Mansfield Park. Джейн Остин
’lı Miss Maria Ward, Northampton Bölgesi’ndeki Mansfield Park Malikânesi’nin sahibi Sör Thomas Bertram’ın dikkatini çekme, bu sayede baronetin eşi olma, güzel bir evin ve iyi bir gelirin keyfini sürme fırsatını yakalamıştı. Tüm Huntingdon, kızın ne kadar şanslı olduğunu konuşuyordu. Avukat olan amcası bile yeğeninin böylesi bir evliliğe layık olmadığını, en az üç bin paunt daha geliri olması gerektiğini kabul ediyordu. Bu yükselişin, Maria’nın iki kız kardeşine de yararı dokunacaktı. En az Miss Maria kadar güzel olan Miss Ward ve Miss Frances de girdikleri bu yeni çevre sayesinde kız kardeşlerininki kadar güzel bir evlilik yapabileceklerinden kuşku duymuyorlardı. Ancak hiç şüphe yok ki dünyadaki büyük servet sahibi erkeklerin sayısı, bu serveti hak edecek hoş kadınların sayısından azdı. Geçen beş yılın ardından Miss Ward, eniştesinin pek de zengin olmayan arkadaşı Peder Norris’le evlenmeye razı olurken, Miss Frances’in akıbeti çok daha beter oldu. İşin aslı, Miss Ward’un kısmeti, pek de fena sayılmazdı. Sör Thomas, sevgili dostuna büyük bir memnuniyetle, Mansfield’da kalacak yer ve iş vermişti. Bu sayede Bay ve Bayan Norris, yılda bin paunda yakın bir gelirle hayat arkadaşlığına başlamış oldu. Miss Frances ise ailesinin tepkisini göze alarak, eğitimsiz, beş parasız ve kimsesiz bir deniz subayıyla evlendi. Daha kötü bir seçim yapamazdı herhâlde. İlkeli ve gururlu bir adam olan Sör Thomas Bertram, doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapma ve çevresindeki herkesi saygın bir konumda görme isteği nedeniyle Leydi Bertram’ın kız kardeşi için elinden geleni yapmaya hazırdı. Ancak kocasının, herhangi bir şekilde yardımının dokunabileceği bir mesleği yoktu. Dahası Sör Thomas Bertram onlara yardım etmenin bir yolunu aradığı sırada, kız kardeşler arasında büyük bir kavga kopmuştu. Bu kavga, tarafların karakterinin ve düşüncesiz bir şekilde gerçekleştirilmiş bir evliliğin yol açtığı sıkıntıların doğal sonucuydu. Miss Price, bir işe yaramayacağı belli olan, nafile itirazlarla uğraşmamak adına, evlenene dek ailesine bu konudan hiç söz etmemişti. Tembel ve sakin bir mizaca sahip olan Leydi Bertram, kız kardeşini hayatından silerek bu konuyu aklından çıkarma niyetindeydi. Ancak çok daha telaşlı ve tez canlı olan Mrs. Norris, kız kardeşine ne kadar büyük bir budalalık ettiğini, bu hatasının sonuçlarına katlanması gerekeceğini anlatan uzun ve öfke dolu bir mektup kaleme almadan rahat edemedi. Kırılan ve öfkelenen Mrs. Price, kardeşlerine sert bir cevap mektubu yazdı. Mektupta, kendisine hâkim olamayarak, Sör Thomas’ın kibri konusunda da atıp tutması, kardeşler arasındaki köprülerin, uzunca bir süreliğine atılmasına yol açtı.
