Cennetin bu yakası. Фрэнсис Скотт Фицджеральд
Baltimore, Princeton’ın mekânıydı ve herkes onlara vuruldu. Yol boyunca seviyeli bir içki tüketimi söz konusuydu; adamlardan biri sahneye neredeyse sarhoş çıkıyor ve rolünün bunu gerektirdiğini iddia ediyordu. Üç tane korsan arabası vardı; ama orkestranın çenesi düşük dört gözlerinin “hayvan arabası” denen arabası dışında kimse uyumazdı. Her şey o kadar hareketliydi ki kimsenin sıkılmaya vakti kalmıyordu. Ama Philadelphia’ya vardıklarında tatil sona ermek üzereydi ve herkes çiçeklerle gres boyasının ağır kokularından uzaklaşmaya, korselerini çözen midilliler de rahat bir nefes almaya başlamıştı.
Grubun dağılma zamanı geldiğinde Amory alelacele Minneapolis’e doğru yola koyuldu; çünkü Sally Weatherby’nin kuzeni Isabelle Borgé ailesi yurtdışındayken kışı geçirmek üzere Minneapolis’e geliyordu. Isabelle’i Minneapolis’e ilk gittiği zaman ara sıra oynadığı küçük bir kız olarak hatırlıyordu. Ama kız daha sonra Baltimore’a taşınmıştı ve onu o zamandan beri görmemişti.
Amory dimdik, kendinden emin, asabi ve coşkuluydu. Sadece çocukluğunu hatırladığı bir kızı görmek için Minneapolis’e gidiyor olmak, ona son derece enteresan ve romantik geliyordu. Bu yüzden hiçbir pişmanlık duymadan annesine kendisini beklememesini bildiren bir telgraf çekti, trene atladı ve sonraki otuz altı saat boyunca kendini düşündü.
Amory, Triangle turnesinde yeni Amerikan fenomeni “oynaşma partileriyle” tanıştı.
Victoria dönemi annelerinin -ki annelerin çoğu Victoria dönemi annesiydi- kızlarının öpüşmeyle bu denli içli dışlı olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. Bayan Huston-Carmelite popüler kızına “Hizmetçi kızlar böyledir,” derdi. “Önce öpülür, sonra evlenme teklifi alırlar.”
Ama Popüler Kız (P. K.) on altı ve yirmi iki yaşları arasında her altı ayda bir nişanlanır, ahmakça onun ilk aşkı olduğunu zanneden Cambell & Hambell şirketlerinin genç varisi Hambell’ı (danslı balolarda yalnızca en uygun adayın başarıya ulaşmasını sağlayan araya girme sistemiyle) kendine eş olarak seçmeden önce P. K. ay ışığında, ateş başında ya da zifiri karanlıkta nice duygusal son öpücüklere mazhar olmuştu.
Amory, kızların hayal bile edemeyeceği şeyler yaptığını görüyordu: Dans partileri sonrasında gece üçte uygunsuz kafelerde yemek yemeleri, yarı ciddi yarı alaycı yine de taptaze bir heyecanla hayatın her yönünden bahsedebilmeleri Amory’nin gözünde tam bir ahlaki hayal kırıklığıydı. Ama bunun ne denli yaygın olduğunu devasa bir gençlik aşkına benzeyen New York ve Chicago arasındaki şehirleri görene dek anlamamıştı.
Plaza’da bir öğleden sonra dışarıda bir kış karanlığı hüküm sürerken alt kattan hafif davul sesleri geliyordu. Havalı havalı yürüyerek lobiyi aşındırıyor, titizlikle giyinmiş bir halde birer kokteyl daha alıp bekliyorlardı. Çift taraflı kapılar açıldı ve üç kürk manto ufak adımlarla kırıta kırıta yürüyerek içeri girdi. Oradan tiyatroya geçildi, sonrasında Midnight Frolic’e… Elbette anne baştan sona yanlarındaydı. Ama uzaklardaki bir masada tek başına oturup bu tür eğlencelerin sanıldığı kadar kötü değil, aksine çok yorucu olduğunu düşündüğü için işleri çok daha gizemli ve dikkat çekici bir hale getiyordu. Ama P. K. yine âşıktı. Ne tuhaftı, öyle değil mi? Takside yeterince yer olmasına rağmen P. K. ve kolejli genç oraya sığamayacaklarını söyleyip ayrı bir arabayla gitmek zorunda kalmışlardı. Tuhaf! P. K. yedi dakika gecikmeyle yanlarına vardığında yüzü ne kadar da kızarmıştı. Ama P. K. bundan da paçayı yırtardı.
