Sağlıklı Bebeğin İlk 1000 Günü. Dr. Vincent Ho
devam eder. Dolayısıyla dünya genelinde alerjilerde görülen artışın nedenleri, yalnızca yaşamın erken dönemlerinde mikroplara daha az maruz kalınmasıyla ya da Th1-Th2 dengesizliğinden doğan sorunlara açıklanamayacak kadar karmaşıktır.
Hijyen hipotezi, Danimarka, Finlandiya ve Birleşik Krallık’ta yapılan geniş çaplı araştırmaların sonuçlarına göre çocukluk döneminde geçirilen viral enfeksiyonlar ve alerji hastalıkları arasında bir ilişki bulunmamasıyla birlikte daha da zora girdi. Hastalığa neden olan mikroplara maruz kalmanın alerjileri önlediğini söylemek mümkün değil. Doğrusu, çocukluk dönemi viral hastalıklarına maruz kalmak aile öyküsünde astım olan çocuklarda bu rahatsızlığın gelişmesi riskini artırır.
Birçok mikrobiyolog ve araştırmacı “hijyen” teriminin kullanılmasının halk için yanıltıcı olduğu konusunda hemfikir. Hijyen hipotezi kişisel temizliği azaltmanız gerektiğini savunmaz – duş almayı ve ellerinizi yıkamayı bırakmanız için bir bahane değildir! Yine de bakterilerimizin nereden geldiğini bilmek, nasıl yayıldığından ve bize yararlı mı yoksa zararlı mı olduğundan haberdar olmak önemlidir.
2003 yılında Profesör Graham Rook ve Londra Üniversitesi Akademisi’nden (UCL) meslektaşları bilim çevrelerinde ses getiren yeni bir teori ortaya attı. Özünde yaptıkları, Profesör Rook’un şefkat dolu bir ifadeyle “eski dostlar” olarak isimlendirdiği, insanlığın evrimi süresince bizimle olmuş zararsız bakterilere erken yaşlarda ve düzenli olarak maruz kalmanın bağışıklık sisteminin tehditlere karşı vereceği yanıtı geliştirdiğini iddia ederek, hijyen hipotezini farklı şekilde ifade etmekti. Bir başka deyişle, çocuklarımızın sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip olabilmesi için doğal ortamda çok çeşitli bakteri, mantar ve (bizi hasta etmeyecek türden) diğer bakterilere maruz kalmaları gerekir. “Eski dostlar”la ahbaplığımızın bir sonucu olarak, bağışıklık sistemi normal şekilde çalışmayı ve hangi bakterilerin dost, hangilerinin düşman olduğunu doğru bir şekilde belirlemeyi öğrenir.
Gelişmiş ülkelerde doğal olarak bakteri barındıran ortamlarda bulunma olasılığı eskiye oranla çok daha düşük. Her zamankinden daha temiz ortamlarda bulunuyor, daha temiz gıda ve su tüketiyoruz. Ama yine de alerjilerdeki artışın sebebi yalnızca hijyenik yaşam koşullarımızdan ibaret değil. Antibiyotiklerin yaygın kullanımı, sezaryen doğumların dünya genelinde artması, emzirme oranlarının ve açık havada, yeşil alanlarda geçirilen zamanın azalmış olması, aynı zamanda “eski dostlarımız” olan mikroplarla daha az haşır neşir olduğumuz anlamına gelir.
Tüm alerjilerden bir tek genin sorumlu olması pek olası değildir. Bununla birlikte alerji söz konusu olduğunda genetik miras son derece önemli. Journal of Allergy and Clinical Immunology: In Practice dergisinde yakın zamanda yayımlanan bir araştırmada, 80 çift ikiz kardeşte gıda alerjisine yönelik risk faktörleri araştırıldı. Araştırmada egzamanın anlamlı bir risk faktörü olduğu ortaya çıktı ama genetik faktörlerin gıda alerjilerinde önemli bir faktör olduğu sonucuna da varıldı. Alerji gelişmesine yönelik bu genetik eğilime atopi denir.
Araştırmacılar, alerjisi olan bir ağabey ya da ablanız varsa sizde de alerji gelişmesi olasılığının yüzde 33,3 olduğunu keşfetti. Ebeveynlerinizden biri alerjikse bu olasılık yüzde 50’ye yükseliyor. Her iki ebeveyniniz de alerjikse sizde de gelecekte alerji gelişmesi olasılığı şaşırtıcı şekilde yüzde 80’e ulaşır.
Th1 inflamatuar yanıtı düşük riskini beraberinde getirir. Hamilelik sürecinde bu riski azaltmak için hamile bir kadının vücudunda Th1’e karşı koymak üzere Th2 seviyelerinin yükseldiği gözlemlenir. Bu nedenle bebekler vücutlarında Th1 ve Th2 arasındaki denge Th2 yönünde “bozulmuş” şekilde, annelerinden miras bir dengesizlikle dünyaya gelir. Ama erken yaşta iyi bakterilere maruz kalmanın bu ağır Th2 yanıtını bastırdığı düşünülüyor.
