Robin Hood. Говард Пайл
Dul ya da fakir bir kadın ona geldiğinde ise etini bedavaya veriyordu. Ancak neşeli ve güzel bir genç kız gelip ona bir öpücük verirse eti için bir peni bile almazdı. Gözleri bir yaz günündeki gökyüzü kadar mavi olduğu ve her müşterisine tam ölçü vererek etrafına neşe dağıttığı için tezgâhına birçok kişi geldi. Böylelikle etini o kadar hızlı sattı ki yakınında duran hiçbir kasap hiçbir şey satamadı.
Pazardaki diğer kasaplar aralarında konuşmaya başladılar. Bazıları: “Bu adam mutlaka arabayı, atı ve eti çalan bir hırsız olmalı.” dedi. Ama diğerleri: “Hayır olamaz, mallarını bu kadar rahat ve neşe içinde paylaşan bir hırsızı ne zaman gördünüz? Bu adam babasının topraklarını satmış ve parası olduğu sürece neşe içinde yaşamak isteyen bir mirasyedi olmalı.” dediler. Bu sonuncu fikre katılanlar daha fazla olunca, ötekiler de tek tek bu düşünceyi mantıklı buldular.
Sonra kasaplardan bazıları onunla tanışmak için yanına geldiler. “Gel kardeşim.” dedi hepsinin başı olan biri. “Hepimiz aynı meslekteniz, bizimle yemeğe gelmek ister misin? Şerif bugün tüm Kasap Loncası’nı Lonca Salonu’nda kendisiyle birlikte ziyafet etmeye çağırdı. Orada bol bol yiyecek ve içecek var; mutlaka hoşunuza gidecektir, yoksa yanılıyor muyum?”
Neşeli Robin: “Bir kasap dostumu geri çevirmek olur mu hiç.” dedi. “Tabii ki sizlerle birlikte yemeğe giderim, benim sevgili kardeşlerim. Elimden geldiğince çabuk toparlanırım.”
Bunun üzerine, tüm etlerini sattıktan sonra tezgâhını kapattı ve birlikte büyük Lonca Salonu’na gittiler.
Şerif, birçok kasap içeri girerken, çoktan oradaydı. Robin ve yanındakiler ise o sırada Robin’in anlattığı neşeli bir şakaya gülerek içeri giriyorlardı. Şerif’in yanındakiler kulağına eğilerek fısıldadılar:
“Şuradaki herif, delinin teki. Bugün bir peniye, bizim üç peniye satabileceğimizden daha fazla et sattı. Üstelik hangi neşeli genç kız ona bir öpücük verdiyse hiç para almadan ona et verdi.”
Diğerleri de şöyle dedi:
“Bu adam kesin, topraklarını altın ve gümüş karşılığında satmış, şimdi de hepsini neşeyle harcamak isteyen bir savurgan.”
Bunları duyan Şerif, Robin’i kasap giysisi içinde tanımadan yanına çağırdı ve sağ yanına oturttu. Çünkü zengin ve genç mirasyedileri severdi. Özellikle de o mirasyedinin kesesini, kendi kutsal kesesine indirebileceğini düşündüğü zaman. Bu yüzden Robin’e çok kıymet veriyor, onunla diğerlerinden daha çok gülüyor ve konuşuyordu.
Sonunda yemek servise hazırdı ve Şerif, Robin’e şükran duası etmesini söyledi. Bunun üzerine Robin ayağa kalktı ve şöyle söyledi:
“Tanrı hepimizi kutsasın, bu evde her zaman taze et ve dolu bir çuval olsun. Tüm kasaplar da benim kadar dürüst adamlar olsun, bu hep böyle gitsin.”
Bu sözlere herkes kahkahalarla güldü, en çok da Şerif güldü çünkü kendi kendine: “Bu gerçekten de saf bir mirasyedi. Belki de bu aptalın sağa sola savurduğu paranın bir kısmını kendi keseme boşaltabilirim.” dedi. Sonra Robin’e yüksek sesle:
“Sen ne kadar neşeli bir genç delikanlısın, seni çok sevdim.” dedi ve Robin’in omuzuna vurdu.
O an Robin de yüksek sesle güldü. “Evet.” dedi. “Neşeli delikanlıları sevdiğinizi biliyorum. Çünkü neşeli Robin Hood’u atış müsabakasına davet edip ona atışları için parlak, altın bir ok vermiştiniz değil mi?”
Bunun üzerine Şerif ve tüm kasap loncası ciddileşti. Öyle bir sessizlik oldu ki Robin’den başka kimse gülmedi, yalnızca bazıları birbirlerine sinsice bakışlar attı.
