Arena Bir . Морган Райс
ne kadar ihtiyacımızın olduğunu ve onu yakaladığım için ne kadar şanslı olduğumu düşünebilmem olanaksız. Tek düşünebildiğim, birkaç dakika önce bu hayvanın da tıpkı benim gibi hayatta ve nefes alıyor olduğu. Şimdi ise ölü. Kıpırtısız halde karda yatan geyiğe bakarken, kendimden nefret ediyor ve utanıyorum.
Tam o anda kulaklarım bir ses yakalıyor. Önce bunun doğru olamayacağını düşündüğüm için, sesi umursamıyorum. Fakat birkaç saniye sonra yükselen ve yakınlaşan sesin gerçek olduğunu anlıyorum. Sesin ne olduğunu anladığım zaman, kalbim delicesine atmaya başlıyor. Bu bölgede bu sesi daha önce sadece bir kere duymuştum. Bir motordan çıkan haykırışlar bunlar. Araba motorundan.
Şaşkınlık içinde, donup kalıyorum. Motorun gittikçe artan sesi yakınlaşırken, bunun sadece tek bir anlamı olabileceğini biliyorum. Köle avcıları. Kimse bu kadar yükseğe çıkmaya cesaret edemez veya uğraşmaz da.
Geyiği ardımda bırakarak, ormanın içine doğru, kulübeyi geçerek, tepeden aşağı doğru depar atmaya başlıyorum. Motor sesleri kuvvetlendikçe Bree'yi, onun evde tek başına oturuyor oluşunu düşünüyorum. Hızımı arttırmaya çalışarak, karlı bayırdan aşağı sendeleyerek koşuyorum. Kalbim sanki ağzımda atıyor gibi.
O kadar hızlı koşuyorum ki yüz üstü düştüğümde nefesim kesiliyor ve dizlerim ile dirseklerimi çizikler içinde kalıyor. Tekrar doğrulmaya çalışırken vücudumdaki kan lekelerini fark ediyorum ama umurumda bile değiller. Bir süre yavaşça koştuktan sonra tekrar hızlanıyorum.
Düşe kalka da olsa, sonunda düzlüğe varabiliyorum. Bu noktadan, dağın aşağısında kalan evimizi görebiliyorum. Kalbim duracak gibi oluyor: karın üzerinde rahatça seçilebilen tekerlek izleri var ve doğrudan evimize ulaşıyorlar. Ön kapımız ardına kadar açık. Daha kaygı verici olan şey ise Sasha'nın havlamıyor oluşu.
Aşağı doğru koştukça, kapının önüne park edilmiş duran iki arabayı daha iyi seçebiliyorum: köle avcılarına aitler. Tamamen siyaha boyalı arabaların, yere yakın ve yapılan eklemelerle hepten devasa hale gelmiş gövdeleri ile irice tekerlekleri ve camlarını örten demirleri var. Arabaların kaportalarını süsleyen Arena Bir amblemini buradan bile görmek mümkün: bir elmasın tam ortasına yerleştirilmiş bir çakal. Arena'yı beslemek için buradalar.
Tepenin iyice aşağılarına koşuyorum. Çakmağımı çıkarmalıyım. Ceplerime uzanarak, kavanozları çıkartarak, yere fırlatıyorum. Ardımdan gelen kırılma seslerini duyuyorum ama umurumda bile değil. Şu an hiçbir şeyin bir önemi yok.
Evle aramda yüz metre kaldığı zaman, araçların çalışmaya başladığını ve evden ayrılmak üzere olduklarını görüyorum. Kavisli kır yoluna doğru yöneliyorlar. Neler olduğunu anladığımda, gözyaşlarına boğuluyorum.
Otuz saniye sonra ulaştığım evin yanından geçerek, onları yakalayabilme umuduyla yola doğru koşuyorum. Evin boş olduğunu çoktan biliyorum.
Çok geç. Tekerleri izleri bilmem gereken her şeyi söylüyorlar. Dağdan aşağı baktığımda, onları görebiliyorum. Bir kilometre uzaktalar ve gittikçe hızlanıyorlar. Koşarak onları yakalamam imkansız.
Emin olmak için tekrar eve doğru koşmaya başlıyorum. Belki Bree, küçük bir ihtimal olsa da, bir yerlere saklanabilmiş veya onu bırakıp, gitmişlerdir. Açık olan ön kapıdan içeri dalmamla beraber karşılaştığım görüntü beni dehşete düşürüyor: her yer kan içinde. Siyah üniforması içinde yerde yatan ölü bir köle avcısının boynundan kanlar akıyor. Yanında ise Sasha, ölü bir halde uzanıyor. Yan tarafından akan kana bir kurşun yarası sebep olmuş gibi görünüyor. Dişleri ise halen köle avcısının boynuna saplanmış haldeler. Yaşananlar, kafamda belirginleşiyor: Bree'yi korumaya çalışan Sasha, eve giren adamı yere devirerek, dişlerini boynuna geçirmiş ve diğerleri de onu vurmuş olmalı. Fakat buna rağmen adamı bırakmamış.