“Güzel kız” “sevgiliye”, “sevgili” de “fettan bir pilice” dönüşürdü. “Güzel kız”ı her öğleden sonra beş altı kişi ziyarete gelirdi. Eğer tuhaf bir kaza yaşanır da P. K.’nin aynı anda iki ziyaretçisi olursa bu, randevusu olmayan kişiyi rahatsız edici bir duruma sokardı. Dans aralarında “güzel kız”ın etrafı bir düzine adamla çevrilirdi. Dansa ara verildiğinde P. K.’yi bulmaya çalışın, sadece çalışın.
Aynı kız… Bu defa kendini caz müziğine ve ahlaki kuralları sorgulamaya kaptırmış. Amory saat sekizden önce tanıştığı her popüler kızı on ikiden önce muhtemelen öpecek olduğunu bilmeyi son derece büyüleyici bulurdu.
Amory bir gece Louisville Şehir Kulübü’nün önünde, bir limuzinde otururken yeşil tokalı kıza “Ne diye buradayız?” diye sordu.
“Bilmiyorum. Yaramazlığım üstümde.”
“Hadi dürüst olalım, birbirimizi bir daha asla görmeyeceğiz. Seninle buraya gelmek istedim, çünkü oradaki en güzel kız sendin. Beni tekrar görüp görmemek umurunda değil, değil mi?”
“Hayır, ama bu senin kızları tavlama lafın öyle değil mi? Bunu hak etmek için ne yaptım peki?”
“Dans etmekten yorulmadın, sigara ya da söylediğin diğer şeylerden hiçbirini istemiyorsun, öyle mi? Sen sadece şey istiyorsun…”
Kız “Eğer analiz etmek istiyorsan içeri girelim,” diye araya girdi. “Hadi artık bundan konuşmayalım.”
El örgüsü kolsuz süveterler modayken Amory ani bir ilhamla bunlara “oynaşma gömlekleri” adını takmıştı. Bu ad, salon çiftlerinin ve P. K.’lerin dudaklarında kıyıdan kıyıya dolaştı.
Amory artık on sekiz yaşında, bir seksen boyunda, geleneksel anlamda olmasa bile alışılmadık şekilde yakışıklıydı. Simsiyah kirpiklerle çevrili, delici bakışlı yeşil gözlerinin verdiği içtenlikle yüzü çok genç gözüküyordu. Kadın ve erkeklerde güzelliğe eşlik eden o yoğun hayvani çekicilikten tuhaf şekilde yoksundu. Kişiliğini daha çok zihniyle şekillendiriyordu ve bunu, bir musluk gibi açıp kapama gücüne sahip değildi. Ama insanlar onun yüzünü unutamazdı.
Merdivenlerin başında durdu. Atlama tahtasının başındaki dalışçıların, gala gecelerindeki başrol oyuncularının ve Büyük Maç’ı bekleyen iri yarı kaslı genç adamların hissettiği türden bir heyecan duyuyordu. Aşağıya Thaïs ve Carmen operalarının uyumsuz melodilerinin ve coşkulu davul seslerinin eşliğinde inmesi gerekirdi. Daha önce görünüşü konusunda hiç bu kadar endişelenmemiş ve ondan hiç bu kadar tatmin olmamıştı. On altı yaşına basalı altı ay olmuştu.
Kuzeni Sally giyinme odasının kapısından “Isabelle!” diye seslendi.
“Ben hazırım,” dedi. Sesinin heyecandan boğazına düğümlendiğini fark etti.
“Yeni bir çift terlik getirmeleri için birilerini eve yolladım. Bir dakikaya burada olur.”
Isabelle son bir defa aynaya bakmak için giyinme odasına doğru yöneldi, ama içinden bir ses orada durup Minnehaha Kulübü’nün geniş merdivenlerinden aşağı bakmasını söyledi. Baş döndürücü bir şekilde aşağı doğru kıvrılan merdivenlerin sonundaki salonda iki çift erkek ayağı dikkatini çekti. Yüksek tabanlı bu sıradan siyah ayakkabılar sahiplerinin kim olduğuna dair en ufak bir fikir vermiyordu, ama Isabelle içten içe bu ayakların bir çiftinin Amory Blaine’e ait olup olamayacağını merak ediyordu. Henüz karşılaşmadığı bu genç adam gününün büyük bölümünü meşgul etmişti, üstelik bu aslında oradaki ilk günüydü. İstasyonda trenden iner inmez kendisini karşılayan Sally tarafından bir soru, yorum, açıklama ve mübalağa yağmuruna tutulmuştu:
“Amory Blaine’i mutlaka hatırlıyorsundur. Seni tekrar görmek için can atıyor. Üniversiteden bir günlüğüne izin almış, bu akşam buraya geliyor. Senin hakkında o kadar çok şey duymuş ki… Gözlerini hatırladığını söylüyormuş.”
Isabelle bunları duyduğuna memnun olmuştu. Demek ki eşit şartlar altındaydılar. Gerçi Isabelle kendi aşk maceralarını reklama ihtiyaç duymadan