Kral Arthur. Andrew Lang
genç hanım, ancak nereye giderseniz gidin, sizi takip edeceğim,” diye cevap verdi Beaumains. Akşam olana kadar birlikte at sürdüler, kadın ise tüm yol boyunca onu azarlamaya ve rahatsız etmeye devam etti.
En sonunda kara bir çimenliğin bulunduğu açık bir alana geldiler; çimenliğin üzerinde kara dikenler, onların üstünde bir tarafta kara bir arma, diğer tarafta ise büyük bir kara kalkan ve uzun bir kara mızrak vardı. Hemen yakınlarında üzeri ipekle örtülmüş, kara bir taşa bağlanmış kara bir at duruyordu. Atın üstünde ise kara zırhlar kuşanmış bir şövalye oturuyordu. Genç kadın, şövalyeyi gördüğünde ondan atıyla birlikte uzaklaşmasını istedi, çünkü atı eyerli değildi. Gelgelelim bu şövalye yaklaşarak kadına “Genç hanım, Kral Arthur’un sarayına gidip fedainiz olarak getire getire bu şövalyeyi mi getirdiniz?” diye sordu. “Doğrusunu isterseniz hayır, o yalnızca bir mutfak yamağı, Kral Arthur iyilik olsun diye ona yemek vermiş,” diye cevap verdi kadın. “Öyleyse neden zırh kuşanmış?” diye sordu şövalye, “Sizin yanınızda olması bile maskaralık.” “Ondan kurtulamıyorum, ben istemediğim halde benimle geliyor. Beni ondan kurtarabileceğinizi düşünüyorum! Onu ya öldürün ya da korkutun, yalnız dikkat edin, bugün bir şekilde geçitteki iki şövalyeyi katletmeyi başardı,” dedi kadın. “Asil kana sahip herhangi birinin onunla dövüşmeye neden razı geldiğini çok merak ediyorum,” dedi Kara Şövalye. “Onu tanımıyorlardı, benimle at sürdüğü için onun meşhur bir şövalye olduğunu sandılar.” Bunun üzerine Kara Şövalye, “Bu olabilir, yine de yapılı biri ve görünüşe göre güçlü de bir adam. Yine de onu yere çalacağıma, zırhını ve atını elinden alacağıma söz veriyorum, çünkü daha fazlasını yapmak benim için utanç kaynağı olur,” dedi. Sör Beaumains, onun bu şekilde konuştuğunu duyunca baktı ve şöyle dedi: “Sayın şövalye, kaygısızca atımı ve zırhımı almaktan bahsediyorsunuz, ancak bilesiniz ki siz isteseniz de istemeseniz de bu çimenlikten geçeceğim. Atımı ve zırhımı ancak adil bir dövüşte beni alt edebilirseniz alabilirsiniz. Öyleyse ne yapabilecekmişsiniz bir görelim.” Bunları duyan şövalye, “Öyle mi diyorsun? Bu hanımı takip etmekten vazgeç, bir mutfak yamağının böylesine asil bir leydiyle at sürmesi doğru değil,” diye cevap verdi. “Bu bir yalan, ben doğuştan bir beyefendiyim. Kanım ise seninkinden daha asildir ki bunu, seni alt ederek kanıtlayacağım.”
O esnada birbirlerine hızla hücum etmek için atlarını geri çektiler, bir buçuk saat boyunca bir hayli şiddetle dövüştüler. En sonunda Beaumains’in indirdiği darbe şövalyeyi atından düşürdü ve şövalye kendinden geçip öldü. Sonra Beaumains atından indi, şövalyenin atının ve zırhının kendininkilerden iyi olduğunu görünce onları kendine alarak genç kadının peşinden gitmeye devam etti. Bu şekilde birlikte giderlerken genç kadın her zaman yaptığı gibi onu azarladı, sonra yeşillere bürünmüş bir şövalyenin kendilerine doğru geldiğini gördüler. “Yanındaki kardeşim Kara Şövalye midir?” diye sordu şövalye, genç kadına. “Doğrusu hayır, bu aksi mutfak yamağı ne yazık ki kardeşinizi katletti.” “Heyhat!” diye iç çekti Yeşil Şövalye, “Kardeşimin ölümü, bir mutfak yamağının kaba ellerinden mi olacaktı? Hain!” dedi ve Beaumains’a döndü, “Kardeşim Sör Percard’ı katlettiğin için ölmelisin, zira o asil bir şövalyeydi.” Bu sözleri duyan Beaumains cevap verdi: “Onu alt ettim, çünkü iyi bir şövalyenin bunu yapması gerekir. Bu yüzden size de meydan okuyorum.”
