Aldatilmiş . Морган Райс
sadakatlerini sunmak için koştura koştura kapısına dayanmamış olan dışarıdaki tüm vampirler bunun bedelini ödeyeceklerdi, tüm masum insan- larla birlikte. Samantha gayet iyi biliyordu ki onun güttüğü kan davasının sonu gelecek gibi değildi ve New York City yakında onun oyuncağı haline gelecekti.
Tüm bu kargaşanın içinde Samantha’yı doğruca odanın ortasına sürüklediler.
Şimdi Rexius’un tahtında oturan Kyle, gücünün tadını çıkarıyor, tüm vampirler karşısında eğilmişken yüzünde şey- tani bir sırıtmayla bekliyordu.
Kyle’ın yanında dikilmekte olan Sergei, elindeki metali üç kez zemine vurdu.
Tüm oda, binlerce vampir kusursuz bir şekilde sıraya geç- ti. Hepsi yumruklarını kaldırıp bağırdı: “Çok yaşa Kyle!”
Samantha’nın dili tutulmuştu. İnanılmaz bir güç ve sada- kat gösterisiydi. Hayatı boyunca böylesi bir itaatkârlık gör- memişti. Kyle mıknatıs gibiydi. Daha şimdiden bir tirandı.
Ne var ki Kyle askerleriyle ilgileniyormuş gibi görünmü- yordu. Gözleri Samantha’nın üzerindeydi. Tüm oda ona yö- nelmiş ilgisinin farkındaydı ve olacakları izlemeye hazırlan- maktalarken odanın içindeki uğultu dindi.
“Pekâlâ” dedi Kyle ona. “Kılıç için benimle dövüştün. Ancak gördüğün gibi, onu elinde tutan benim.”
“Şimdilik” diye yanıt verdi Samantha.
Bırakalım bunu biraz düşünsün, diye düşündü. Zira yü- rekten inanıyordu ki kılıç sonsuza kadar ona ait olmayacak- tı. Kılıcı elinde tutması gereken kişi kesinlikle Kyle değildi.
Kyle kaşlarını kaldırdı.
“Seni neden bu kadar canlı tuttuğumu biliyor musun?” diye sordu.
Samantha meydan okur bir şekilde ona baktı. Onunla bir diyaloğa girme heveslisi değildi. Bu yeni mecliste yer almak falan istemiyordu. Ayrılmak, buradan mümkün olduğu ka- dar uzağa gitmek istiyordu. Sadece Sam’i alıp gitmek istiyor- du. Şayet o izin verirse.
Fakat Sam görünürde yoktu. Kyle’ın askerleri tarafından ele geçirilmişti ve onu o zamandan beri görmemişti. Samantha de- likanlının nerede olduğunu buluncaya kadar serinkanlı olmalıy- dı. Kendine zaman kazandırmalı, eğer gerekirse ona sadakatini sunmalıydı, ta ki Sam ve o buradan kaçabilecek fırsatı buluncaya kadar.
“Rexius’un kılıcı almak için neden benim yerime seni gönderdiğini hâlâ bilmiyorum. Hepimizin bildiği gibi ben daha iyi bir savaşçıyım. Fakat kabul etmeliyim ki senin de bazı maharetlerin var” dedi.
“Fakat seni canlı tutmamın tek nedeni bu değil. Rexius seni cezalandırmayı planlamıştı. Bundan anlıyorum ki ona hâlâ sadık olman için bir neden olmamalı. Yaklaşmakta olan bir savaş var ve senin gibi güçlü savaşçıları kullanabilirim. Eğer bana sadakatini sunmaya hazırsan seni hayatta tutmayı tekrar düşünebilirim.”
Samantha düşündü. Ona sadakatini sunmakla ilgili bir der- di yoktu çünkü biliyordu ki çok yakında tüm bunları bırakıp gidecekti. Fakat önce Sam hakkında bir şeyler öğrenmeliydi.
“Çocuğa ne oldu?” diye sordu. “Nerede o?”
Kyle gülümsedi.
“Ah evet, şu çocuk. Hemen sadede gelelim. Bu insana karşı neden böyle bir düşkünlük gösterdin bilmiyorum ve böyle yaparak zaten kurallarımızı çiğnedin. Seni sırf bunun için bile öldürebilirim biliyorsun ki. Fakat bunu çok ilginç buluyorum ve işin doğrusu hayatta kalmana izin verme ne- denlerimden birisi de bu.”
“Görüyorsun ki Samantha, cezalandırılman lazım. Vak- tiyle bana değil de Rexius’a sadık kalmış olan her vampirin cezalandırılması gerekiyor. Bu, yeni ordumun başlangıç aşa- ması. Bana ve sadece bana itaat etmeyi öğreneceksiniz.”
