Şiirler, Karasözler. Абай Кунанбаев
yaşına başına uygun olmayan çok ağır yükümlülükler üstlendiğinden çabuk gelişti. Şehirdeki eğitim yıllarında Doğulu ozanları ve şairliği sevmeyi öğrenen Abay, bu dönemlerinde, halkın tavır ve davranışlarını gözlemleyerek kendini geliştirdi. Bu genç öğrenci, halkı tanımak ve onu erkenden çözümleyebilmek suretiyle düşüncelerini olgunlaştırdı.
Abay, büyüdükçe, dava ve çekişmeleri şiirle anlatmayı alışkanlık hâline getirdi. Özellikle delikanlılık döneminde, kızlara ithaf ettiği tanışma mektuplarını çoğunlukla şiirle yazıyordu. Fakat o dönemdeki şiirlerinin çoğu, kendi de dikkat etmediği, başkaları da saklamadığı için unutuldu.
O, gittiği her yerde, kimi zaman uzun, kimi zaman kısa, pek çok konuda şiirler söyledi, yazdı. Abay, “akıllı ve değerli” bir kişi olarak tanındı, sözleri her dinleyene kıymetli geldi. Eski yöneticilerin rüşvetçilik, taraf tutuculuk ve adaletsizlik gibi alışkanlıklarından uzak durup, olabildiğince adil ve dürüst olmaya, özellikle uysal halka dost, zorbalara düşman olmaya çalıştı. Abay bu yönüyle, kendi dönemine, örnek üstat olmak istedi. Bununla birlikte yıldan yıla eğitimini ve bilgisini arttırmaya uğraştı.
Yaşı otuzu geçtikten sonra, Rusça kitapları dikkatle okudu. Dil bilgisini iyice geliştirdikten sonra, esaslı kitapları okumaya girişti. Semey şehir kütüphanesine giderek, kütüphanedeki kitapları kendisi inceleyip, seçti ve okudu.
1886 yılından itibaren Abay, içtenlikle ozanlığa yöneldi. Bu yıl içinde 16–17 şiir yazdı. Bu yıllarda, Puşkin ve Lermontov’un bazı şiirlerini Kazakçaya tercüme etti.
1890–1891 yıllarında, pek çok şiir yazmakla birlikte, kendisinin yazmış olduğu pek çok şiiri de besteledi. Tercüme işlerine de çok vakit ayırdı. Bu yıllardan itibaren üstatlık, nasihatçilik yoluna düştüğünden, Kara Söz ile söylediği vasiyetlerini yazmaya başladı.
Abay, 1904 yılında hastalandı. Çok geçmeden, 60 yaşında iken Hakk’ın rahmetine kavuştu. Abay, Jidebay’a defnedildi.
Abay, bu altmış yıllık ömründe, sadece Kazak halkı için değil, bütün insanlık için sönmez miras bıraktı. Abay’sız bir Kazak edebiyatı düşünmek mümkün değil. Çünkü Abay, Kazak edebiyatının gelişmesine olağanüstü büyük hizmetleri olmuş, çok değerli bir ozandır. Abay’ın adı, insanlık tarihine altın harflerle yazılmıştır. O, gelecek nesillerin yüreğinde, sonsuza kadar yaşayacaktır.
ŞİİRLER
1855–1881
Doğu Şairlerince
Yüzü gül, gözü mücevher,
Hem yakut gibi, lebi ahmer1.
Hem gerdanı kardan, bihter2,
Kaşınız kudret, bileği inceler.
Sizsiniz güzellere rehber,
Size âşık olan şu garipler;
Süleyman, Cemşîd, İskender,
Bir bakışınız, tüm mülke değer.
Sizinle karşılaşsa bir kez yiğitler,
Seyre dalarlar, kendinden geçer.
Gider kuvveti, yumulur gözler
Niye felç gibi, tutmaz olur dizler?
Alfabe Şiiri
“Elif” gibi ay yüzüne öğüt verdim,
“Be” ile bela derdine nispet ettim.
“Te” ile dilimden çıkarıp türlü şifayı,
“Se” ile ustaca saygı-methiye ettim.
“Cim” cemalin nasıl da gün gibi bana
“Ha” habiplik bulamadım, senden cana.
“Hı” yalnız ben değil, bütün halk intizar,
“Dal” dertliyim, aşk ateşi vermez deva.
“Zel” zelillik gördün ya, şakıyıver, dil,
“Rı” rıza göstermediğini, yâr, kendin bil.
“Ze” zehir gibi yaktı aşkın alabildiğince,
“Sin” selamette kalışım artık çok müşkül.
“Şîn” şeker dudaklar aklıma düştükçe,
“Sad” sabrım biter, ben ne eyleyeyim!
“Dad” dağıttı ömrümü boş yere böylece
“Tı” taleplerimden hiç geri dönmeyeyim.
“Zı” zalim kılıçlar gibi, cana saplandı,
“Ayn” aklımı başımdan koparıp aldı.
“Ğayn” gariplik başıma geldikten sonra
“Fe” faydan olur mu diye mektup saldı.
“Kaf” kabul olur mu mektubum huzurunda,
“Kef” kemale ermiş aklın, asil şahsiyetim.
“Lâm” lebinden ilaç yapsan, derdime deva
“Mim” merhametinle iyileşirdi tüm felaketim.
“Nûn” nale ile kaygılandırıp yaktınız ziyadesiyle
“Vav” vaylana vaylana öldüm aşkınızın vehmiyle.
“He” hiç faydanız olmayacaksa öldü sayınız öyle,
“Lâmelif” la ilahe illallah diyerek gömünüz gönle.
“Ye” yârim! Nasıl olacak cevabi sözün,
“Med” kaşın, “teşdid” kirpiğin, “sükûn” gözün,
“Ötre” ile altlı üstlü yazmak da mümkün,
Altlı üstlü olmayı kabul ederse gönlün…
Saf saf gönlüm, saf gönlüm!
Saf saf gönlüm, saf gönlüm!
Gölgede yatmadan, layığını bulamadan,
Ne gün doğdu başına,
Gece gündüz huzursuzca aramaktan?
Sen serbestçe yaşasan da,
Kız ölür mü koca bulmadan?
Gece gezmek yakışır mı sana,
Sağa sola bakarak korkudan?
“Ölürüm” mü diyorsun yoksa
Bundan başkasını bulamadan?
Saf saf gönlüm, saf gönlüm!
Sabrın sonu selamet, gülüm.
Sabretsin biraz, şu hâlini
Bilir mi ki asil gülüm?
Gönül alır, söz söyler
Aradaki gönül hatım,
Akarsu gibi coşar
Balçıksızdır yalağım,
Ne hastayım, ne sağım,
Tükendi gücüm, dermanım.
Saf saf gönlüm, saf gönlüm!
Hayal kurma boş yere,
Farzetmekten fayda yok,
Dünya hazır geçmeye,
Ecel
1
Lebi ahmer: Dudağı kızıl.
2
Bihter: En iyi.