Yanlış Yol. Хеннинг Манкелль
kadındım. İşin en komik yanı da bir zamanlar temsilcisi olduğu siyasi parti bizlerin davasını sahiplenmişti. Temizlikçi kadınların davasını.”
“Ajandasında senden gündelikçi kadın diye söz ettiğini biliyor muydun?”
“Hiç şaşırmadım.”
“Ama yanında çalışmayı da sürdürdün?”
“Söylediğim gibi parası çok iyiydi.”
“Oraya son gidişini hatırlamaya çalış. Geçen haftayı.”
“Her şey her zamanki gibi olağandı. Cinayet işlendiğinden beri kendimi zorluyorum ama olağan dışı bir şey yoktu. O gün de her zamanki gibiydi.”
“Üç yıldan bu yana orada alışılmışın dışında herhangi bir şey olmadı mı?” Wallander, Sara’nın yanıt vermeden önce bir an duraksadığını fark ederek hemen dikkat kesildi.
“Geçen yıl bir keresinde garip bir şey olmuştu,” diye söze başladı Sara. “Kasım ayında. Neden bilmiyorum ama ayın kaçı olduğunu hatırlamıyorum. Perşembe yerine o hafta cuma günü gitmiştim oraya. Eve doğru yaklaşırken garajdan büyük ve siyah bir araba çıktı. Siyah camlı, içi görünmeyen bir arabaydı bu. Sonra da ben her zamanki gibi yine evin zilini çalmıştım. Kapının açılması uzun sürdü. Karşısında beni görünce çok öfkelendi. Kapıyı yüzüme kapattı. Beni kovacağını sanmıştım ama gelecek sefer gittiğimde hiçbir şey olmamış gibi davranıp bir şey söylemedi. Olanları tümüyle göz ardı etti.”
Wallander genç kadının konuşmasını sürdürmesini bekledi.
“Hepsi bu kadar mı?”
“Evet.”
“Garajdan siyah ve büyük bir araba çıktı?”
“Evet.”
Wallander genç kadının daha fazla bir şey bilmediğini anlamıştı. Aceleyle kahvesini bitirerek ayağa kalktı.
“Başka bir şey hatırlarsan beni ara lütfen,” dedi evden çıkarken. Arabasına binerek kente döndü.
Büyük siyah bir araba Wetterstedt’in evine gitmiş, diye geçirdi içinden. Acaba arabada kim ya da kimler vardı?
Saat altı olmuştu. Sert bir rüzgâr olanca hızıyla esiyordu.
9
Wallander, Wetterstedt’in villasına döndüğünde Nyberg’le ekibi evin içindeki araştırmalarına başlamıştı. Neredeyse tonlarca kumu kazmışlar ama cinayete ilişkin tek bir ipucu bile bulamamışlardı. Yağmur yeniden yağmaya başlayınca da Nyberg hiç zaman yitirmeden hemen kumu muşambayla örttürmüştü. Havanın düzelmesini beklemek zorundaydılar. Wallander, Sara Björklund’un perşembe yerine cuma günü temizliğe gitmesiyle büyük bir siyah araba görmesinin Wetterstedt’in içine girilemez dünyasında küçük bir kapı açtığını düşünüyordu. Aksi hâlde Wetterstedt’in Sara’ya öfkelenmesinin ya da genç kadını kovmamasının ve bu olaydan hiç söz etmemesinin başka bir nedeni olamazdı. Öfke ve sessizlik aynı mizacın iki farklı yüzüydü.
Nyberg, Wetterstedt’in oturma odasında bir koltuğa oturmuş kahve içiyordu. Wallander, Nyberg’in termosunun bir hayli eski olduğunu fark etti. Ellili yıllarda kullanılan termosa benziyordu. Nyberg olası izleri silmemek için koltuğun üstüne bir gazete kâğıdı sermiş, öyle oturuyordu.
“Cinayet yerini henüz bulamadık,” dedi Nyberg. “Şimdi de yağmur yağdığından çıkıp aramanın bir anlamı yok.”
“Umarım olay yerini muşambayla iyi örtmüşsündür,” dedi Wallander. “Yağmur hızlandı. Rüzgâr da sert esiyor.”
“Merak etme,” diye karşılık verdi Nyberg.
“Çalışma masasını bitirmek istiyorum,” dedi Wallander.
