Hacivat ile Karagöz. Неизвестный автор
ve orada Hacivat’ın kanlı eşyalarını bulmuşlar. Bunun üzerine, haydutlar asılmış; köpek de sahibinin öcünü almanın mutluluğu içinde, haydutların asılan cesetleri altında can vermiş.
Karagöz ise bu tarihten sonra Bursa’da ölmüş. Daha sonraları, Şeyh Şâzilî adlı bir zat da bu iki dostun hayallerini, nükteleriyle birlikte perdeye yansıtmış, böylelikle de Karagöz oyunu doğmuş.
Bu görüş de dayanaksızdır. Çünkü Selçuklular döneminde Kırkkilise’de (Kırklareli’nde) Türkçe konuşan ve Bizans’a hizmet eden bir Türk düşünmek, tarihî belgelerin ışığı altında mümkün değildir, öte yandan, Şeyh Şâzilî de Karagöz’ü icat eden kişi değildir; “Kahvecilerin Piri”dir.
Karagöz ile Hacivat’ın gerçek kişiler olup olmadıkları önemli değildir. Gerçek şudur ki, ikisi de Türk’tür ve Karagöz oyunu da çok eski Türk oyunlarından biridir.
KARAGÖZ OYUNUNDA KULLANILAN ARAÇ VE GEREÇLER
Tasvirler (figürler) beygir, dana, sığır, merkep veya deve derisinden yapılır. Deriler, önce şeffaf hâle getirilir ve kurutulduktan sonra “nevrekân” denilen, ucu çok keskin bir aletle kesilir. Boyları 25–30 cm’dir. Gerekli yerlerinden delikler açıldıktan sonra boyanırlar. Açılan deliklere, gürgen ağacından yapılmış, 60 cm boyunda değnekler geçirilir. Tasvirler, bu değnekler perdeye yatay tutulmak suretiyle oynatılır.
Tasvir kesmek, deriyi oymak ve boyamak bir sanattır.
Peş tahtası tahtadan yapılmış bir raftır. Üzerinde delikler vardır. Karagözcünün bulunduğu tarafta, perdenin hemen altına konur. Üzerinde zil, kamış düdük (nareke), şema (meşale, mum, gaz lambası, ampul) bulunur. Gerektiğinde hareketsiz şekiller, oyun arasında tahta üzerindeki deliklere konur.
Hayal sandığı Karagöz oyununda kullanılan bütün malzemelerin konduğu sandıktır.
Perde 180 x 80 cm boyutlarındadır. Beyaz patiskadan yapılmıştır. Ayna veya Şeyh Küşterî Meydanı da denir. Etrafı, geniş kurdele şeklinde siyah bir bezle çevrilidir. Bu perdenin önünde, ağır kumaştan yapılmış bir perde daha vardır. Bu ikinci perde, oyun başlamadan önce kaldırılır.
OYUN KADROSU
Hayalci (Hayalî, Karagözcü): Oyunu düzenleyen ve oynatan sanatkârdır. Nükteli konuşmayı ve cinaslı söz söylemeyi bilmesi şarttır. Taklit kabiliyeti de olmalıdır. Çünkü çocuk, kadın, ihtiyar, Arap, Acem, Ermeni, Rum, Arnavut, Laz, Çerkez, Kayserili, Arapkirli, Tatar, Muhacir vb. lehçe ve sesleri iyi taklit etmek zorundadır. Öte yandan, perdeye yansıttığı tasvirlerde, taklit olunan bu insanların karakteristik yönlerini de gösterebilmelidir.
Çırak: Karagözcünün yardımcısıdır. Sırası gelen tasvirleri, ustasına verir.
Sandıkkâr: Hayal sandığından sorumludur; çırağın yardımcısı durumundadır.
Yardak (Yardımcı): Oyunda geçen şarkı ve türküleri okuyan kişidir.
Dâirezen: Def çalandır.
Hamal: Oyunun malzemelerini taşır.
OYUNDAKİ KARAKTERLER
Karagöz: Her hâliyle, diğer unsurlardan tamamen arınmış bir Türk’tür. Saf ve dürüsttür. Bütün düşünceleri açık seçiktir; gizlisi saklısı yoktur. Her zaman meşgul ve yorgundur. İşi gücü, diğer karakterlere isteğini, derdini anlatmaktır. Evinde, hanımıyla başı derttedir; hep azar işitir. Kimse onun anlattıklarını anlamak istemez, sürekli olarak anlaşmazlık ve çekişme içindedir.
