Define Adası. Роберт Льюис Стивенсон
üzerini arasın, geri kalanlar yukarı çıkın ve sandığı alın.” diye bağırdı kör adam.
Eski merdivenlerimize sertçe vuran ayak seslerini duyabiliyordum. Evimiz muhtemelen sarsılıyor olmalıydı. Kısa süre sonra bir kez daha hayret dolu haykırışlar duydum. Kaptan’ın odasının penceresi sertçe açıldı ve kırılan camların sesleri arasında bir adam omuzlarından aşağı eğilip kör dilenciye seslendi. Ay ışığı adamı belirgin bir şekilde görmemi sağlıyordu.
“Pew!” diye bağırdı adam kör dilenciye. Galiba adı buydu. “Bizden önce davranmışlar. Biri sandığı açıp kaçmış.”
“Orada mı?” diye kükredi Pew.
“Para burada.”
“Kör adam paraya da küfretti.”
“Flint’in yumruğundan bahsediyorum.” diye bağırdı Pew.
“Burada göremedik.” diye cevap verdi yukarıdaki adam.
“Hey, aşağıdaki! Bill’in üzerinde mi bak!” diye bağırdı kör adam bir kez daha.
Bunun üzerine başka bir adam, muhtemelen Kaptan’ın cesedini aramak için aşağıda kalan kişi dışarı çıktı. “Bill’in işi çoktan bitmiş.” dedi. “Geriye bir şey kalmamış.”
“Bu hanın sahiplerinin işi. O çocuk yok mu! Keşke gözlerini oysaymışım.” diye bağırdı kör adam Pew. “Daha az önce kapı sürgülüydü, açamadım. Etrafa dağılıp onları bulun.”
“Burada mumu yanar vaziyette bırakmışlar.” dedi penceredeki adam.
“Dağılın ve onları bulun! Evin altını üstüne getirin!” diye tekrar etti Pew sopasıyla yere vurarak.
Sonra evi darmaduman ettiler. Ayaklarıyla sertçe yere vurarak hareket ediyor, mobilyaları etrafa çarpıyor, kapıları tekmeliyor, büyük bir gürültü çıkarıyorlardı. Sonra adamlar tek tek dışarı çıkıp bizi hiçbir yerde bulamadıklarını söylediler. Daha sonra Kaptan’ın parasını sayarken annemle duyduğumuz o korkunç borazan sesini gecenin sakinliğinde bir kez daha net bir şekilde duydum. Ancak bu kez iki kez çalındı. Ben bunun kör adamın borazanı olduğunu sanıyordum. Tayfasını saldırı işareti olarak kullandığını düşünmüştüm ilk duyduğumda. Ancak o sırada anladım ki bu, yamaçtan köye doğru yapılan bir uyarı sesiydi. Korsanları yaklaşmakta olan bir tehlikeye karşı ikaz ediyordu.
“Dirk bizi uyarıyor.” dedi içlerinden biri. “İki kez çaldı! Derhâl topuklamamız lazım beyler.”
“Topukla sen geri zekâlı!” diye bağırdı Pew. “Dirk salağın teki. Aynı zamanda korkak. Ona aldırmayın siz. Yakındadırlar. Fazla uzaklaşmış olamazlar. Bu işi halledin. Etrafa dağılıp onları bulun itler! Ah ah!..” diye bağırdı. “Keşke gözlerim olsaydı!”
Bu yakarış adamları etkilemiş olacak içlerinden ikisi kerestelerin arasına bakınmaya başladı. Ama ben adamların bu konuda çok isteksiz olduklarını, bir taraftan da tehlikeye karşı kendilerini kolladıklarını düşünüyorum. Bu arada diğerleri endişeli bir bekleyiş hâlindeydi.
“Bugüne kadar yapmadığınız kalmadı ama şimdi tereddüt ediyorsunuz! Eğer onu bulursanız krallar kadar zengin olursunuz. Orada olduğunu bildiğiniz hâlde öylece durup kaytarıyorsunuz. Hiçbiriniz Bill’le yüzleşecek kadar yürekli değildiniz. Ama ben yaptım bunu. Kör bir adam yaptı! Sizinle şansımı kaybediyorum! Faytonla gezip keyif çatabilecekken zavallı, sürüngen bir dilenci olacak, bir yudum rom için dil dökeceğim insanlara! Eğer sizde bir gıdım cesaret olsaydı onları yakalamak için hâlâ uğraşırdınız.”
“Sık dişini biraz Pew, dublonları aldık!” dedi adamlardan biri homurtuya benzeyen bir sesle.
“O şeyi saklamış olabilirler.” dedi bir başkası. “Paraları al da ciyak ciyak bağırmayı bırak.”
