Ölüler Yaşıyor mu?. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Ölüler Yaşıyor mu? - Hüseyin Rahmi Gürpınar


Скачать книгу
başka dışarıda rastgele gençlerle ilişki kurmalarına izin vermez. Onlar annelerinin bu emrine itaat ederler. Ama hayat mücadelesine atılmaktan geri kalacak kadar zengin olan bu çocuklar, damarlarında kaynayan gençlik kanlarını hangi işlerle avutacaklar?

      Çocukların doğuştan garip olayları vardır. Öğrenimlerinde sağlam bir temel olmaması, bu gariplik meraklarını günden güne artırmaktadır.

      İspritizmaya başladılar. Ruhlarla fazla meşgul olmaları yüzünden, zamanın genç ahlakları tehdit eden birçok tehlikesinden uzak kalıyorlardı. Anneleri için bu da az bir kâr değildi. Ama gittikçe artan bu merakın sonunun nereye varacağı da düşünülmeye değerdi.

      Böyle bilim ve fen bakımından yarının yarısı bir bilgiyle Fransız yayın okyanusuna girmek onların önüne garip bir tehlike zemini açıyordu. Kitaplıklarının önemli bir bölümünü ispritizmaya, ruha, cine, periye, sihirbazlığa, batıl bilgilere ait eserlerle doldurdular. Kataloglarda, kitapçı vitrinlerinde hep bu cins ciltleri arıyorlardı.

      Astronomi bilgini meşhur Camille Flammarion’un Ölüm ve Ölümün Sırrı dizisinden, Ölümden Önce, Ölümün Etrafında, Ölümden Sonra ciltlerini ve bu çeşit sonsuzluğa, görünmeyenlere, insan akıl ve anlayışının acizle önlerinde gözleri karardığı büyük sırlara ait eserleri kitaplıklarının ilk raflarına dizdiler.

      II

      PERİLİ ŞATO

      Vakit gece yarısını geçmiş, koca köşkün azalmış insanları hep uykuda… Yalnız odalarında iki kardeş uyanık. Gök, kara bulutlarla kaplı… Dışarısı zifir gibi karanlık… Sıcak, durgun, ağır hava bir yağmur sıkıntısı geçiriyor.

      Gümbürdeyecek yıldırımlardan korkar gibi köşkün önündeki ulu çınar, kısa nöbetlerle titremelere uğruyor, hışır hışır pencerelere tırmanıyor. Göğün sıcak nefesi gene kesiliyor.

      Yuvarlak minderlerin üstünde uyuyan iki kardeşin sevgili köpekleri Atak’ın kıvrılmış vücudu ara sıra sinirli çocuklar gibi ürpertiler geçiriyor. Hayvan, uykusu arasında kısık kısık uluyup susuyor.

      İki kardeş ortada masanın üzerinde yanan lambanın ışığına eğilmişler. Paris’ten o gün getirtmiş oldukları çok meraklı bir kitabı okumaya dalmışlar. Bu, Flammarion’un Les maisons hantées (Perili Evler) adlı eseridir.

      Bazı evlerin tekin olmadıkları söylenir. Bu konuda garip söylentileri çoğumuz işitmişizdir. Kendi kendine oda kapıları açılır, kapanır. Duvarlara darbeler indirilir. Sofalardan, koridorlardan, merdivenlerden birilerini kovalar gibi koşuşmalar olur. Ama bu gürültüleri yapanları yakalayabilmek mümkün olmaz. Her taraf ne kadar aransa, taransa göze görünür kimse bulunamaz.

      Bu türlü esrarengiz olaylar olduğunu kesinlikle inkâr etmek boşunadır. Bu garibeler her ülkede vardır. Görüp işitmiş olanlar çoktur. Bazıları oldukları ülkelerin polis ve adliye kayıtlarına geçmiştir Ama şimdiye kadar bu sırlara olumlu olarak kimse akıl erdirememiştir.

      Bazı konutların altını üstüne getiren bu gizli kuvvet nedir? Cin mi? Peri mi? Ruh mu? Bu üç türlü adın gözlere görünmeyen sahipleri ne biçim yaratıklardır? Cin, peri, ruh deyip geçiyoruz. Bunların ne olduklarını bir bilen var mıdır? Cin nedir? Bir anadan, babadan mı doğar? Nerede oturur? Ne yer, ne içer?..

      Oturdukları yerler bilinebilseydi, gazeteciler kendileriyle konuşabilmek için kapılarını aşındırırlardı. Biz de meraktan kurtulurduk. İyi saatte olsunlar pek de şakalaşmaya gelmez. Bazen de insanı çarparak yengece çevirirler.