Doğumdan sonra birçok bebekte Th2 yanıtı hızla azalır ve hiçbir alerji semptomu görülmez. Bazı bebeklerde yüksek Th2 yanıtı birkaç yıl daha devam etse de daha sonra sakinler. Ama araştırmalar genetik olarak alerji riski yüksek olan bebeklerde de daha fazla Th2 yanıtı olduğunu ortaya koydu. Yüksek Th2 yanıtı çocukluk yılları boyunca devam etme eğilimi gösterir ve bu, çocukların vücutlarında herhangi bir alerjik reaksiyon karşısında daha fazla IgE üretimine neden olabilir. Bu da anafilaksi gibi ciddi alerjik reaksiyonlar gösterme olasılıklarının daha yüksek olduğu anlamına gelir.
Ayrıca ailesinde alerji öyküsü olan çocuklar alerjenlere az maruz kaldığında, diğer çocuklarda olduğunun aksine, vücutlarında yeterince immün toleransı (alerjene yanıt vermeme durumu) gelişmez. İmmün toleransı olmadığı için bu çocuklarda alerji gelişmesi riski çok daha yüksek olur.
Ama DNA kader değil. Yalnızca genetik riskin yüksek oluşu bir çocuğun alerjilerle dolu bir yaşam süreceği anlamına gelmez. Sizde ya da çocuğunuzun diğer biyolojik ebeveyninde doğrulanmış bir alerji varsa, istatistiksel olarak çocuğunuzda da alerji gelişmesi riski yüksektir. Buna rağmen çocuğunuzun böyle bir riski olduğunu biliyorsanız, başa çıkmak ya da riski azaltmak için bazı şeyler yapmanız mümkün.
Çocuğunuzdaki alerjiler için bilinen risk faktörleri
Biyolojik ebeveynlerden ya da kardeşlerden birinin geçmişinde saman nezlesi, astım, egzama, gıda alerjisi bulunması ya da bunları halihazırda yaşıyor olmaları.
Bebeğinizin şiddetli egzama geçirmiş olması
Yaşadığımız çevre ile alerjilerdeki artış arasında düşündüğümüzden daha fazla ilişki olabilir. Kentleşmiş modern yaşamın içinde pestisitler, çözücüler ve havayı kirleten zararlı maddelere her zamankinden çok daha fazla maruz kalıyoruz. Bu zararlı maddelerin pek çoğunun Th1 yanıtını azalttığını ve Th2 bağışıklık yanıtını (alerjik reaksiyon) geliştirdiğini biliyoruz.
Vücut için Th1 ve Th2 hücrelerinin dengede olması gerekir. Sigara dumanı Th1 aktivitesini azaltır. Çocuklarda astım dahil her tür alerji gelişmesi riskinin artışıyla sigaranın doğrudan ilişkili olmasına şaşırmamak gerekir. Dizel egzoz partiküllerine maruz kalanlarda, alerji gelişmesi riskinin artışına neden olan Th2 hormonal mesaj hücresi üretimi daha fazla görülür.
Pek çok plastik üründe çevreye salınabilen ftalatlar ve plastiği daha esnek hale getiren bisfenol-A (BPA) bileşeni bulunur. Ftalatların Th2 hücre aktivitesini tetiklediği ve bununla beraber IgE (alerji) antikorlarını artırdığı ispatlandı ve BPA’ya fazla maruz kalınması hırıltılı solunum ve astım riskinin artmasıyla ilişkilendirildi. BPA içermeyen su şişelerinin son zamanlarda daha yaygın hale geldiğini fark etmiş olmalısınız. BPA hakkında hâlâ elimizde yeterince bilgi bulunmamasına rağmen, bebeğinizin BPA içermeyen şişelerden içmesinin muhtemelen daha iyi olacağını söyleyebilirim.
Boya, temizlik ürünleri, yapıştırıcı, kozmetik, mobilya cilaları, araba lastikleri, hatta inşaat malzemeleri de dahil olmak üzere her gün kullandığımız birçok üründe organik çözücüler bulunur. Leipzig Üniversitesi araştırmacıları ve Leipzig’de bulunun Helmholtz Çevre Araştırmaları Merkezi’nden bir grup araştırmacı, bu organik çözücülerin erken çocukluk dönemi alerjileri üzerinde etkisi olup olmadığını inceledi. İç mekânlarda bu çözücülere daha çok maruz kalan çocukların Th2 bağışıklık yanıtlarının daha yüksek olduğu gözlemlendi. Bu çocuklarda süt ve yumurta beyazına alerji görülme olasılığının daha fazla olduğu sonucuna ulaşıldı.
Herbisitlerin ve pestisitlerin alerjiyle ilişkisi çok fazla. Güney Kaliforniya’da 4000’den fazla okul