“Hadi, bize biraz içki koyun artık!” diye bağırdı Robin. “Geçici vaktimizi neşeli geçirelim derim. Sonuçta insan topraktan ibarettir; iyi kalpli Swanthold’un da dediği gibi, insanın yalnızca solucanlara yem olana kadar burada yaşayacak bir süresi vardır. O yüzden hayat neşeli geçsin. Hayır, dudağınızı bükmeyin lütfen, Bay Şerif. Kim bilir belki de daha az içki içip göbeğinizdeki yağlardan ve beyninizdeki uyuşukluktan kurtulursanız Robin Hood’u yakalayabilirsiniz. Neşeli ol, dostum.”
Bu sözlerden sonra Şerif yine güldü ama bu şakadan hiç de hoşlanmış gibi değildi. Kasaplar kendi aralarında şöyle dediler: “Daha önce hiç bu kadar çılgın ve yürekli bir delikanlı görmedik. Şerif’i kesin delirtecek.”
“Şimdi, kardeşlerim!” diye bağırdı Robin. “Yalnızca neşeli olun! Hayır, hayır! Sakın kuruşlarınızı saymayın çünkü iki yüz paunda mal olsa bile bu ziyafeti ben ödeyeceğim. Kimse dudağını büküp kesesini kontrol etmesin. Çünkü yemin ederim ki ne bir kasap ne de Şerif bu ziyafet için tek kuruş bile ödemeyecek.”
“Sen gerçekten oldukça neşeli birisin.” dedi Şerif. “Paranı bu kadar rahat harcadığına göre çok sayıda boynuzlu hayvanın ve birçok arazin olmalı.”
“Evet, var.” dedi Robin, yine yüksek sesle gülerek. “Benim ve kardeşlerimin beş yüz ve daha fazla boynuzlu hayvanı var. Hiçbirini satamadık, yoksa kasap olamazdım. Toprağıma gelince, kâhyama arazimin kaç dönüm ettiğini hiç sormadım.”
Bunun üzerine Şerif’in gözleri iyice parladı ve kendi kendine kıkırdadı. “Ah, iyi kalpli genç.” dedi. “Eğer sığırlarını satın alacak birini bulamadığın için satamadıysan bu adam ben olabilirim. Çünkü neşeli gençleri pek severim ve böyle birine hayat yolunda yardım etmek isterim. Şimdi boynuzlu sığırların için ne kadar istiyorsun?”
“Şey.” dedi Robin. “En az beş yüz paunt ederler.”
“Hayır.” diye cevap verdi Şerif yavaşça ve sanki kendi içinde hesap yapıyormuş gibi. “Seni sevdim ve sana yardımcı olmak isterim. Ama beş yüz paunt büyük bir miktar; ayrıca yanımda o kadar yok. Yine de hepsi için sana üç yüz paunt veririm, hem de altın ve gümüş olarak.”
“Seni yaşlı cimri!” dedi Robin. “Bu kadar boynuzlu sığırın yedi yüz paunt hatta daha fazla edeceğini ve bunun bile onlar için çok az olduğunu gayet iyi biliyorsun. Ama yine de kırlaşmış saçların ve bir ayağın mezarda hâlinle taze bir delikanlının saflığı üzerinden ticaret yapmaya kalkıyorsun.”
Bunun üzerine Şerif, Robin’e ters ters baktı. “Yapma.” dedi Robin. “Bana ağzında ekşimiş bira varmış gibi bakma lütfen, dostum. Teklifini kabul edeceğim çünkü benim ve kardeşlerimin gerçekten paraya ihtiyacı var. Neşeli bir yaşam sürüyoruz ve kimse tek kuruşu olmadan neşeli bir yaşam süremez; bu yüzden pazarlığı burada kapatıyorum. Ama yanında üç yüz paundu getirmeyi unutma sakın, bu kadar kurnazca pazarlık yapan birine güvenemem.”
“Parayı getireceğim.” dedi Şerif. “Peki, senin adın ne delikanlı?”
“Bana Locksleyli Robert derler.” dedi cesur Robin.
“Öyleyse, Locksleyli Robert.” dedi Şerif. “Bugün mutlaka senin boynuzlu hayvanlarını görmeye geleceğim. Ama önce kâtibim satış için bir kâğıt hazırlasın çünkü ben hayvanları almadan sen de benim paramı alamazsın.”
Robin Hood yine güldü. Şerif’le sertçe el sıkışarak: “Dediğin gibi olsun.” dedi. “Gerçekten kardeşlerim paran için sana minnettar olacaklar.”
Pazarlık böylece sona erdi ama kasapların çoğu kendi aralarında, Şerif’in zavallı ve savurgan bir genci bu şekilde kandırmasının alçakça bir dolandırıcılık olduğunu söylediler.
Öğleden sonra Şerif atına bindi ve atıyla arabasını iki mark karşılığında bir tüccara sattığı için onu yaya olarak bekleyen Robin