Kayıp Dünya. Артур Конан Дойл
havaya kaldırmıştı.) Bana yalancı demeye mi cüret ettin? (‘Hayır, efendim, hayır!’ diye bağırdı zanlı ve kutudan fırlayan yaylı soytarılar gibi ortadan kayboluverdi.) Eğer bu salonda doğru sözlülüğümden şüphe etmeye cüret eden varsa konferanstan sonra onunla bir çift laf etmekten zevk duyacağım. (‘Yalancı!’) Kim söyledi onu? (Yine can havliyle öne doğru ittirilen hımbıl iyice havaya kaldırıldı.) Eğer aranıza gelirsem…”
(Genel koro hâlindeki “Gel, sevgilim, gel!” bağrışmaları bir süre için oturumun devamını engellerken, bu sırada başkan da ayağa kalkmış, kollarını sallayarak âdeta müziği yöneten orkestra şefi görünümüne bürünmüştü. Profesörün yüzü kıpkırmızı kesilmiş, burun çeperleri genişlemişti ve sakalı pırıl pırıl parlıyordu. Artık tamamıyla zıvanadan çıkmış bir hâldeydi.
“Her büyük kâşif, hep aynı inanmazlıkla karşılanmıştır; aptallar sürüsünün değişmez tepkisidir bu. Büyük gerçekler önünüze serildiği zaman bunu anlamanıza yardım edecek sağduyudan ve ileri görüşlülükten yoksunsunuz. Siz ancak bilimde yeni sahalar açmak için canını bile tehlikeye atan adamlara çamur atmasını bilirsiniz. Peygambere eziyet ettiniz siz! Galileo! Darwin ve ben de…”(Uzayan alkışlamalar ve oturumun devamının imkânsız hâle gelmesi.)
Bütün bu aceleyle aldığım notlar, aslında o anda toplantı yerinin nasıl bir kıyamet yerine döndüğünü anlatmaktan çok uzaktı. Gürültü ve bağrışmalar öyle müthişti ki birkaç bayan aceleyle arkalara kaçmıştı. Ölesiye ciddi ve saygıdeğer profesörler bile öğrenciler gibi kendilerini havaya kaptırmışlardı ve beyaz sakallı adamların ayağa kalkarak inatçı Profesöre yumruklarını salladıklarını görüyordum. Salondaki muhteşem kalabalık, hiddetten köpüren, patlamaya hazır bir barut fıçısı gibiydi. Profesör bir adım ileri gelerek ellerini kaldırdı. Adamda öylesine bir azamet, öylesine insanı teslim alan otoriter bir tavır ve canlılık vardı ki kumandan edasıyla yaptığı bu hareketle ve hükmeden gözleriyle velvele ve bağrışmaları yavaş yavaş dindirmişti. Kesin bir mesajı var gibiydi.
Kalabalık, dinlemek için sessizleşti.
“Sizi alıkoymayacağım.” dedi. “Bu gereksiz. Gerçek, gerçektir ve birkaç aptal gencin çıkardığı gürültünün -ve korkarım ki aynı derecede aptal kıdemlilerinin kopardığı velveleyi de buna eklemeliyim- duruma etkisi olamaz. Yeni bir bilim alanı keşfettiğimi iddia ediyorum. Siz ise itiraz ediyorsunuz. (Alkışlar) Öyleyse sizi araştırmaya davet ediyorum. İçinizden bir veya daha fazla kişiyi söylediklerimin doğru olup olmadığını araştırmak için görevlendirmeye var mısınız?”
Kıdemli bir karşılaştırmalı anatomi profesörü olan Bay Summerlee ayağa kalkmıştı. Modası geçmiş bir ilahiyatçı yönü olan, ince, uzun, amansız bir adamdı. Profesöre, işaret ettiği görüşlerin, kendisinin iki yıl önce Amazon Nehri’ne yapmış olduğu yolculuk sonucu elde edilenler olup olmadığını sormak istediğini bildirdi.
Profesör Challenger bunu doğruladı.
Bay Summerlee; Wallace, Bates ve daha önce bu bölgeyi araştırmış olan, bilimsel alanda ün yapmış diğer kâşiflerden sonra Profesör Challenger’ın nasıl olup da burada yeni keşifler yapma iddiasında olduğunu öğrenmek istiyordu. Profesör Challenger ise Bay Summerlee’nin her nasılsa Amazon Nehri’yle Thames Nehri’ni birbirine karıştırır gibi gözüktüğünü söylüyordu; yani birincisi biraz daha büyük bir nehirdi, yani eğer Bay Summerlee gerçekten bilmek istiyorsa Amazon, bağlantılı olduğu Orinoco’yla birlikte 50.000 millik bir alana yayılmıştı ve böylesine muazzam bir sahada birisinin gözden kaçırdığını bir başkasının bulması hiç de imkânsız değildi.