Var gücümle Bree'ye seslenerek, evin tüm odalarını tek tek ararken, sesimdeki çaresizliği seçebiliyorum. Bu artık benim tanıyamadığım bir ses; çıldırmış bir insanın sesi.
Fakat tüm kapıları ardına kadar açık olan odaların içleri ise, boş.
Köle avcıları kız kardeşimi esir aldı.
D Ö R T
Babamın evinde, oturma salonunda şok olmuş bir şekilde duruyorum. Bugünün geleceğinden her zaman korkmuştum; ama sonunda gelmiş olmasına halen inanamıyorum. Suçluluk hissi, her yanımı sarmış durumda. Bizi ele veren dün gece yaktığımız ateş miydi? Dumanı mı gördüler? Neden daha dikkatli olmadım ki?
Bu sabah Bree'yi tek başına bıraktığım için de kendimden nefret ediyorum, hele ki ikimiz de o kabusları gördükten sonra. Göz yaşları içinde gitmemem için bana yalvaran suratı gözlerimin önüne geliyor. Neden onu dinlemedim ki? İç güdülerime neden güvenmedim? Geriye dönüp baktığım zaman, babamın beni uyarmış olduğu hissinden kurtulamıyorum. Niçin ona kulak vermedim?
Fakat artık bunların hiçbir önemi yok ve bu düşünceler beni çok kısa bir süreliğine yavaşlatıyor. Harekete geçmeye hazırım ve Bree'yi öylece bırakacak değilim. Köle avcılarının peşine düşerek, Bree'yi kurtarmak için çok az bir vaktim var ve bunu evde oyalanarak kaybedecek değilim.
Ölü köle avcısının cesedini hızla inceliyorum; şu ünlü, baştan aşağı siyah renkte olan ordu üniformasını, ayaklarında siyah botlar, üzerine geçirdiği siyah pardösü, gene siyah renkte, ordu tipi bir pantolonla tamamlamış. İçine giydiği uzun kollu siyah gömleğinin üstüne ise vücudunu sıkıca saran siyah bir deri ceket geçirmiş. Ayrıca üzerinde Arena Bir sembolü (köle avcılarının damgası) bulunan siyah bir maske ile küçük ve gene siyah olan bir kask var. Ancak bu ona pek de yardımcı olmadı; Sasha gene de dişlerini boğazına geçirebilmeyi başarmış. Sasha'ya göz attığımda, nutkum tutuluyor. Köle avcılarına karşı direnebildiği için ona minnettarım. Onu da tek başına bıraktığım için pişmanlık duyuyorum. Cesedine göz ucuyla bakıyorum ve Bree'yi kurtardıktan sonra buraya geleceğime ve onu hak ettiği şekilde gömeceğime dair yemin ediyorum.
Kıymetli bir şeyler bulmak için köle avcısının üstünü arıyorum. Silah kemerini alarak, sıkıca belime sarıyorum. Kemerde bir tabanca ve silah kılıfı var. Tabancayı hızla çekerek, gözden geçiriyorum: tamamen dolu, kusursuz bir şekilde çalışıyor. Bu resmen altın değerinde ve artık ona ben sahibim. Kemerde ayrıca birkaç adet şarjör bulunuyor.
Kaskını çıkarıp, suratına bakıyorum; sandığımdan daha da genç olduğunu görünce şaşırıyorum. 18'den büyük olamaz.
Tüm köle avcıları acımasız kelle avcıları değiller; bazıları, esas gücü ellerinde bulunduran Arena yöneticilerinin insafına kalmış bir halde, bu göreve zorla veriliyorlar. Yine de ona karşı acıma hissettiğim falan yok. Bu işe ister zorla, ister kendi isteğiyle girmiş olsun, sonuçta buraya benim ve kız kardeşimin hayatını almak için geldi.
Bir an önce peşlerine düşerek, onları takip etmek istiyorum. Fakat kendimi tutarak, önce evden neler kurtarabileceğime bakıyorum. Peşlerine düştüğümde nelere ihtiyacım olacağını biliyorum ve bu evde fazladan geçireceğim bir veya iki dakika, her şeyi değiştirebilir. Yerden aldığım kask kafama tam oturduğu için şanslıyım. Siyah siperliği, karın kör edici ışıklarını engellemekte işime yarayacaktır. Aşırı şekilde ihtiyaç duyduğum kıyafetlerini yağmalıyorum. Köle avcısının aşırı hafif ve sağlam bir malzemeden üretilmiş eldivenleri, benim ellerime de rahatça giriyor. Arkadaşlarım büyük el ve ayaklarım yüzünden benimle hep dalga geçerlerdi. Bu durumdan ben de çok utanırdım ama şimdi, hayatımda ilk kez, bu durumdan memnunum. Üzerinden çıkardığım ceket birazcık büyük