Bir Şeref Haykırışı . Морган Райс
onun nerede olduğunu söylersen, belki yaşamana izin veririm,” diye kükredi.
Adam kekeledi.
“Söylerim, ama boşa vakit harcıyorsun,” dedi. “Onu bir lorda sattım. Adamın kendi şövalyelerinden oluşan bir birliği ve kalesi var. Çok güçlü bir adam. Oldukça da varlıklı. Her emrini yerine getirecek paralı askerlerden oluşan bir ordusu var. Sarın aldığı her kızı tutar. Onu kurtarman mümkün değil. Geldiğin yere geri dön. O, artık gitti”.
Erec hançeri adamın boğazına biraz daha sıkı dayadı; kan çıkmaya başlayınca, adam cıyakladı.
“Nerede bu lord?” dedi Erec kükrer gibi, sabrını yitirmiş bir halde.
“Kalesi kasabanın batısında. Şehrin Batı kapısından geç ve yol bitene dek kadar ilerle. Orada kaleyi göreceksin. Ama boşa vakit harcıyorsun. Lord onun için çok iyi para ödedi. Değerinden de fazla”.
Erec’in sabrı artık taşmıştı. Hiç duraksamadan, seks tüccarının boğazını kesip öldürdü. Adam cansız bir halde sandalyesine aşağı kayarken, her yere kanlar saçıldı.
Erec cesede ve baygın muhafızlara baktı ve bulunduğu yerden tiksinti. Bu tür bir yer olduğuna inanamadı.
Odada yürümeye ve kadınları birbirine bağlayan ipiler, o kalın sicimleri kesip onları teker teker serbest bırakmaya koyuldu. Birkaçı ayağa fırladığı gibi kapıya yöneldi. Çok geçmeden, odadaki kadınların hepsi serbest kalmıştı ve hep birlikte kapıya koşuyorlardı. Hareket edemeyecek kadar uyuşmuş olanlara diğerleri yardım ediyordu.
“her kimsen, Tanrı seni kutsasın,” dedi kadınlardan biri Erec’e kapıda durarak. “Her nereye gidiyorsan, Tanrı yardımcın olsun”.
Erec minnetle söylenen bu sözleri ve iyi dilekleri takdirle karşıladı, ama gideceği yerde bunlara ihtiyacı olacağını sıkıntıyla düşünmeden edemedi.
ONUNCU BÖLÜM
Şafak söktü ve Illepra’nın kulübesinin ufak pencerelerinden içeri sızarak, Gwendolyn’in kapalı gözlerine vurup onu yavaş yavaş uyandırdı. Mat turuncu renkli olan ilk güneşin şıkları onu okşayarak, neredeyse tamamıyla sessiz şafakta uyandırdı. Gözlerini birkaç ker kırpıştırdı, ilk önce nerede olduğunu anlayamayıp şaşırdı. Sonra, hatırladı:
Godfrey.
Gwen kulübenin zemininde, kardeşinin yatağının yanındaki bir saman öbeğinin üstünde uyuya kalmıştı. Illepra onun yanında uyumuştu ve üçü için de uzun bir gece olmuştu. Godfrey gece boyunca inlemiş, dönüp durmuştu ve Illepra sürekli olarak onunla ilgilenmişti. Gwen elinden geldiğince yardım etmiş, ıslak bezler getirmiş, bunları sıkmış, Godfrey’in alnına yerleştirmiş ve Illepra’ya sürekli olarak istediği şifalı otları ve merhemleri getirmişti. O gece hiç bitmeyecek gibi gelmişti; Godfrey sık sık çığlıklar atmıştı ve Gwen onun öleceğinden emin olmuştu. Godfrey birkaç kere babalarına seslenmişti ve Gwen bunu duyunca ürpermişti. Babasının varlığını, güçlü bir biçimde yanlarında olduğunu hissetmişti. Babasının oğlunun yaşamasını mı, ölmesini mi isteyeceğini bilmiyordu. İlişkileri hep gergin olmuştu.
Gwen de kulübede uyumuştu, çünkü başka nereye gidebileceğini bilemiyordu. Kaleye dönmenin, ağabeyiyle aynı çatı altında olmanın güvenli olmayacağını hissetmişti; orada, Illepra’nın bakımı altında, Akorth’la Fulton’ın dışarıda nöbet tuttuğu yerde güvende hissetmişti. Kimse nerede olduğunu bilmiyordu ve Gwen bunun böyle kalmasını istiyordu. Hem son birkaç gündür Godfrey’i sevmiş, asla tanımadığı kardeşini keşfetmişti; ölüyor olması Gwen’e acı veriyordu.
