Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3. Артур Конан Дойл
kenarında duran tekerleklerin gıcırdaması ve akabinde zil sesi duyuldu. Holmes ıslık çaldı.
“Anladığım kadarıyla çift olmalılar.” dedi. “Evet.” diye devam etti camdan bakarak. “Evet, güzel bir kupa arabasının önünde iki tane güzellik var. Tanesi yüz elli gine eder! Bu işte para var Watson, para var!..”
“Gitsem iyi olur, Holmes.”
“Kesinlikle olmaz doktor! Olduğun yerde kal! Boswell’im1 olmadan ben mahvolurum. Ayrıca bu, ilginç bir olaya benziyor. Eğer kaçırırsan yazık olur.”
“Ama müşterin…”
“Onu boş ver! Yardımına ihtiyaç duyabilirim ve belki o da yardımını isteyebilir. İşte geliyor. Koltuğa oturuver doktor ve bizi iyice dinle.”
Merdivenlerde ve koridorun orada duyulan yavaş adımların sesi, adam kapının önüne geldiğinde durdu. Sonra sert bir kapı vuruşu duyuldu.
“Buyurun!” dedi Holmes.
Boyunun 1.85’ten daha kısa olması imkânsız görünen, Herkül gibi göğüs ve kollara sahip bir adam içeri girdi. Pahalı giysiler giyiyordu; ancak İngiltere’de onu gören herkes bir zevksizlik abidesi olduğunu söylerdi. Çift düğmeli paltosunun kollarında ve ön kısmında astragandan yapılmış kalın şeritler vardı. Omzuna attığı koyu mavi, kıpkırmızı ipekten bir astarı olan pelerini parlak, beril taşlı bir broşla, boyun kısmında tutturulmuştu. Baldırlarına kadar uzanan çizmelerinin üst kısmında kalın, kahverengi bir kürk vardı ve böylece görünüşü barbar bir varlık izlenimi uyandırıyordu. Elinde geniş kenarlı bir şapka vardı. Diğer eliyle de yüzünün üstünden elmacık kemiklerine kadar uzanan ve yüzünü gizleyen siyah maskeyi düzeltiyordu. Büyük bir ihtimalle kapıdayken takmıştı çünkü içeri girerken eli hâlâ havadaydı. Yüzünün görünen alt kısmından güçlü bir karaktere sahip olduğunu, kalın sarkık dudağı ile uzun ve çıkık çenesindense inatçılık derecesine varacak kadar kararlı olduğunu anlayabiliyorduk.
“Notumu aldınız mı?” dedi Alman aksanıyla ve derinden gelen, nahoş bir sesle konuşarak.
“Geleceğimi söylemiştim.” Hangimize hitap edeceğini bilemediğinden sırayla ikimize de baktı.
“Lütfen oturun.” dedi Holmes. “Bu, benim arkadaşım ve meslektaşım Dr. Watson. Fırsat buldukça davalarımda bana yardımcı oluyor. Biz kiminle tanışma şerefine nailiz?”
“Ben Bohemyalı bir asilzadeyim. Adım Kont von Kramm. Anladığım kadarıyla bu bey, yani arkadaşınız, onurlu ve ağzı sıkı biri; çünkü benim için bunun çok önemli olduğunu bilmenizi isterim. Eğer düşündüğüm gibi biri değilse sizinle tek başıma konuşmayı tercih ederim.”
Gitmek için ayağa kalktığımda Holmes beni bileğimden yakalayarak tekrar koltuğuma doğru itti. “Ya ikimiz ya hiç!” dedi. “Bana söyleyeceğiniz her şeyi bu beyin yanında da anlatabilirsiniz.”
Kont geniş omuzlarını silkti. “O zaman öncelikle şunu söylemeliyim…” dedi. “İki yıl boyunca her şey gizli kalmalı, bu sürenin sonunda olacaklar önemli değil. Ve bunun Avrupa tarihini çok etkileyecek bir olay olabileceğini söylememde bir sakınca yoktur.”
“Söz veriyorum gizli kalacak.” dedi Holmes.
“Ben de.”
“Maskenin kusuruna bakmayın.” dedi ilginç ziyaretçimiz. “Beni işe alan saygıdeğer kişi, kim olduğumun bilinmesini istemiyor ve hemen itiraf etmeliyim ki kendimi tanıttığım unvan, aslında benim gerçek adım değil.”
“Farkındayım.” dedi Holmes soğuk bir edayla.