Yeşil Şövalye, bir akasya ağacından sarkan borazanı alarak üç kere çaldı. İki genç kadın gelip onu zırhla donattı, şövalyeye yeşil bir kalkan ve yeşil bir mızrak verdiler. Böylece dövüş başladı; uzun bir süre boyunca, önce at sırtında sonra da ayakta, şiddetle devam etti. Ta ki ikisi de büyük yaralar alana dek. En sonunda genç kadın gelip yanlarında dikildi, “Efendim Yeşil Şövalye, bir mutfak hizmetlisiyle bu kadar uzun süre dövüştüğünüz için hiç mi utanç duymuyorsunuz? Sizden şövalye falan olmazmış!” Bu küçük düşürücü sözler Yeşil Şövalye’nin gururuna dokundu, haliyle öyle büyük bir darbe vurdu ki Beaumains’in kalkanı ikiye ayrıldı. Beaumains bunu gördükten sonra şövalyenin miğferine onu diz çöktürecek bir darbe indirdi, üzerine atılarak onu yerde sürükledi. Yeşil Şövalye, merhamet için haykırıp Beaumains’e kendisini esir almasını önerdi. “Genç hanım hayatınızı bağışlamamı istemediği sürece, söylediğiniz her şey beyhude,” diye cevap verdi Beaumains, ardından sanki öldürecekmişçesine şövalyenin miğferini çıkardı. “Ayıp sana, hain mutfak yamağı!” dedi genç kadın, “Şövalyenin hayatını bağışlamanı asla istemeyeceğim, çünkü hayatının tehlikede olmadığına eminim.” “Bir sözün beni kurtarabilecekken, ölmeme izin verme,” diye yakardı şövalye, daha sonra Beaumains’e dönüp “Hayatımı bağışla; ben de seni kardeşimin ölümü için affedeyim, sonsuza dek hizmetine gireyim ve sana hizmet etmeleri için otuz şövalyemi emrine vereyim,” dedi. “Şövalye hazretleri, bunların hiçbiri umurumda değil, genç hanım istemedikçe hayatınızı bağışlamam,” dedi Beaumains, sonra sanki şövalyeyi öldürecekmişçesine öne doğru adım attı. Genç kadın, “Tamam pis düzenbaz, öldürme. Eğer öldürürsen zaten bin pişman olursun,” dedi. Beaumains cevap verdi: “Genç hanım, size hizmet etmek benim için bir zevktir, isteğiniz üzerine onun hayatını bağışlayacağım. Yeşil zırhlı şövalye, bu genç hanımın isteği üzerine sizi serbest bırakıyorum, çünkü bana verdiği her görevi yerine getirmek boynumun borcudur.”
Yeşil Şövalye diz çöküp kılıcıyla saygılarını sundu. Genç kadın, “Aldığın yaralar ve kardeşinin ölümü için üzgünüm, gelgelelim ikinize de ihtiyacım var çünkü ormanı geçme konusunda büyük endişelerim var,” dedi. “Hiç korkmayın,” dedi Yeşil Şövalye, “zira bugün benim evimde kalacaksınız, yarın ise size ormanı geçebileceğiniz yolu göstereceğim.” Böylece Yeşil Şövalye’yle birlikte gittiler. Ne var ki genç kız, Beaumains’e karşı olan tavrını değiştirmedi ve onu her zamankinden daha fazla azarladı; ta ki Yeşil Şövalye, Beaumains’in mızrak tutan en asil şövalye olduğunu ve bir gün büyük bir kralın soyundan geldiğini öğreneceğini söyleyip kadına çıkışana dek. Yeşil Şövalye, emrindeki otuz şövalyeyi çağırıp onlara bundan böyle Beaumains’e hizmet etmelerini, onu ihanetten korumalarını ve ihtiyaç duyduğunda onun emirlerine uymak için hazır olmalarını söyledi. Böylece birbirlerine veda ettiler, Beaumains ile genç kadın ise tekrardan yola koyuldu. Sör Beaumains benzer bir şekilde, üçüncü kardeş olan Kızıl Şövalye’yi de alt etti. Kızıl Şövalye de merhamet dileyip altmış şövalyesini Beaumains’in hizmetine sunmayı teklif etti. Beaumains de genç hanımın isteği üzerine şövalyenin hayatını bağışladı. Aynı karşılaşma, Lacivert Şövalye Persant’la da gerçekleşti.
Bu kez genç kadın Beaumains’in dövüşmekten vazgeçmesini istedi, “Efendim, kim olduğunuzu ve hangi soydan geldiğinizi merak ediyorum. Cesurca konuşup cesurca hareket ediyorsunuz, bu yüzden hâlâ şansınız varken ayrılmanızı, kendinizi kurtar-manızı istiyorum. Zira hem siz hem de atınız büyük badireler atlattınız, ayrıca korkuyorum ki çok geciktik çünkü kuşatılmış kale buradan yedi mil uzaklıkta, bu hariç tüm tehlikeler ise arkamızda kaldı. Ciddi şekilde yaralanmanızdan korkuyorum. Üstelik bu Lacivert Şövalye Sör Persant, leydimi tutsak eden şövalyenin yanında bir hiç sayılır,” dedi. Tüm bunlara rağmen Sör Beaumains, kadının sözlerine kulak asmayacaktı, öğleden sonra iki saatte onu alt edeceğine ve kaleye gün içinde varacaklarına dair söz verdi. “Siz nasıl bir adamsınız?” diye sordu genç kadın, büyük bir hayretle Beaumains’e bakıyordu, “Hiçbir kadın bir şövalyeye benim size davrandığım kadar kötü ve rezil bir şekilde davranmamıştır, oysa siz her zaman bana karşı nazik ve saygılı oldunuz, asil kandan da gelse hiç kimse böyle bir davranış sergilemez.” “Genç hanım, sözleriniz yalnızca