Bay Summerlee, zehirli bir gülümsemeyle Thames ve Amazon arasındaki farkı tabii ki bildiğini ifade etti. Şöyle ki birincisi hakkındaki herhangi bir varsayım denenebilirdi fakat ikincisi için bu imkânsızdı. Eğer Profesör Challenger şu prehistorik5 hayvanların bulunduğu bölgenin enlem ve boylamlarını verebilirse epey makbule geçecekti.
Profesör Challenger, bu bilgiyi kendine ait bazı gerekli sebepler dolayısıyla saklı tutma arzusunda olduğunu ancak dinleyiciler arasından uygun bir komite seçilmesi hâlinde bunu vermeye hazır olduğunu belirtti. Acaba Bay Summerlee böyle bir komitede hazır bulunup hikâyesini kişisel olarak araştırmak ister miydi?
Bay Summerlee:
“Evet, isterim.” (Büyük alkış.)
Profesör Challenger:
“Şu hâlde size yönünüzü bulmayı sağlayacak bilgileri sunacağımı garanti ediyorum. Bununla beraber, Bay Summerlee ifademin doğruluğunu kontrole giderken benim de onun ifadesini kontrol edebilmek için yanında birkaç kişinin daha olmasını istemem doğru olacak. Bu işin içinde zorluklar ve tehlikeler olduğu gerçeğini sizden gizlemeyeceğim. Bay Summerlee’nin daha genç bir yardımcıya ihtiyacı olacak. Gönüllü olmak isteyen var mı?”
İşte insanın hayatının en büyük olayı, bir anda burnunun dibinde böyle bitiverir. Bu salona girerken rüyalarımda bile göremeyeceğim, inanılmaz bir maceraya atılmak için gönüllü olabileceğim aklıma gelir miydi? Fakat Gladys… İşte onun bahsettiği tam böyle bir fırsat değil miydi? Gladys gitmemi söylemişti bana. Bir anda ayağa fırlamıştım, konuşuyordum ama kelimeleri hazırlamamıştım bile. Arkadaşım Tarp Henry eteklerimden çekiştirirken:
“Malone, otur aşağı, soytarı etme kendini!” diye fısıldadığını duydum.
Aynı anda benden birkaç sıra önde ince, uzun, koyu kızıl saçlı bir adamın da ayağa kalkmış olduğunu fark ettim. Sert ve kızgın gözleriyle yiyecekmiş gibi bana bakıyordu fakat kararımdan dönmeye niyetli değildim.
“Sayın Başkan, ben gitmek istiyorum.” diye tekrar tekrar seslendim.
“İsmin! İsmin!” diye bağırıyordu seyirciler.
“İsmim Edward Dunn Malone. Daily Gazette’nin muhabiriyim. Kesinlikle ön yargısız bir tanık olacağımı iddia ediyorum.”
“Sizin isminiz nedir efendim?” diye sordu başkan, uzun boylu rakibime.
“Lord John Roxton, Amazon’da daha önce bulundum, bölgeyi biliyorum ve bu araştırma için özel vasıflara sahibim.”
Başkan:
“Lord Roxton’un sporcu ve gezgin olarak tabii ki dünyaca tanınmış birisi olduğunu hepimiz biliyoruz.” dedi. “Bununla beraber böyle bir araştırma gezisinde basının da bir temsilcisinin bulunması mutlaka yararlı olacaktır.
“Şu hâlde…” dedi Profesör Challenger. “Bu iki centilmenin, yaptığımız toplantının temsilcileri olarak Profesör Summerlee ile yapacağımız araştırma gezisine eşlik ederek, ifadelerimin doğru olup olmadığı hakkında rapor tutmalarını öneriyorum!”
Böylece bağrışmalar ve alkışlar arasında kaderimiz çizilmiş ve kafam önümde, birdenbire yükselen bu yepyeni ve dev gibi proje karşısında yarı yarıya sersemlemiş bir hâlde, kendimi kapıya doğru akan insan seli içinde bulmuştum. Salondan çıktığımda, bir an için, kaldırımdan aşağı doğru aceleyle ilerleyerek gülüşüp duran öğrencilerin ve ortalarında inip kalkan ağır bir şemsiyeyi kavramış bir elin farkına vardım. Sonra bir alkış ve homurtu tufanı arasında, Profesör Challenger’ın taşıtı dönemeçten kayıp gitti. Şimdi aklım, Gladys’le ve geleceğimle ilgili türlü düşüncelerle dolmuş, Regent Caddesi’nin gümüşi ışıkları altında yürüyordum.
Aniden omzumda bir el hissettim. Döndüm ve kendimi bu garip yolculukta bana eşlik etmek üzere gönüllü olan, ince, uzun adamın muzip, etkileyici gözlerine bakarken buldum.
“Bay
5
Tarih öncesi (e.n.)