Kahramanların Görevi . Морган Райс

Kahramanların Görevi  - Морган Райс


Скачать книгу
seçimini yapmış ol, son kararı verecek olan kaderdir.”

      MacGil içten bir şekilde, “Yaşayacak mıyım, Argon?” diye sordu. Önceki gece onu uykusundan kaldıran dehşet verici kabusu gördüğünden beri bu soruyu sormak istemişti.

      “Kabusumda bir karga vardı” diye devam etti. “Birden ortaya çıkarak, tacımı çaldı. Ondan sonra gelen başka bir karga ise beni havalandırıp, uzaklara götürmeye başladı. Arkamı dönüp baktığım zaman, tüm krallığımın yerle bir olduğunu gördüm. Ben oradan uzaklaşırken, her yer siyaha bürünmeye başlamıştı.”

      Bir cevap vermesini beklediği Argon’a, yaşaran gözleriyle baktı.

      MacGil, “Bu sadece bir rüya mıydı? Yoksa bir anlamı var mı?” diye sordu.

      “Rüyalar her zaman bir rüyadan fazlasıdır, öyle değil mi?”

      Bunu duymak MacGil’i mahvetti.

      “Bana en azından tehlikenin nereden geleceğini söyle?”

      Argon ona doğru yaklaşarak doğrudan gözlerinin içine baktı. Adamın bakışları o kadar kuvvetliydi ki, MacGil kendini sanki birinin gözlerine değil de, bambaşka bir alemin içine bakıyormuş gibi hissetti.

      Kulağına doğru eğilen Argon, şunları fısıldadı, “Her zaman olduğu gibi, sandığından daha da yakın birinden.”

      4

      Thor, yolda yalpalayarak ilerleyen bir at arabasının arkasındaki samanların içine saklanmıştı. Dün gece yola ulaşmayı başarmış ve saatlerce saklanabileceği büyüklükte bir at arabasının geçmesini beklemişti. O beklerken havanın kararmış olması, kimseye görünmeden samanların içine atlamasını hayli kolaylaştırmıştı. Şansına arabanın sürücüsü onu fark etmemişti. Thor bu aracın doğrudan Kraliyet Sarayı’na gidip gitmediğinden emin olmasa bile en azından o yöne doğru gittiğini biliyordu. Hem ayrıca epey büyük olan bu arabanın yolunun her halükarda oradan geçeceğini farz etmek, yanlış olmazdı.

      Yol boyunca gözüne uyku girmeyenThor, devamlı Sybold ile olan karşılaşmasını düşünüp durdu. Ayrıca Argon’u da tabii. Ve onu bekleyen kaderini. Geride bıraktığı evini. Annesini. Sanki evren onun isteklerine cevap vermiş ve onu, köyde yaşamaktan başka bir kaderin beklediğini göstermişti. Ellerini başının altına alarak, yırtık brandanın altından gökyüzünü izlemişti. Bunca uzakta olmalarına rağmen var güçleriyle parlayan yıldızlara bakmıştı.

      İçi neşeyle dolup taşıyordu. Hayatında ilk defa böyle bir maceraya atılıyordu. Neresi olduğunu bilmese de, yollardaydı işte. Öyle ya da böyle, Kraliyet Sarayı’na varacaktı.

      Thor tekrar gözlerini açtığında, dün gece uyuya kalmış olduğunu anladı. Çünkü sabah olmuş, brandanın deliklerinden içeri güneş ışıkları sızmaya başlamıştı. Derhal doğrularak etrafını şöyle bir inceledikten sonra, uyuduğu için kendine kızdı. Yakalanmadığına şükredip, bundan sonra daha dikkatli olmak için kendini tembihledi.

      Yoluna devam eden araba artık önceki kadar sallanmıyordu. Thor bunun ne anlama geldiğini anladı; daha iyi bir yol, şehre yaklaştılar demek oluyordu. Kafasını arabanın kenarından çıkaran Thor, üzerinde tek bir kayanın bile olmadığı pürüzsüz yolu gördü. Kraliyet Sarayı’na yaklaştıklarını anlayınca, iyice heyecanlandı.

      Thor arabanın arkasında dışarı baktığı zaman inanılmaz etkilendi; tertemiz sokaklarda müthiş bir hareketlilik vardı. Her birinin farklı şeyler taşıdığı tüm boyut ve cinslerdeki yük arabaları, yolları doldurmuştu; bunların bazıları kürkler, bazıları halılar, kimisi ise tavukları taşıyordu. Arabaların aralarında yürüyen tüccarların yanında genelde bir hayvan sürüsü oluyor, olmayanlar ise satacakları ürünleri kafalarının üzerindeki sepette taşıyorlardı. Dört adamın taşıdığı içi ipek dolu bir bohça, sopalarla dengede tutuluyordu. Tüm bu insanlar, tek bir yöne doğru ilerliyorlardı.