Evlerinin uzaklığının yanında, bulundukları çevrelerin de çok farklı olması nedeniyle sonraki on bir yıl boyunca birbirlerinden tek bir haber alamadılar. Bunun tek istisnası, Mrs. Norris’in zaman zaman sinirli bir şekilde gelerek kız kardeşinin bir çocuğunun daha olduğunu söylemesiydi. Sör Thomas’ın, Mrs. Norris’in bunu nereden öğrendiğine dair en ufak bir fikri yoktu. Bu şekilde geçen on bir yılın ardından Mrs. Price, gururun ve kırgınlığın, daha doğrusu kendisine faydası dokunabilecek tanıdıkları kaybetmenin bedelini daha fazla ödeyemeyeceğinin farkına vardı. Geniş ve giderek büyümeye devam eden bir aile, malulen emekli edilmesine rağmen, sakatlığı arkadaşlarından ve içkiden uzak kalmasını engellemeyen bir koca ve ihtiyaçlarını karşılayamayan düşük bir gelir, Mrs. Price’ı, bir zamanlar hiç düşünmeden sildiği akrabalarının dostluklarını yeniden kazanmak zorunda olduğunu düşünmeye yöneltti. Böylece Leydi Bertram’a duyduğu pişmanlık ve üzüntüyü anlatan, okuyanda bir barışma isteği uyandıran, acıklı bir mektup yazdı. Dokuzuncu çocuğunu doğurmaya hazırlanıyordu. İçinde bulunduğu koşullardan dert yanıyor, doğacak çocuğuna destek olmaları için yalvarıyor, laf arasında, hâlihazırdaki sekiz çocuğunun geleceğinin güvenceye alınması konusunda da önemli bir rol oynayabileceklerini söylüyordu. En büyük çocuğu on yaşında bir oğlandı. İyi huylu, dünyayı tanımak isteyen bir çocuktu ancak elinden maalesef bir şey gelmiyordu. Acaba Batı Hindistan’daki mülklerinin idaresi konusunda Sör Thomas’ın ona bir yardımı dokunur muydu? Ne görev olursa olsun itirazsız kabul ederdi. Sör Thomas böyle bir şeye ne derdi? Çocuğu doğuya göndermenin bir yolu var mıydı?
Mektup işe yaradı ve kız kardeşlerin tekrar barışmasını sağladı. Mrs. Norris, Sör Thomas’ın tavsiye ve temennilerinin yanı sıra Leydi Bertram’ın gönderdiği para ve bebek bezlerini de içeren bir mektup kaleme aldı.
Bu daha başlangıçtı. On iki ay içerisinde Mrs. Price mektubun çok daha büyük faydalarını görmeye başladı. Mrs. Norris çevresindekilere, zavallı kız kardeşini ve ailesini aklından çıkaramadığını, yapmakta oldukları yardımların kız kardeşinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini, zavallı Mrs. Price’ı, çocuklarından birinin yükünden ve masrafından tamamen kurtarmaktan başka çareleri olmadığını söylüyordu. Dokuz yaşına giren, yani zavallı annesinin sunabileceğinden çok daha fazla ilgiye ihtiyaç duyacağı bir çağda bulunan en büyük kızlarının bakımını üstlenmeleri nasıl olurdu? Yapacakları bu iyiliğin yanında, çocuğun vereceği sıkıntının ve çıkaracağı masrafın adı bile anılmazdı. Leydi Bertram bu teklifi hiç düşünmeden kabul etti. “Sanırım daha iyisini yapamayız.” dedi, “Birisini göndererek çocuğu aldıralım.”