“Ciyak ciyak bağırma” doğru ifadeydi. Adamların itirazları Pew’ün öfkesini o kadar şiddetlendirmişti ki o kör hâliyle sopasını sağa sola savurmaya, önüne gelene vurmaya başlamıştı. Sopasıyla birkaç sert darbe indirdi.
Bunun üzerine adamlar da gaddar köre küfür etmeye başladılar. Çok korkunç tehditler savuruyorlardı. Adamın elinden sopasını almaya çalışmaları sonuç vermedi.
Kendi aralarındaki bu kavga bizim kurtarıcımız oldu. Adamlar didişmeye devam ederken yamacın tepesinin, köy tarafındaki kısmından bir ses daha geldi. Dörtnala koşturan atların sesiydi bu. Hemen hemen aynı anda bir tabanca sesi, diğer taraftan duyuldu. Bunun bir tehlike uyarısı olduğu belliydi. Çünkü korsanlar derhâl kaçışmaya ve dört bir tarafa koşmaya başladılar. Her biri ayrı yöne doğru koşuyordu. Böylece yarım dakika gibi bir süre içinde Pew dışında kimse kalmadı. Belki korkudan belki de söylediği kötü sözlerden ve vurmalarından dolayı onu terk etmişlerdi orasını bilemiyorum. Ama kör adam geride kalmıştı ve sopasıyla çılgın gibi vurarak ilerliyor, el yordamıyla yönünü bulmaya çalışıyordu. Bir yandan da arkadaşlarını çağırıyordu. Sonunda yanlış bir yöne sapıp birkaç adım yanımdan geçerek köye doğru yürümeye başladı. Bir yandan da “Johnny, Kara Köpek, Dirk!” diye bağırarak adamları çağırıyordu. “İhtiyar Pew’ü geride bırakmak olmaz dostlarım. İhtiyar Pew’e bu yapılmaz!”
Kısa süre sonra atların gürültüsü yükselmeye başladı. Dört beş kadar atlının yamaçtan aşağı dörtnala ilerlediğini ay ışığında net bir şekilde görebiliyordum.
Bunun üzerine Pew hatasını anladı. Çığlık atarak döndü ve doğruca yol kenarına doğru koşup yere düştü. Ancak hemen kendini toparlayıp ayağa kalktı ve ikinci bir hamle yaptı. Telaşından ne yapacağını şaşırmış hâldeydi ve yaklaşan atlardan birinin altında kalıverdi.
At sürücüsü her ne kadar onu kurtarmaya çalışsa da işe yaramamıştı. Pew, sessiz gecede çınlayan tiz bir çığlıkla düşmüş, atın altında ezilmiş, reddedilmiş ve terk edilmişti. Önce yanlamasına düştükten sonra yüzüstü yere serildi ve bir daha hareket etmedi.
Derhâl ayağa fırlayıp atlıları tebrik ettim. Kazanın dehşeti onların da durmasına sebep olmuştu. Kısa süre sonra kim olduklarını gördüm. En arkadaki Doktor Livesey’i çağırmak için köyden giden delikanlıydı, geri kalanları ise delikanlının yolda karşılaştığı vergi memurlarıydı. Onlarla birlikte gelmeyi akledebilmişti. Söylenenlere göre Müfettiş Dance, Kitt Çukuru’ndaki yelkenli tekneyi duymuş ve bizim bulunduğumuz yöne doğru yola koyulmuştu. Annemle beraber ölümden kurtuluşumuzu işte bu olaya borçluyuz.
Pew çoktan ölmüştü. Annemi de köye kadar taşımıştık. Biraz soğuk su ve tuz ayılmasını sağladı. Yaşadığı korku ona ağır gelse de parasının tamamını alamadığı için üzülmeye devam ediyordu. Bu arada müfettiş mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Kitt’in Çukuru’nun yolunu tuttu. Ama adamları atlarından inip dikkatli bir şekilde ilerlemek zorunda kalmışlardı. Pusuya kurban gitme korkuları zaman zaman atlarına dayanarak yürümelerine sebep oluyordu. Bu sebepten Kitt Çukuru’na vardıklarında iki yelkenli teknenin kısa süre önce yola koyulmuş olduğunu görmek kimseyi çok şaşırtmadı. Tekneye doğru seslendiklerinde, bir ses ay ışığında ortada durmamalarını aksi hâlde kurşun yemelerinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Bu arada bir kurşun hemen yanından geçti. Kısa süre sonra yelkenli gözden kayboldu ve Bay Dance orada durup “sudan çıkmış balık gibi” dedi. Tek yapabildiği adamlardan birini filika çağırmak üzere yollamak oldu. “Bu da hiçbir işe yaramaz tabii ki. Kurtulmayı başardılar ve bitti. Ama yine de…” diyerek şu sözleri ekledi. “Bay Pew’ü atımla çiğnediğime sevindim.” dedi. Çünkü o sırada ona hikâyemi çoktan anlatmıştım.
Onunla