      Thor’un içi sevinçle dolmuştu. Daha önce ne böylesi bir zenginlik, ne de bu kadar çok insan görmüştü. Küçük köyünden dışarı hiç adımını atmamış olan Thor’u, insanlarla dolup taşan bu sokaklar şaşkına döndürmüştü.

      Tahtayı döven at nallarının sesini işiten Thor arabadan dışarı eğilerek, aşağı baktığı zaman, bir köprüyü geçiyor olduklarını gördü. Köprünün aşağısındaki hendeği fark ettiği zaman ise asma bir köprüyü üzerinde olduklarını anladı.

      Kafasını tamamen dışarı çıkarmasıyla, devasa büyüklükteki taş sütunları ve üzerlerindeki demir kapıyı görmesi bir oldu. Kral Kapısı’ndan geçiyor olmalıydılar. Şimdiye kadar gördüğü en geniş kapıydı. Kapının, altındaki kazıklarla beraber üzerine indiğini düşündü; kesin ortadan ikiye ayrılırdım, diye düşündü. Girişte nöbet tutan dört Gümüş, onu heyecanlandırdı.

      Uzun, taştan yapılma tünelde bir süre ilerledikten sonra tekrar gökyüzüne kavuştular. Nihayet Kraliyet Sarayı’na varmışlardı.

      Thor’un aklı halen bu durumu almıyordu. Buradaki insan sayısı, dışardakinden bile daha fazlaydı. Kusursuz şekilde kesilmiş geniş çimenliklerin her yerinden çiçekler fışkırıyordu. Genişleyen yolun her bir yanında tezgahlar ve stantlar kuruluydu. Tüm bu keşmekeşin ortasında ise Kral’ın adamları mevzilenmişlerdi. Üzerlerine zırhlarını giymiş bu savaşçıları gören Thor, doğru yere geldiğinden artık emindi.

      Aşırı heyecanlanarak farkında olmadan ayağa kalkan Thor, aracın durmasıyla arkaya doğru samanların içine uçtu. O daha kendini toparlayamadan, ona öfkeyle bakan paçavralar içindeki yaşlı ve kel bir adamla göz göze geldi. Samanların içine doğru uzanan araba sürücüsü, kemikli ellerini Thor’un bileklerini sararak, çocuğu dışarı çekti.

      Toprak yola kıç üstü düşen Thor’u gören insanlar, gülmeye başladı.

      “Benimle tekrar yolculuğa çıktığında evlat, bu sefer zincire vurulmuş olacaksın. Dua et ki Gümüşler’i çağırmıyorum!”

      Arkasını dönen yaşlı adam yere tükürdükten sonra hızla yük arabasına geri döndü ve kamçısıyla atları tekrar yola koydu.

      Utanan Thor kendini toparlayak yavaşça ayağa kalktı. Yoldan geçenler arasında ona sırıtan birkaç kişiye sertçe baktı. Üzerindeki tozu atıp, üstüne başına çekidüzen verdi. Gururu incinmiş olabilirdi, ama vücudu sağlamdı.

      Etrafına bakınıp, buraya kadar gelmeyi başarmak bile bir şeydir, diye düşündü. Neşesi tekrar yerine gelen Thor, gözün alabildiğine uzanan saray avlusunun muhteşem görüntüsü karşısında kendinden geçti. Avlunun tam ortasında tüm ihtişamıyla yükselen sarayın etrafı upuzun taş duvarlarla çevriliydi. Bu duvarların üzerinde yer alan siperlerin her noktasında Kral’ın askerleri dolaşıyordu. Thor’un etrafı kusursuz şekilde kesilmiş bakımlı çimenlerle sarılıydı. Taşla döşenmiş geniş meydanlar ağaçlarla sarılıydı ve kiminin orta yerinde süs havuzları bulunuyordu. Burası adeta bir şehir gibiydi ve her yeri insan kaynıyordu.

      Her çeşit insan, tüccarlar, askerler, mevki sahibi insanlar, koşturmaca içindeydi. Thor en sonunda tüm bu insanların özel bir şeyler için hazırlandıklarını anlayabildi. Etrafa sandalyeler yerleştiriliyor ve bir sunak dikiliyordu. Sanırım düğün hazırlığı var, diye düşündü Thor.

      Atlıların mızrak dövüşü için hazırlandığı toprak pisti görünce inanılmaz heyecanlandı. Başka bir arazide uzaktaki hedeflere mızrak atanları, bir diğerinde ise samandan hedeflere nişan alan okçuları fark etti. Sanki her yerde ilerleyen saatlerde yapılacak yarışmalar için bir hazırlık vardı. Ut, flüt ve zil çalan müzisyenler etrafta dolaşıyor,


Скачать книгу