Sör Thomas hemen razı olmadı. Tereddütleri vardı. “Bu ciddi bir sorumluluk.” diyordu, “Bu yaşta bir çocuğu alırken her şeyi dikkatlice hesaba katmalıyız. Aksi hâlde ailesinden ayırmakla çocuğa iyilik değil, kötülük etmiş oluruz.” Bir yandan da kendi çocuklarını düşünüyordu. İki oğlunun kuzenlerine âşık olma ihtimali vardı. Mrs. Norris, Sör Thomas’ın ağzını açmasına fırsat vermeden, olası tüm itirazları peşinen cevapladı: “Sevgili Sör Thomas, sizi gayet iyi anlıyorum. Her zamanki cömertliğinizi ve hassasiyetinizi takdir ediyorum. İnsanın, sorumluluğunu üstlendiği bir çocuğun geleceğini güvence altına almak için elinden geleni yapması gerektiği konusunda da sizinle tamamen hemfikirim. Ben de bu konuda elimden geleni yapacağım. Çocuksuz biri olarak neyim varsa kız kardeşlerimin çocuklarına kalmayacak mı? Mr. Norris’in de bu konuda bana destek olacağından eminim. Çok konuşan, fikrini açıklayan biri olmadığımı bilirsiniz. Eften püften meselelerin gözümüzü korkutmasına izin vermeyelim. Kıza iyi bir eğitim vererek sosyeteye girmesini sağlayalım. Eminim ki kimseye daha fazla yük olmadan iyi bir yuva kurabilir. Bu sayede yeğenimiz bu çevrede yaşamanın avantajlarından yararlanarak büyüyebilir. Kuzenleri kadar güzel olacağını sanmıyorum. Hatta bundan emin olduğumu bile söyleyebilirim. Yine de sosyeteye iyi koşullarda takdim edilmesi durumunda, en azından sağlam bir yuva kurma şansını yakalayabilir. Oğullarınızı düşündüğünüzü biliyorum. Ancak böyle bir şeyin gerçekleşmesinin ihtimal dâhilinde olmadığının, kardeş gibi büyüyeceklerinin farkında değil misiniz? Her şeyden önce ahlaken mümkün değil! Böyle bir şeyi ne duydum ne de gördüm! Hatta bunun önüne geçmenin en güvenli yolu, birlikte yetişmeleridir. Büyüyüp güzel bir kız olduğunu ve Tom veya Edmund’ın, kızı ilk kez bundan yedi yıl sonra gördüğünü düşünsenize! Asıl o zaman bir haylazlık yapmalarından korkmak gerekir. Kızın bizlerden uzakta, yoksulluk ve sefalet içerisinde büyümüş olduğu fikri bile yufka yürekli oğullarınızdan birinin kıza âşık olmasına yetecektir. Oysa şimdiden birlikte büyümelerini sağlarsanız, bir melek kadar güzel olsa dahi ona kardeş gözüyle bakacaklardır.”
Sör Thomas, “Söylediklerinizde gerçeklik payı büyük.” diye diye karşılık verdi, “Üstelik kuruntularımla herkesin onay verdiği bir planın gerçekleştirilmesine engel olmak bana düşmez. Benim dikkat çekmek istediğim tek konu, Mrs. Price’a gerçekten yararı dokunacak, bize de yakışacak bir şey yapmak istiyorsak, kızın bir hanımefendi olarak yetişmesine set vuracak her türlü koşulun ortaya çıkmasını engellememiz, en azından engellemeye gayret etmemiz gerektiğidir.”
“Sizi çok iyi anlıyorum!” diye haykırdı Mrs. Norris, “Her anlamda müşfik ve düşünceli bir insansınız. Bu konuda fikir ayrılığına düşmeyeceğimize eminim. Bu kıza sevgili çocuklarınıza duyduğum sevginin yüzde birini bile duymam, kendi çocuğummuş gibi görmem söz konusu bile olmasa da çok iyi bildiğiniz gibi sevdiklerimin iyiliği için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım. Bu çocuğu ihmal edecek olursam, kendimden nefret ederim. Sonuçta kız kardeşimin çocuğu… Önümde bir dilim ekmeğim varken, onun aç kalmasına razı olabilir miyim hiç? Sevgili Sör Thomas, hatalarım elbette vardır ama kalbim sevgiyle doludur. Yoksul bir insan da olsam, kendimden kısar, gene de cimrilik etmem. Dolayısıyla bir itirazınız yoksa yarın zavallı kız kardeşime bir mektup yazarak teklifimizi ileteceğim. Bir karara varılır varılmaz da sizi herhangi bir zahmete sokmadan, çocuğun Mansfield’a gelmesini bizzat sağlayacağım.