ESRARENGIZ KELIMELER 2-MALIKANEDEKI YABANCI. AYDIN ALMILA
de hemen atıldı. “Benim de!”
İdil kuzinini duymamış gibi devam etti. “Aslında fırtına deyince önce aklıma Shakespeare’in Fırtına adlı oyunu geldi ama şifreye uyan bir tarafı yoktu.”
Sarp Gulliver’in Gezileri’ni önüne çekti. İpucunun bulunmasında farkında olmadan rol oynadığı için memnundu. Kitabın ilk birkaç sayfasını karıştırıp bölümlere göz attı. Şimdiye dek nasıl olmuştu da okumamıştı. “Burada Gulliver’in gittiği iki yerden söz ediyor sadece.” dedi.
İdil, “Tam de şifrede yazdığı gibi.” diye karşılık verdi. “Dört yeri birden dolaşmaya kalkma, iki taneyle yetin.”
Nesli blog yazısını yazmadan önce kitapla ilgili araştırma yaptığını göstermek için can atıyordu. Az önce, benim de, diyerek İdil’e katılırken laf olsun diye konuşmamıştı. “Aslında Gulliver’in yolculuk yaptığı dört yer var ama mesela bendeki kitapta da sadece iki yolculuğunu anlatıyordu.” Sarp’la aynı anda, “Lilliput ve Brobdingnag.” dediler. Sarp önündeki kitaptan okumuştu. Ancak ikisinin de Brobdingnag demeye çalışmaları kendileri de dâhil hepsinin gülüşmesine neden oldu. Söylemesi gerçekten zordu.
İdil, “Biri 15 santimlik küçük insanların yaşadığı ada.” diye ekledi.
Nesli, “Diğeri ise devlerin yaşadığı yer.” dedi.
“O devlerin de bir adı vardı.”
“Neydi hatırlamıyorum ama onun da söylenişinin oldukça zor olduğunu hatırlıyorum.”
“Dilimin ucunda…”
Mert’le Sarp, iki kuzinin birbirlerinin cümlelerini tamamlayarak neredeyse yarışırcasına konuşmalarına alışkınlardı. Mert aralarına yeni katılan iki çocuğa baktı. Yakında Narin’le Feridun da alışır, diye düşündü. Ardından o da konuşmaya katıldı. “Bir yerde kocamanken diğerinde ufalırsın bir anda cümlesi de böylelikle anlam kazandı.”
“Evet, Gulliver küçük insanların yanındayken kocamandı, sonra devlerin yanında ufacık kaldı.” İdil kitapla ilgili hatırladığı ne varsa söylemek istiyordu.
“Demek ki şifrenin son cümlesi yalnızca kibirli olmayı kastetmiyormuş.” Sarp illa haklı çıkmaya çalışıyordu. Neyse ki kimse bunun üstünde durmadı.
Feridun kitabı okumadığına hayıflanmış, bu hararetli konuşmalara katılamadığı için kendini rahatsız hissetmişti. “Eğer Gulliver yardımsever de biriyse?..” deyip cümlesini yarım bıraktı.
İdil, “Lilliput halkına yardım ediyor.” diye açıkladı. “Şifrenin bu cümlesi de kitabın konusuna uygun.”
Mert, kitabı Sarp’ın önünden çekip masanın ortasına koydu. “Bütün cümleler doğru iz üstünde olduğumuzu gösteriyor. Şimdi sıra bir sonraki adım için ne yapacağımızı bulmaya kalıyor.”
Narin, “Bir sonraki adım mı?” diye sordu. Sesi olduğundan tiz çıkmıştı. “Her şeye baştan mı başlıyoruz?” Aslında soruyu İdil’e bakarak sormuştu. Ne de olsa İdil geçen yaz okula devam etmişti. Yeniden başlıyorlarsa bilirdi.
İdil omuzlarını silkmekle yetindi. O sırada dudağını da bükmüştü ama saçları hâlâ yüzünü örttüğü için diğerleri bunu fark etmedi. Bu soru arkadaşları gibi İdil’in de kafasını kurcalıyordu.
Aslında sorunun cevabını öğrenmenin tek bir yolu olduğunu hepsi biliyordu. Gulliver’in Gezileri’ni inceleyeceklerdi. Bunun yalnızca, “Okula hoş geldiniz!” şifresi mi olduğunu yoksa her şeye yeni baştan mı başladıklarını ancak o zaman anlayabilirlerdi.
Mert kitabın 15. sayfasını açmakla incelemeyi başlattı. 15 santimin, Lilliput halkının boyunun yanı sıra başka bir şeyi daha işaret etmesini umuyordu.