“Hansson aradı. Wetterstedt’in çocuklarıyla konuşmuş.”
“Yeni mi konuşmuş çocuklarla? Ben bunu daha önce yaptığını sanıyordum.”
“Bu konuda bir şey bilmiyorum. Ben onun söylediklerini yineliyorum yalnızca.”
Wallander çalışma odasına giderek masanın başına geçip oturdu. İyice görebilmek için masadaki lambayı yanına çekti. Sonra sol taraftaki çekmecelerden birini açtı. Çekmecede bu yılın vergi iadelerinin bir kopyası duruyordu. Wallander evrakı alarak masanın üstüne koydu. Wetterstedt’in gelirini yaklaşık bir milyon kron olarak beyan ettiğini gördü. Evrakı incelediğinde de bu gelirin büyük bir bölümünün özel emeklilik maaşıyla hisse senetlerinden olduğunu fark etti. Wetterstedt’in İsveç ağır sanayisinden hisseleri vardı. Bu gelirlerin dışında Wetterstedt, Tiden Yayınevi’nden gelen teliflerini de beyan etmişti. “Net Servet” bölümünün altına da beş milyon kron yazmıştı. Wallander bu rakamı ezberledi. Vergi iadesi evrakını çekmeceye geri koyarak bir sonraki çekmeceyi açtı. Bu çekmecenin içinde bir albüm vardı. İşte Ann-Britt’in merak ettiği aile fotoğrafları burada olmalı, diye geçirdi içinden. Albümü masanın üstüne koyarak açtı. Gittikçe artan bir şaşkınlıkla albümün sayfalarını çevirdi. Albüm eski moda porno resimlerle doluydu. Bazıları gerçekten de soluk kesiciydi. Wallander bazı sayfaların diğerlerine oranla çok daha kolay açıldığını fark etti. Wetterstedt’in genç mankenlerden hoşlandığı anlaşılıyordu. Dış kapının vurulduğunu duydu. Bir süre sonra Martinson içeri girdi. Wallander arkadaşını başıyla selamladıktan sonra albümü gösterdi.
“Bazı insanlar pul koleksiyonu yapar,” dedi Martinson. “Bazıları da bu tür resim koleksiyonu.”
Wallander albümü kapatarak yerine koydu.
“Malmö’den Sjögren adında bir avukat aradı,” dedi Martinson. “Gustaf Wetterstedt’in vasiyetinin kendisinde olduğunu söyledi. Sürpriz vârisleri olup olmadığını sordum. Yokmuş ve tüm varlığı yasal vârislerininmiş. Wetterstedt genç hukuk öğrencilerine burs veren bir vakıf kurmuş. Bunu uzun zaman önce yapmış ve vergisini de ödemiş.”
“Demek bildiklerimiz bu kadar. Gustaf Wetterstedt varlıklı biriymiş. Ama babası liman işçisi değil miydi?” diye merakla sordu Wallander.
“Svedberg geçmişini araştırıyor,” dedi Martinson. “Wetterstedt’le ilgili birçok şey bilen ve belleği güçlü eski bir parti sekreteriyle bağlantı kurduğunu duydum. Ama ben buraya Salomonsson’un tarlasında kendini yakan kız hakkında konuşmak için gelmiştim.”
“Kızın kim olduğunu mu öğrendin?”
“Hayır. Ama bilgisayar sayesinde o harflerin iki bin olasılığı içerdiğini öğrendim. Uzun bir liste çıkardım.”
Wallander bir an için düşündü. Şimdi ne yapacaklardı?
“Interpol’e vermeliyiz,” dedi. “Şu yeni kuruluşun adı neydi? Europol?”
“Evet.”
“Kızın bilgilerini içeren bir yazı gönder. Yarın da kolyenin bir resmini çekeriz. Meryem Ana kolyesinin. Wetterstedt’in ölümü öncelikli olmasına karşın yine de o kızla ilgili soruşturmayı sürdürmeye çalışmalıyız.”
“Kolyeyi bir kuyumcuya gösterdim,” diye yanıtladı Martinson. “Altın olduğunu söyledi.”
“Birileri mutlaka onu merak ediyordur,” dedi Wallander. “Hiç akrabasının olmaması pek mümkün değil.”
Martinson esnedikten sonra Wallander’e yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordu.
“Yok,” dedi Wallander.
Martinson gittikten sonra Wallander bir saat daha çalışma masasının