Monte Kristo Kontu. Александр Дюма
doğru bilgilerini de ekleyerek sıkı sıkıya tutundu. Cenevizli açıkgöz kaptan bile bu hikâyeye tamamıyla kandı.
Leghorn’ya gelince Dantés, on dört yıldan beri görmediği yüzünü tanıyıp tanımayacağı hususunda büyük bir meraka kapıldı. Karaya çıkar çıkmaz saç ve sakalını kestirmek üzere bir berbere gitti. Traş işini bitirdikten sonra Dantés bir ayna isteyerek yüzüne baktı.
Dediğimiz gibi şimdi otuz dört yaşında idi ve on dört yıllık hapishane hayatı yüzünü adamakıllı değiştirmişti. İf Kalesi’ne yuvarlak, sevimli yüzlü; hayatta başarılı biri; geleceğine güvenen genç bir adam olarak girmişti. Şimdi bütün bunlar değişmişti. Yuvarlak yüzü uzamış; gülümseyen ağzı kararlı bir çizgi hâline gelmişti. Kaşları, alnındaki derin bir çizgi ile kemerlenmiş; zaman zaman koyu bir nefretle aydınlanan gözleri üzgün bir hâl almış; bu kadar yıl güneş görmeyen derisi solmuş; edindiği bilgi, yüzüne akıllı, kendine güvenen bir ifade vermiş; zaten iyi olan yapısı, kuvvetini belli etmeyen sağlam, enerjik bir hâl almış; uzun zaman karanlık ve yarı karanlık içinde kalan gözleri sırtlan ve kurt gözleri gibi eşyaları karanlıkta da seçebilme hassaslığını kazanmıştı.
Dantés berberin verdiği aynada kendisine bakarken gülümsedi. Eğer hâlâ hayattaysa en iyi arkadaşının bile kendisini tanımasına imkân yoktu. O bile kendisini tanımamıştı.
Genç Amelie’ye döndüğü zaman kaptan ona daimî olarak gemide kalması için teklifini tekrarladı. Fakat başka düşünceleri olan Dantés yalnız üç ay için bu teklifi kabul etti.
Leghorn’ya geldiklerinden bir hafta sonra gemiye, vergi memurlarının damgalamayı ihmal ettikleri muslin, pamuk, İngiliz barutu ve tütün yüklendi. Şimdi bütün mesele bu malı, gümrük resmi ödemeden Leghorn’dan çıkarmak ve bazı kimselerin bu malları kaçak olarak Fransa’ya sokacakları Korsika kıyılarında sahile çıkarmaktı.
Yelken açtılar. Dantés kendini bir defa daha, hapishanede rüyalarına giren mavi deniz üstünde yol alırken buldu.
Kaptan ertesi sabah güverteye çıktığı zaman Dantés’yi küpeşteye dayanmış, yüzünde garip bir ifade ile doğan günün altında pembe pembe ışıldayan granit bir kaya yığınına bakarken buldu. Burası Monte Kristo Adası idi. Genç Amelie adanın bir buçuk mil açığından geçti. Çok şükür ki Dantés beklemesini öğrenmişti. Hürriyetine kavuşabilmek için on dört yıl beklemişti. Zengin olmak için de altı ay, yahut bir yıl bekleyebilirdi. Kardinalin mektubunu kelimesi kelimesine aklından tekrar etti.
İki buçuk ay geçti. Bu müddet zarfında Dantés mükemmel bir kaçakçı olarak yetişti. O kıyı boyundaki bütün kaçakçılarla tanıştığı gibi bu yarı korsanların birbirlerini tanıdığı bütün masonik işaretleri de öğrendi. En aşağı yirmi defa Monte Kristo Adası’nın önünden geçti. Fakat bir sefer dahi olsun adaya çıkmak için bir fırsat kendini göstermedi.
Genç Amelie gemisi kaptanı ile olan anlaşması biter bitmez bir küçük kayık kiralayarak Monte Kristo Adası’na gitmeyi kararlaştırdı. Hazineyi ancak yalnız olarak adaya giderse rahat rahat arayabilirdi. Beraber gideceği kim olursa olsun muhakkak onun adadaki hareketlerini izleyecekti. Bu tehlikeyi göze almaya mecburdu. Kendisini oraya götürecek birisi olmadan başka herhangi bir şekilde adaya gidebileceğini sanmıyordu.
Bir gece yine bu düşüncelerle boğuşurken kendisine çok güvenen ve gemide kalmasını çok arzulayan kaptan, onu, Leghorn kaçakçılarının tercih ettikleri bir buluşma yeri olan Via del Oglio’daki bir meyhaneye götürdü. Çok önemli bir meseleyi görüştüler. Bu mesele Türk halıları, şal ve kumaş gibi Doğu’ya ait bazı mallarla ilgili idi.
Bu malların el değiştirmesi, sonra da Fransa kıyılarına çıkarılması için emin bir yer bulmak lazımdı. İşte başarılı olunduğu takdirde büyük kâr vardı. Adam başına elli altmış gümüş İspanyol lirası düşecekti.
