Savaşin Armağani . Морган Райс

Savaşin Armağani  - Морган Райс


Скачать книгу
kardeşlerine sırtlarını dönemezlerdi… Kendrick, Brandt ve Atme de hiçbirini yalnız bırakamazlardı; görev ve şeref hissi onları bunu yapmamaya zorluyordu. Yamacın bu muhteşem şövalyeleri onları en ihtiyaç duydukları zamanda misafirperverlikle ve iyi niyetle karşılamışlardı. Bedeli her en olursa olsun, bu iyiliğin karşılığını vermenin vakti gelmişti. Ölüm ona vız geliyordu, ama şeref her şey demekti.

      “Bana Kaden’dan söz et,” dedi Kendrick Koldo’ya. Sessizliğin yarattığı monotonluğu kırmak istemişti.

      Koldo derin sessizlikte irkilip başını kaldırdı ve iç çekti.

      Karşılaşabileceğin en iyi savaşçılardan biridir. Kalbi her zaman yaşından büyük olmuştur. Daha bir çocukken bile bir erkek olmayı, eli kılıç tutamazken bile kılıç kullanmayı istiyordu.”

      Başını salladı.

      “Çok uzaklaştıysa ve bir devriye tarafından ele geçirilen ilk kişi olduysa hiç şaşırmam. Hiçbir şeyden korkmaz… Özellikle de mesele başkalarını korumaksa.”

      Ludvig lafa karıştı.

      “Aramızdan birisi alınacak olsa, küçük kardeşimiz gönüllü olacak ilk kişidir. En gencimizdir ve en iyi yönlerimizi temsil eder.”

      Kendrick Kaden’la yaptığı konuşmalardan bu kadarını zaten tahmin ediyordu. Genç yaşına rağmen içindeki o muhteşem savaşçı ruhunu fark etmişti. Kendrick her zamanki gibi yaşın bir savaşçı olmakla bir ilgisi olmadığını biliyordu; savaşçı ruhu birisinde ya vardı, ya da yoktu. Ruh yalan söyleyemezdi.

      Uzunca bir süre yürümeye devam ettiler; Brandt hafifçe öksürene dek tepeye yükselen güneşlerinden altında yine konuşmadan yürüdüler.

      “Ya bu Kum Yürüyücüleri nedir?” diye sordu Koldo’ya.

      Koldo yürürlerken ona baktı.

      “Vahşi bir grup gezgin,” dedi. “İnsandan ziyade hayvan gibilerdir. Kum Duvarı’nın çevresini korurlar ve devriye gezerler.”

      “Yağmacıdırlar,” dedi Ludvig araya girerek. “Kurbanlarını çölün ta derinliklerine getirdiklerini söylenir.”

      “Nereye?” dedi Atme.

      Koldo ve Ludvig sıkıntıyla bakıştılar.

      “Her nerede toplanıyorlarsa oraya… Bir ayin yapıp onları paramparça ettikleri yere.”

      Kendrick Kaden’ı ve onu bekleyen sonu düşününce tüylerinin ürperdiğini hissetti.

      “O halde, kaybedecek vakit yok,” dedi. “Koşalım mı?”

      Herkes çölün ne kadar büyük olduğunu ve ne kadar çok koşmaları gerektiğini bildiğinden birbirine baktı. Özellikle de yükselen ısıda ve üstlerindeki zırhlarla koşmaları çok zor olacaktı. Hepsi bu gaddar topraklarda hızlı gitmenin ne kadar riskli olduğunun farkındaydı.

      Ama tereddüt etmediler; hep birlikte koşmaya başladılar. Hiçliğe doğru koşarlarken, suratlarından terler aktı. Kaden’ı yakında bulamazlarsa, çölde öleceklerini biliyorlardı.

      *

      Kendrick koşarken soluklanmaya çalışıyor, tepeye yükselmiş olan ikinci güneşin gözleri kamaştıran ışığına ve boğucu ısısına rağmen diğerleriyle birlikte nefes nefese yola devam ediyordu. Koşarlarken hepsinin zırhı tangır tungur sesler çıkarıyordu. Suratından akan terler Kendrick’in gözlerini o kadar kötü yaktı ki, önünü zar zor görebiliyordu. Ciğerleri patlayacak hale geldiğinde, oksijene ne kadar ihtiyaç duyabileceğini ilk kez fark etmişti.

      Kendrick bu güneşlerin yoğun sıcaklığına benzer bir şeyi daha önce hiç hissetmemişti. Derisi sıcaktan bedeninden ayrılacak gibiydi.