“Durum çok hassas. Avrupa’nın kraliyet ailelerinden birini büyük bir skandal ve ciddi bir tehlikeden korumak amacıyla her türlü önlemi almalıyız. Açıkçası bu mesele, Ormstein Hanedanı’ndan olan Bohemya krallarının soyu ile ilgilidir.”
“Bunu zaten anlamıştım.” dedi Holmes koltuğuna yerleşip gözlerini kapatarak.
Ziyaretçimiz şaşkınlığını gizlemeyerek bu durgun, tembelce oturan figüre baktı. Şüphesiz, Holmes’u ona, Avrupa’nın en zeki mantıkçısı ve enerjik ajanı olarak tasvir etmişlerdi. Holmes yavaşça gözlerini açıp devasa müşterisine sabırsızlıkla baktı.
“Majesteleri olayı anlatmayı lütfederse…” dedi. “Size daha iyi tavsiyelerde bulunabilirim.”
Adam sandalyesinden fırlayıp kontrol edilemeyen bir heyecanla odada bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı. Sonra da umutsuzluğunu gösterircesine yüzündeki maskeyi çıkarıp yere fırlattı. “Haklısınız!” diye bağırdı. “Ben kralım. Bunu gizlemek için niye uğraşıyorum ki?”
“Hakikaten neden?” diye mırıldandı Holmes. “Majesteleri daha konuşmaya başlamadan Bohemya Krallığı soyundan, Cassel-Felstein’ın grandükü, Wilhelm Gottsreich Sigismond von Ormstein olduğunuzu biliyordum.”
“Ama beni anlamalısınız!” dedi tuhaf ziyaretçimiz, tekrar oturup elini geniş, beyaz alnına götürerek. “Böyle işleri kendi başıma yapmaya alışık olmadığımı anlamalısınız; ancak durum o kadar hassas ki başka birine güvenip size gönderemezdim. Size danışmak için kimliğimi gizleyerek Prag’dan geldim.”
“O zaman lütfen danışın.” dedi Holmes bir kez daha gözlerini kapatarak.
“Kısaca olaylar şöyle: Yaklaşık beş yıl önce Varşova’ya yaptığım oldukça uzun bir gezi sırasında tanınmış, maceraperest bir kadın ile ahbaplık ettim. Adı Irene Adler idi. Bu isim size tanıdık geliyordur şüphesiz.”
“Sana zahmet, fihristime bakar mısın doktor?” dedi Holmes gözlerini açmadan. Yıllardır, dava listelerini kaydetmek gibi bir sistem edinmişti Holmes. Böylece bir konu ya da isim söylendiğinde gerekli bilgilere hemen ulaşabiliyordu. Bu kadın hakkındaki bilgiyi, Yahudi bir haham ile bir kurmay yüzbaşının deniz balıkları üzerine yazdığı konu incelemesinin arasına sıkışmış hâlde buldum.
“Bakalım şimdi…” dedi Holmes. “Hımm! 1885’te New Jersey’de doğmuş. Kontralto… Hımm! La Scala… Hımm! Prima Donna Imperial Varşova Operası! Evet! Operadan emekli. Ha! Londra’da yaşıyor. Evet! Majesteleri, anladığım kadarıyla sizin bu genç bayanla bir münasebetiniz olmuş, şerefinizi tehlikeye atacak mektuplar yazmışsınız ve şimdi de o mektupları geri almayı arzuluyorsunuz.”
“Aynen öyle. Ama…”
“Gizli bir evlilik var mıydı?”
“Hayır.”
“Resmî belgeler veya sertifikalar?”
“Hayır.”
“Sizi anlamakta zorlanıyorum, majesteleri. Bu genç bayan şantaj ya da başka bir sebeple bu mektupları ortaya çıkarırsa bunların doğruluğunu nasıl kanıtlayacak?”
“Benim el yazım…”
“Öf, öf! Sahte yazı!” “Benim özel kâğıtlarım.”
“Çalındı!”
“Benim özel mührüm.”
“Taklit edildi!”
“Fotoğrafım.”
“Satın alındı!”
“O fotoğrafta ikimiz de vardık.”
“Oh, Tanrı’m! Bu çok kötü! Majesteleri gerçekten düşüncesizlik etmişler.”
“Çıldırmıştım, deliye dönmüştüm!”
“Şerefinizi gerçekten tehlikeye atmışsınız.”
“O
1
James Boswell, 1740-1795. İskoç avukat, yazar ve anı yazarıdır. Boswell adı, İngiliz dilinde;