Genç Amelie’nin kaptanı, boş, askeri ve gümrük memuru olmayan Monte Kristo Adası’nın yükü boşaltmak için çok uygun bir yer olduğunu söyledi. Monte Kristo adını duyunca Dantés sevinçle ürperdi. Heyecanını belli etmemek için kalkarak sigara dumanı dolu meyhanede bir aşağı bir yukarı dolaştı. Gelip tekrar masaya oturunca malın Monte Kristo Adası’na çıkarılmasına ve ertesi gece hareket edilmesine karar verildi.
13
Ertesi akşam saat yedide her şey hazırdı. Yediyi on geçe feneri kıvrıldılar. Hava sakindi. Güneydoğudan tatlı bir rüzgâr esiyordu.
Ertesi akşam saat beşte Monte Kristo Adası göründü. Onda karaya çıktılar. Buluşma yerine ilk gelen Genç Amelie olmuştu. Dantés her zaman kendine hâkim olmasına rağmen bu sefer öyle olmadı. Herkesten önce karaya ayak basan o oldu. Eğer cesaret edebilseydi toprağı öpecekti. Araştırmaya gece başlamak faydasız olacaktı. Bu bakımdan araştırmayı üzülerek ertesi güne bıraktı. Hem yarım mil açıktan verilen bir işaret veGenç Amelie’nin aynı şekilde verdiği cevap işin başlayacağını gösteriyordu. Açıktaki gemi, adadan verilen işaret üzerine bembeyaz bir hayalet gibi yaklaştı, kıyıya yakın demirledi. Sonra yük boşaltma işi başladı. Dantés çalışırken kafasındakileri söylediği takdirde bütün bu adamların sevinçten nasıl bağıracaklarını düşünüyordu.
Ertesi sabah eline bir tüfek alıp kayadan kayaya atladıklarını gördüğü yaban keçilerinden bir tane vurmak istediğini söylediği zaman kimsenin aklına başka bir şey gelmedi ve onun bu arzusunu ya avlanmaktan hoşlandığına yahut da yalnız kalmak isteğine verdiler. Onunla beraber gelmek isteyen tek kişi Jacopo oldu. Bir şüphe uyandırmaktan korktuğu için Dantés ona olmaz diyemedi. Fakat beş yüz metre kadar gittikten sonra bir keçi vurmayı becererek hayvanı Jacopo ile geri gönderdi ve keçiyi pişirmelerini, pişince de havaya bir el ateş ederek kendisine haber vermelerini söyledi.
Dantés zaman zaman dönüp arkasına bakarak yoluna devam etti. Nihayet mağaraların bulunduğunu tahmin ettiği yere geldi. Her yeri büyük bir dikkatle incelerken birçok kayanın üstünde bir insan eli ile yapıldığı muhakkak çentikler olduğunu gördü. Muhtemelen bir yolu işaretlemek maksadı ile hepsi aynı biçimde yapılmıştı. Bu işaretler Dantés’ye ümit verdi. Yeğenine yolu göstermek için kardinal tarafından yapılmış olamaz mıydı bu çentikler? Dantés, bittiği yere kadar çentikleri takip etti fakat bir mağaraya ulaşmamıştı. Sağlam bir zemine yerleşmiş büyük, yuvarlak bir kaya bu çentiklerin ulaştığı hedef idi. Dantés. yolun sonunda değil de başında olabileceğini düşündü ve dönerek izi geriye doğru takip etmeye başladı.
Bu arada gemiciler keçiyi pişirmişlerdi. Tam hayvanı uydurma şişten indirecekleri sırada Dantés’yi kayadan kayaya atlarken gördüler, işaret vermek üzere havaya bir el ateş ettiler. Dantés yönünü değiştirdi ve koşarak onlara doğru gitmeye başladı. Hepsi ona bakıyordu. Bu sırada Dantés’nin ayağı kaydı. Onun bir kayanın kenarında sendelediğini ve kaybolduğunu gördüler. Üstün vasıflarından ötürü hepsi Dantés’yi sevdiği için o yöne doğru koşmaya başladılar.
Onu kan içinde ve baygın bir hâlde buldular. Beş altı metrelik bir yükseklikten düştüğü muhakkaktı. Ağzına biraz rom damlattılar. Dantés dizinin acıdığından başında bir ağırlık olduğundan sırtında tahammül edilemez ağrılar hissettiğinden şikâyet ederek gözlerini açtı. Onu kıyıya götürmek istediler. Ellerini değdirdikleri anda Dantés inlemeye başladı ve gidemeyeceğini söyledi. Hemen hareket etmek mecburiyetinde olan kaptan onu gemiye taşımaları hususunda ısrar etti fakat Dantés götürülürken çekeceği ızdıraba katlanmaktansa orada ölmeyi tercih edeceğini söyledi.
“Bana biraz bisküvi, avlanmak için bir tüfek ve beni almak için gelmeniz geciktiği takdirde sığınabileceğim