Gwen apar topar ayağa fırlayıp, kalbi gümbür gümbür atar halde kardeşinin hala hayatta olup olmadığını düşünerek yanına gitti. Bir yanı onun sabah uyandığı takdirde, yaşayacağını söylüyordu; kalmazsa da her şey sona erecekti. Illepra da uyanıp yanına geldi. O da gece bir ara uyuya kalmış olmalıydı; Gwen ona hak vermeden edemedi.
Ufak kulübe ışıkla dolarken, ikisi birlikte Godfrey’in yanına çömeldiler. Gwen elini kardeşinin bileğine koyup onu sarsarken, Illepra uzanıp alnını yokladı. Gözlerini yumup içine bir nefes çekti ve birden Godfrey’in gözleri açılıverdi. Illepra şaşkınlıkla elini geri çekti.
Gwen de şaşırmıştı. Godfrey’in gözlerini açmasını beklemiyordu. Godfrey başını çevirip doğrudan ona baktı.
“Godfrey?” dedi Gwen.
Kardeşi gözlerini kıstı, sonra yumdu ve tekrar açtı; sonra Gwen’i şaşırtarak tek dirseğinin üstüne doğrulup onlara baktı.
“Vakit ne?” diye sordu. “Neredeyim?”
Sesi canlı ve sağlıklı çıkıyordu. Gwen hayatında hiç o kadar rahatlamamıştı. Illepra’yla birlikte suratında kocaman bir gülümseme belirdi.
Gwen öne atılıp kollarını boynuna doladı ve sıkı sıkı sarıldı. Sonra, geri çekildi.
“Hayattasın!” diye bağırdı.
“Tabii ki hayattayım,” dedi Godfrey. “Neden olmayacaktım ki? Bu da kim?” dedi Illepra’ya dönerek.
“Hayatını kurtaran kadın,” dedi Gwen.
“hayatımı kurtaran mı?”
Illepra bakışlarını yere çevirdi.
“Sadece ufak bir yardımım dokundu,” dedi alçak gönüllülükle.
“Bana neler oldu?” diye sordu Godfrey Gwen’e şaşkınlıkla. “Hatırladığım son şey, meyhanede içki içtiğim. Sonra…”
“Zehirlendin,” dedi Illepra. “Çok nadir bulunan, çok güçlü bir zehirle. Buna senelerdir rastlamamıştım. Hayatta olduğun için şanslısın. Hatta bu zehirden kurtulan ilk seni gördüm. Birisi senden gerçekten de korkmuş olmalı”.
Illepra’nın son sözlerini duyan Gwen haklı olduğunu anladı ve hemen babasını düşündü. Güneş pencerelere daha güçlü bir biçimde vururken, babasının onlarla birlikte orada olduğunu hissetti. Babası Godfrey’in yaşamasını istemişti.
“Hak ettin,” dedi Gwen gülümseyerek. “Bana içkiden uzak duracağına söz vermiştin. Bak neler geldi başına”.
Godfrey ona bakıp gülümsedi; Gwen kardeşinin yanaklarına renk geldiğini görünce, derin bir oh çekti. Godfrey geri dönmüştü.
“Hayatımı kurtardın,” dedi Godfrey içtenlikle.
Sonra, Illepra’ya baktı.
“Her ikiniz de kurtardınız,” dedi. “Size bunun karşılığını nasıl öderim bilmiyorum”.
Godfrey Illepra’ya bakarken, Gwen bir şey fark etti. Bakışlarında, minnetten fazla bir şey vardı. Dönüp Illepra’ya bakınca, yanaklarının kızardığını ve yere baktığını gördü. O anda, birbirlerinden hoşlandıklarını anladı.
Illepra hızla arkasını dönüp odanın karşı tarafına gitti; sırtını onlara döndü ve bir iksirle uğraşmaya koyuldu.
Godfrey tekrar Gwen’e döndü.
“Gareth?” dedi birden ciddileşerek.
Gwen başını salladı; neyi sormak istediğini anlamıştı.
“Ölmediğin için şanslısın,” dedi. “Firth öldü”.
“Firth mü?” dedi Godfrey sesini şaşkınlıkla yükselterek. “Ödü mü? Nasıl?”
“Onu darağacına astılar,” dedi Gwen. “Senin de asılacak bir sonraki kişi olman gerekiyordu”.
“Ya