      İşitilen gürültüler doğrudur. Ama bunları doğrudan doğruya cine, periye, ruha yüklemek doğru değildir. İşte bu yanlışlardan cinci hocalar, püfçüler kendilerine işletecek bir kazanç madeni çıkarıyorlar. Bazı sinir veya sara ile ilgili ruh hastalıklarının uğrama5 eseri olduğunu savunmaya kalkışıyorlar. Böylece zavallı saf insanları kandırıp, tıbbi tedaviyi ihmal ettirerek birçok fenalığa yol açıyorlar.

      Bilinmeyen bir şeyi cin, peri, ruh gibi başka bilinmeyenlerle anlatmaya uğraşmaktan olumlu bir sonuç çıkarılabilir mi?

      Ama bu gürültüleri yapan bilinmeyen kuvvet hangi potadan kaynayıp geliyor?

      Perili Evler yazarı bunu aydınlatabilmek için bir soruşturma açmış, bu çeşit olaylarla karşılaşmış ve onlardan yüzlerce değil, binlerce mektup almış, bu yazılardan en sağlam ve önemli gördüklerini birleştirerek koca koca ciltler meydana getirmiştir.

      O gece Perili Evler cildini nöbetleşe iki kardeşten biri okuyor, öteki dinliyordu:

      Olay Normandiya’da Calvados Şatosu’nda geçiyor. Olay şatonun sahiplerinden, gereken tanıkların dinlenmesiyle belgelenerek 1893 yılı ruh bilimleri yıllığında yayımlanmıştır.

      Camille Flammarion olayın doğruluğunu şöylece destekliyor:

      Ruh bilimleri yıllığının yönetmeni sayın dostum Dariex, şato sahibinin her yönden güven ve saygıya değer zeki bir zat olduğunu belirtmektedir.

      İşte yukarıda adını yazdığımız eserin 129’uncu sayfasından başlayarak bir bölümünde anlatılanlar ruh deneylerinden geçmiş kimselerindir.

      Şato sahibi yazıyor:

      1875 yılı Ekim ayındayız:

      Ben, bu hatıra defterine her gün bir gece önce olanları yazmaya karar verdim. Bütün yerler karla örtülü olduğu mevsimlerde gene gürültüler olur. Ama şatonun etrafında hiçbir ayak izi seçilemez. Bütün kapıların, pencerelerin önlerine gizlice teller gerdim. Kontrol edilince bunlardan hiçbirini bozulmuş bulmadığımı da yazmaya değer görüyorum.

      Şatoda kaç kişi varız?

      Ben, eşim, oğlum, oğlumun mürebbiyesi, bir rahip, arabacı Emile, bahçıvan Auguste, oda hizmetçisi Amelina, aşçı kadın Celine…

      Bütün hizmetçiler evin içinde yatarlar ve hepsi de tamamıyla güvenimizi kazanmış kimselerdir.

      13 Ekim 1875 Çarşamba:

      Rahip K., odasındaki koltuğun kendi kendine yerini değiştirmekte olduğunu haber verdi. Eşimle bu sayın zatın yanına gittik. Bütün eşyanın bulundukları yerleri dikkatle tespit ettikten sonra koltuğun ayağını zamklı kâğıtla döşeme tahtasına yapıştırdık. Rahipten de olağanüstü bir hâl olunca bizi çağırmasını rica ettik.

      Rahip, saat ona çeyrek kala duvarda bir sıraya küçük küçük ama karşıki odada yatan Amelina’nın da işiteceği kadar hızlı vurulduğunu ve duvarın köşesinden bir asma saat kurulur gibi bir hırıltı geldiğini, şöminenin önündeki madenî şamdanın çıtırtıyla yerini değiştirdiğini ve nihayet, koltuğun oda içinde gezindiğini görür ve işitir gibi olmuş. Ama kalkmaya cesaret edemeyerek zili çalmıştı.

      Biz hemen koştuk. İlk dikkatimize çarpan şey, koltuğun bir metre kadar yerini değiştirmiş bulunduğunu görmek oldu, şöminenin önüne dönmüştü. Şamdanın ayağı yanına bırakılmış olan damlalık yukarısına çıkarılmış, öteki şamdan da yeri değiştirilerek şöminenin kenarından birkaç santimetre dışa taşkın bir duruma getirilmiş, aynanın önündeki küçük bir heykel yirmi santimetre kadar ileri sürülmüştü.

      Bu garip şeyleri gördükten sonra biz çekildik. Ama yirmi dakika geçer geçmez rahibin odasından iki şiddetli gürültü daha duyduk. Sayın zat gene zili çalıyordu. Yanına gittik. Bu vuruşların döşeğin ayak ucundaki kabine kapısının üzerine vurulduğunu bize söyledi.

      İşte bize daha


Скачать книгу

<p>5</p>

Uğrama: Cin, peri çarpması. (e.n.)