hikâye ve efsaneler esere destansı bir hava vermektedir. Yılmaz’a göre “… Özellikle mekânsal atmosferin kurgunun gücündeki payı belirgin düzeydedir. Yazar, yer yer kendi anlatısını “Moğol ozanların” sesiyle destekleme yoluna gitmiş, bu zamanlarda olayın ozanların diliyle mi yoksa hâkim kurgucunun diliyle mi anlatıldığı pek ayırt edilemez olmuştur. Ancak bu durumun, okurun romanla gerçek arasında bağdaşım kurması açısından bir dayanak görevi gördüğü söylenebilir.” Aynı romanı Şeyma Erdoğan da mercek altına aldı. Aynı romanı iki farklı bakış açısıyla görmenin ayrıcalığını sizlere bırakıyorum.
Ayşe Sandıkkaya Aşır, nehir roman türünün önemli örneklerinden biri olan Conn Iggulden’in üç ciltlik eserini inceledi. Serinin ilk cildi olan Ovaların Kurdu Cengiz Han’da Yesugey’in bir Tatar reisini öldürmesiyle başlayan olaylar, Timuçin’in çocukluğu, gençliği ve evliliği ile devam eder. Serinin üçüncü ve son kitabı Tepelerin Kemikleri’nde artık Cengiz Han, oğulları Cuci’yi, Çağatay’ı ve Ögeday’ı dünyanın dört bir tarafına göndermiş ve aradan yıllar geçmiştir. Komşularıyla ve Araplarla ticaret yapmak için elçiler göndermeye başlar. Ancak elçileri dönüş yolunda Şah Alaaddin Muhammed’in kuzeni olan Otrar yöneticisi İnalçuk tarafından öldürülür. Bunun intikamını almak için Moğollar, Şah Muhammed ile savaşmak üzere yola çıkar.
Aynur Beşkonak, ateş ve ölüm karşısındaki Cengiz Han’ı yazdı. Ateşle oynayan Han, hayatının sonlarına doğru “ölüm”e çare aramaya başladı; fakat “ölüm” kaçınılmazdı ve onun karşısında herkes “eşit” idi. “Kaza oku” dediğimiz kaderin yazgısından kaçmak olmazdı. Cengiz Han inanışa göre “Tengri” tarafından kutsanmıştı. Şaman öyle söylüyordu. Öyleyse bunun bir işareti de olmalıydı. Kimine göre bu işaret hayatı boyunca onu uzaktan takip eden bir “bozkurt” idi ya da başının üstünde onunla birlikte hareket eden “beyaz bir bulut” kutun sembolü idi. Ömer Faruk Ateş, Aytmatov’un romanındaki ve başında “beyaz bulut” ile dolaşan Cengiz Han’ı anlattı. Bir taraftan da Gök Moğolların Başbuğu idi Cengiz Han. Bu şekilde anlatılıyordu romanda. Ona da Mehmet Emrecan Yük yakından baktı ve yazısını kaleme aldı. Ecem Gül İlek, Kırım halkının içinden çıkmış, çilekeş hayatıyla örnek bir ömür sürmüş, Kırım halkının çilesini anlatmış Cengiz Dağcı’nın Timuçin karakterini enine boyuna inceledi. Dağcı’nın genç Timuçin’i diğerlerinden farklıydı ve yazarının takdirini elde etmişti.
Neslihan Karagöz, Kerem Alp Usal’ın romanına Cengiz Han ile barışmasını kaleme aldı. Konusu aşk, dostluk, kıskançlık, kan davası, ihanet ve bağışlama gibi kavramlar etrafında dönüyordu romanın. Roman, tarihi ve aynı zamanda bilim kurguydu. Yani yazarın muhayyilesinde canlanmıştı Cengiz Han. Romana bilim kurgu özellik kazandıran yönü ise reenkarnasyon inancı ve onun etrafında gelişen iç içe vakalardı. Öyleyse “Savaşı gerçekten kazanmanın tek yolu düşmanını affetmekti…”
Mikail Balcı, Göksagun Eraltay’ın Cengiz Han’ı savaşçıların efendisi olarak gören eserini inceledi. Yine konusunu tarihten alan bir roman vardı karşımızda. Merkezde Cengiz Han vardı; ama sadece o değil bütün Moğollar anlatılıyordu romanda. Henüz Timuçin iken bütün boyları itaat altına almış ve “hükümdarların en büyüğü, tüm insanların imparatoru” anlamına gelen Cengiz Han adını almıştı. İpek Bayrakçı, A. Hakan Bayrakçı’nın genç yaşta kaleme aldığı romanında genç Timuçin’i inceledi. Romanda “Ruhunuz yoksa atınız koşmaz” diyordu. Timuçin avucundaki kan pıhtısıyla dünyaya gelmişti ve bu “ilginç” doğumuyla da atları koşturacak “ruhun” kendisinde olduğunu gösteriyordu. Semiha Burhanlı, Okay Tiryakioğlu’nun rüzgar ve ateşin imparatorluğunu kuran Cengiz Han’ı ele alıp inceledi. Bu romanda
1
İnci Enginün. “Gılgamış destanı ve oyun yazarlarımız,”
2
İnci Enginün. “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun romanlarında Atatürk,”