15. sayfada ilgilerini çekecek, ipucu niteliğinde bir şey yoktu, 15. satırda da… Sonra bölümlere baktılar. Her iki yolculuk da sekizer bölümden oluşuyordu. Hiçbiri 15 sayısını nasıl değerlendireceklerini bilmiyordu. Sonra şifrenin ilk iki satırındaki rakamları göz önüne alıp ikinci ve dördüncü bölüme baktılar, sonra ikinci ve dördünce satıra… Bu böyle devam etti.
Sonunda Feridun, “Elimizde kitapla okula gitmek yeterli olabilir, kâfi gelebilir.” diye fikrini belirtti.
Mert, “Neden olmasın!” dedi. Belki de tek yapmaları gereken buydu! Şifrenin parçalarını bir araya getirdiklerini ve birlikte çözüme ulaştıklarını göstermek.
Bu fikir İdil’e kötü görünmemişti. Sil baştan olacak değildi ya! Hem zaten kütüphanenin kafesinde oyalanmanın bir anlamı yoktu. Gulliver’in Gezileri’ni de yanlarına alıp çıktılar.
Bu sırada Sarp, “Belki de bu, gerçekten bir tür karşılama sürprizidir. Bu defa bizi, okula hoş geldiniz, yazısıyla, hatta okula hoş geldiniz komitesiyle karşılarlar, ne dersiniz?” diye sordu.
Nesli dışında kimse tepki göstermedi. O da sadece gözlerini devirdi.
5. Bölüm
Birlikten Kuvvet Doğar!
Malikânenin önüne geldiklerinde, etraf fazlasıyla sakindi. Değil, hoş geldiniz komitesi, etrafta ağaçlar dışında canlı varlık bile yoktu.
Narin kulak kesildi. “Dikkat ettiniz mi? Rüzgâr da esmiyor.”
Bahçe kapısı aralıktı. Çocukları içeri buyur etmekte bir sakınca görmüyordu sanki. Giriş kapısı da sanki özellikle aralık bırakılmıştı. Hepsini tuhaf bir korku sardı. Okul boşken kapılarının açık bırakılması ne kadar güvenliydi ki?
Sarp hâlâ umudunu yitirmemişti. “Bu kadar sessiz olduğuna göre, kesin bizi bekleyen bir sürpriz var.”
Mert, “Herkesin bir anda ortaya çıkıp bizi karşılayacağını hiç sanmıyorum, Sarp.” dedi.
Temkinli adımlarla içeri girdiler. Girişin koyu renk zemini, gözlerine nedense kasvetli görünmüştü. Ne yapacaklarını bilemediklerinden bir süre öylece dikildiler.
Sarp, “Galiba elimizde kitapla okula gelmek yeterli değilmiş.” diye fısıldayarak itiraf etti. Normal sesle konuşmaya çekinmişti.
Nesli de alçak sesle, “Ben karşılama komitesi beklemiyordum tabii ama…” diye Sarp’a katıldı ki, az rastlanır bir durumdu. “Bunda da bir tuhaflık var.”
Mert arkadaşlarını rahatlatmak için, “Muhtemelen okulun emektarı etraftadır, o yüzden kapı açıktır.” dedi. Gerçi tuhaf buldukları birinin her an ortaya çıkabileceği düşüncesi, içlerini ne kadar rahatlatabilirdi ki! Ancak Mert’in aklına başka mantıklı bir açıklama gelmemişti.
Sözleşmişçesine okuma salonuna yöneldiler. O derin sessizlikte ayak sesleri duyulmasın diye neredeyse parmaklarının ucunda yürüyeceklerdi. Etrafta ne emektar ne de başka biri vardı.
Okuma salonunun en dibindeki odaya kadar çekinerek yürüdüler. Her biri içten içe, eğer biriyle karşılaşırlarsa orada bulunmalarını nasıl açıklayacaklarını düşünüyordu. Şifrelerin yazılı olduğu notlardan kime söz edebileceklerini bilmiyorlardı.
İdil’in daha önce, dersleri göreceklerini söylediği masanın etrafını sardılar. Sanki az sonra gerçekten derse başlayacaklardı. Hatta İdil Gulliver’in Gezileri’yle sandalyelerden birine çöktü. “Kitapta gözümüzden kaçan bir ipucu olmadığına eminiz, değil mi?” diye sordu.
Grubun kalanından belli belirsiz mırıltılar yükseldi. Nesli, “Tabii