“Senin için en kusursuz çözümü buldum: Hem bana olan sadakatini kanıtlayacaksın, hem de cezalandırılacaksın. Adamlarım seni çocuğun yanına götürecek, onu buraya ge- tireceksin ve herkesin gözü önünde onu öldüreceksin.”
Bu fikir karşısında Samantha’nın kalbi paramparça oldu. Bu onun asla ama asla yapamayacağı bir şeydi. Onun haya- tına kıyacağına kendi canına kıyardı. Kyle, her zamanki gibi, sanrılar içindeydi. Ve zalimdi. Evet, tam Rexius’un halefi ol- maya uygundu.
“Onu bizzat kendi ellerinle öldürmeni izlemekten zevk du- yacağım” dedi Kyle, fikri düşününce gülümseyerek. “Görüyor- sun ki bu çocuğu bir fazlalık olarak görüyorum. Kız kardeşiyle aynı soydan geliyor ve tek bildiğim, hepimize zarar verebilecek bir bağışıklığa sahipler. İkisine de güvenmiyorum. Bilmiyorum onun insan olduğunu söylememe gerek var mı?”
Kyle, Samantha’nın yüzünü yakından inceledi.
“Eğer bunu yaparsan seni mevki, onur ve saygınlıkla ödül- lendireceğim. Senin için meclisimde özel bir yer olacak. Bu muhteşem bir savaş olacak, ırkımızın gördüğü en muhteşem savaşlardan biri olacak. Sen de bunun baş mimarlarından biri olabilirsin.”
“Diyelim ki reddettin… İşkence göreceksin, yavaş yavaş; sonsuz bir acıya mahkûm olacaksın ve ismin meclisimizin tarihinden tamamen silinecek.”
Samantha düşünmekteyken odanın tamamında ölüm sessizliği hâkimdi. Bir çıkar yol bulmak için kafası fırıldak gibi dönüyordu.
“Neden onu bizzat kendin öldürmüyorsun?” diye sordu sonunda.
Kyle geri yaslandı ve hafifçe sırıttı.
“İzlemeyeceksem ne zevki kalır” dedi. “En büyük hobile- rimden biri, insanların sevdiklerini öldürmelerini izlemektir.”
Sekizinci Bölüm
Caitlin kanatlarını defalarca çırptı. Nereye gittiği konu- sunda en ufak bir fikri yoktu, zaten rüzgârın onu gö- türdüğü yere gitmeye de razıydı. Ne gidecek yeri vardı ne de yaşaması için bir sebep. Sevgilisi Caleb ona ihanet etmiş ve şu dünyada umurunda olan diğer tek insan, yani Sam de muhtemelen aynısını yapmıştı. Ne de olsa Sam Samantha’yı ve tüm o kötü vampirleri doğruca onun yanına, Kralın Mabedi’ne sürüklemişti. Dünyada güvenebileceği başka kimse kalmış mıydı ki? Hayatına giren herkesin ona ihanet etmesi kaderi miydi acaba?
Caitlin Hudson Nehri üzerinden uçarken ay ışığında par- layan nehre doğru baktı. Yüzünü ve saçlarını okşayıp göz- yaşlarını silen gece havası iyi gelmişti. Artık adadan uzak- laşmıştı, ada ufukta ufacık bir noktadan ibaretti. Kafasını temizlemek için gittikçe daha da uzağa uçtu.
Aşağı doğru dalarak suyun birkaç adım yukarısında ne- redeyse ona değecek şekilde tam üstünden uçmaya başladı. Suya bu kadar yakın olmak iyi geldi. İçinin bir tarafı dalma- ya devam etmek, suyun içine batmak istiyordu. Fakat öbür yanı, yani vampir tarafı, bunun manasız olacağını biliyordu. Bir vampir boğulsa bile ölemezdi.
Uçtuğu sırada etrafında balıklar suyun içinden fırlamaya başladı. Onun varlığını sezmiş olmalıydılar. Sezmiş oldukla- rı şey vampir kanı mıydı acaba?
Caitlin yukarı doğru tırmandı, yükseldiği sırada kafası tekrar berraklaşmaya başladı. Olmuş olan tüm şeyleri dü- şündü. Daha şimdiden ayrıntılar bulanıklaşmıştı. Acaba her şeyi fazlasıyla abartmış mıydı? Şimdi düşünüyordu da Caleb gerçekten ne yapmıştı ki? Evet, Sera oradaydı ve bir bakıma mevcudiyetinin mazereti yoktu. Fakat Caitlin konu üzeri- ne daha fazla düşündükçe onun neden orada olduğunu ya da oraya nasıl geldiğini tam olarak bilmediğinin daha fazla