Civanmerttir; yani merttir, yiğittir, yüce gönüllüdür. Onda bitmez tükenmez bir “Türklük gururu” vardır. İşte bunun içindir ki, daima yüce hisleri savunur; güldürür ama hiçbir zaman gülünç duruma düşmez.
Kalendermeşreptir; yani en sade hayat şartlarıyla yetinip hiçbir konuda titizlik göstermeyen bir adamdır. Dünyaya metelik vermez; yani dünya malına, hayatına değer ve önem vermez. Her zaman, kiminle olursa olsun, hatır ve gönüle bakmadan konuşur, doğruyu söyler; güler, güldürür.
Hacivat: Bir çeşit laf makinesi, eski deyimle “Lakırdı kavafı”; insan sarrafı, devrinin siyasi görüşlerini iyi bilir bir adamdır. Onun konuştuklarını Karagöz anlamaz, çünkü ağdalı bir dille konuşur, tumturaklı (kulağı büyülemekle birlikte anlama bir şey katmayan kelimelerle) cümleler kurar. Ağırbaşlı bir Türk’tür; ama hoppa ve gülünç bir tiptir.
“Niçin Karagöz’le hep çekişirler?” sorusunun cevabına gelince: Karagöz’ün davranışları ve ruh yapısı; Hacivat’ın nazari (kuramsal) ve ivicâclı (doğru hareket etmeme) benliği ile ters düşer. Bunun için de her zaman çekişip dururlar. Ancak, her ikisi de bütün insanların üstün ve kusurlu taraflarını gözler önüne seren harikulade tiplerdir.
Çelebi: Oyundaki yakışıklı âşıktır. Delikanlıdır; iyi giyinir, güzel konuşur. Kibar ve saygılıdır ancak çapkın ve keyfine düşkündür. İstanbul şivesiyle konuşur.
Zenne: Oyundaki yosma (oynak kadın)dır.
Beberuhi: Oyundaki geveze cücedir. Bedeni ve aklı pek gelişmemiştir. Çok konuşur, az dinler; yaygaracı ve küfürbazdır. İstanbul şivesiyle konuşur. Bu tipe “Altıkulaç” da denir.
Karagöz’ün karısı: Dırdırcı bir kadındır; hiç durmadan, insanı bezdirecek şekilde konuşur.
Karagöz ve Hacivat’ın oğulları
Tuzsuz Deli Bekir: Mahallenin kabadayısıdır. Her zaman sarhoştur; elinde içki şişesi, belinde kaması ile dolaşıp durur.
Öteki karakterler: Külhanbeyi (kendine has giyiniş ve konuşma tarzları olan haylaz delikanlı), Matiz (sarhoş), Zeybek (yiğit, efe), Tiryaki, Köçek (kadın kılığına girip çengi gibi oynayan tip), Çengi (dansöz), Kantocu, Hokkabaz, Cambaz, Büyücü, Cadı, Cinler, Canavarlar, Kastamonulu, Laz, Eğinli, Harputlu, Muhacir (Göçmen, Rumelili), Arnavut, Arap, Acem, Rum, Ermeni, Yahudi, Mirasyedi, Bekçi, Mahalle İmamı…
KARAGÖZ OYUNUNUN ÖZELLİKLERİ
Tuluattır. Yazılı bir metin yoktur. Ağızdan ağıza söylenerek gelen oyunlar, sonradan metin hâline getirilmiştir.
Oyun dört bölümden meydana gelmiştir.
1– Mukaddime (Giriş): Önce müzik başlar. Bu sırada perdede “Göstermelik” denilen ve asıl oyunla pek ilgisi olmayan bir figür vardır. Seyirciler ve özellikle çocuklar heyecanla beklerler, ancak bir türlü oyun başlamaz. Bu sırada çocuklar, hep bir ağızdan tuttururlar:
“Başlar mısın, başlayalım mı?
Karagöz’ün evini taşlayalım mı?”
Çocuklar bu tekerlemeyi birkaç kere söyledikten sonra “Göstermelik” , Nareke’nin çıkardığı sesler arasında ağır ağır yerinden kalkar, perdenin arkasından bir def gürültüsü başlar ve Hacivat, semaî okuyarak gelir. Semai bitince “Hayy Hak!” der ve Perde Gazeli’ni okur:
“Nakş-ı sun’un remzeder hüsnünde rü’yet perdesi
Hâce-i hükm-ü ezeldendir hakîkat perdesi,
Bu hâyal-i âlemi gözden geçirmektir hüner
Nice kara gözleri mahvetti suret perdesi.
Ooof, Hayy Hakki Perdemi sanmayın bezden.
Hisse alın siz bu sözden.”
Sonra,