      O sıcakta o hızda daha fazla ilerlemeleri mümkün değildi. Kendrick çok yakında hepsinin nefes nefese orada öleceğini ve böceklere yem olacağını gayet iyi biliyordu. Gerçekten de, koşarlarken uzaktan gelen tiz bir ses duydu ve başını kaldırınca saatlerdir tepede daireler çizen akbabaların alçaldığını fark etti. Akbabalar en zeki hayvanlardı: Yakın zamanda yeni bir ölümün gerçekleşeceğini hemen anlarlardı.

      Kendrick Kum Yürüyücüleri’nin ufka kadar devam ettiğini gördüğü ayak izlerine bakarken, o kadar yolu çabucak nasıl kat ettiklerini anlayamadı. Sadece Kaden’ın hala hayatta olması ve tüm bunları boşa yapmadıklarını umdu. Ama bunu ummasına rağmen, ona ulaşabilecekleri konusunda emin değildi. Ayak izlerini suları çekilen bir okyanusun içinde takip ediyor gibiydiler.

      Etrafına bakınca, diğerlerinin de iki büklüm olduğunu ve koşmaktan çok sendelediklerini gördü. Ayakta zor duruyorlardı. Ama hepsi onun gibi hala devam etmeye kararlıydı. Kendrick de diğerleri de hareket etmeyi kestikleri anda öleceklerini biliyorlardı.

      Kendrick sessizliğin monotonluğunu yıkmak istedi, ama diğerleriyle konuşamayacak kadar yorgun düşmüştü. Tonlarca yük binmiş gibi hissettiği bacaklarını hareket ettirmek için kendisini zorladı. Ufka bakmak için bile enerji harcamaya korkuyordu. Hiçbir şey görmeyeceğini, orada öleceğini biliyordu. Bu yüzden, ileriye bakmak yerine yere baktı, izleri takip etti ve geriye kalan değerli enerjisini korumaya çalıştı.

      Kendrick bir ses duydu ve ilk önce zihninin ona oyunlar oynadığını sandı; sonra, sesi yine duydu. Uzaktan gelen, arıların vızıltısını andıran bir sesti. Bu sefer, kendisini başını kaldırmaya zorladı, çünkü orada hiçbir olmadığını bildiği için ses duyması aptalcaydı. Umutlu hissetmeye dahi korkuyordu.

      Ama bu sefer, karşısındaki manzara kalbinin heyecanla çarpmasına neden oldu. Orada, belki yüz metre kadar karşılarında bir grup Kum Yürüyücüsü duruyordu.

      Kendrick diğerlerini dürtükledi. Herkes başını kaldırıp baktı, düşüncelerinden sıyrıldı ve şok içinde yaratıkları gördü. Savaşma vakti gelmişti.

      Kendrick yere uzanıp diğerleri gibi silahını aldı ve içine adrenalin akın ettiğini hissetti.

      Düzinelerce Kum Yürüyücüsü dönüp onları gördü ve onlar da savaşmaya hazırlandılar. Cıyaklayıp onlara doğru koşmaya başladılar.

      Kendrick kılıcını havya kaldırdı ve müthiş bir savaş çığlığıyla en sonunda düşmanlarını öldürmeye veya son nefesini verene dek bunu denemeye hazırlandı.

      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

      Gwendolyn yanında Krohn’la birlikte Yamacın başkentinde ciddiyetle ilerliyordu, Steffen da arkasından geliyordu. Argon’un dediklerini düşünürken zihni karmakarışık olmuştu. Bir yandan, onun iyileşip kendisine geldiğine çok sevinmişti… Ama onu o meşum kehaneti zihninde bir lanet gibi, öleceğini haber veren bir çan gibi çalıp duruyordu. Argon’un karamsar ve şifreli ifadeleri onun sonsuza dek Thor’la birlikte olmayacağını ima ediyor gibiydi.

      Gwen hızlı ve kararlı adımlarla kuleye doğru yürüdü. Argon’un söylediklerini düşünmemeye, kehanetlerin hayatını kontrol etmesine izin vermemeye çalıştı. Her zaman öyle olmuştu ve güçlü kalabilmek için de buna ihtiyacı vardı. Gelecek yazılmış olabilirdi, ama Gwen bunun değiştirilebileceğini düşünüyordu. Alın yazısı şekillendirilebilirdi. Kişinin sadece bunu yeteri kadar istemesi ve yeteri kadar şeyi feda etmeye istekli olması gerekiyordu… Hem de bedeli ne olursa olsun.

      Bu da o zamanlardan biriydi. Gwen Thorgrin’le Guwayne’in ondan uzaklaşmasına izin vermeyi kesinlikle reddediyordu e kararlılığının giderek arttığını da hissediyordu. Bedeli her en olursa olsun, kaderine karşı


Скачать книгу