Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt. Чарльз Диккенс
Mr. Snodgrass’ı kimi göz kırpışlar ve kırkırtılar eşliğinde birtakım yorumlar yapmaya itmişti ve bu da yaşlı beyefendinin eşi başta olmak üzere tüm ekibi epey neşelendirdi. Mr. Winkle da şehirde çok iyi bilinen ama taşrada pek duyulmamış espriler yapıyordu çünkü herkes bu şakalara çok içten biçimde gülmüş ve Mr. Winkle’ın böylesine onur ve ihtişam dolu olmasından dolayı çok mutlu olduklarını söylemişlerdi. Müşfik rahip de keyifle önüne bakıyordu çünkü masanın etrafındaki mutlu yüzler onu da mutlu ediyordu ve cümbüş epey taşkın olsa da dudaktan değil kalpten geliyordu ve bu zararsız bir cümbüştü sonuçta.
Akşam bu eğlencelerle yavaşça sona erdi ve zengin ancak gösterişsiz akşam yemeği servis edildiğinde ve ufak ekip şöminenin etrafına toplandığında Mr. Pickwick hayatında daha önce hiç bundan daha mutlu olmadığını ve kendini keyfe hiç bu kadar vermediğini düşünerek geçen zamanın tadını çıkardı.
“İşte bu.” dedi, elini sıkıca tuttuğu yaşlı hanımın koltuğunun yanında tüm heybetiyle oturan misafirperver ev sahibi. “ Bu keyif aldığım şey, hayatımın en mutlu anları bu ateşin başında geçti ve ona çok bağlıyımdır. Burası dayanılmaz sıcaklığa gelenek kadar her akşam ateş yaktırırım. Zaten benim garip yaşlı annem de kızken bu şöminenin karşısında bir şöminede otururmuş, değil mi anne?”
Eski zamanların anıları ve pek çok yıl öncesinin mutluluğu bir anda hatırlandığında davetsiz gelen gözyaşı, kadın melankoli dolu bir gülümsemeyle başını iki yana sallarken yüzünden aşağı süzüldü.
“Bu eski yer hakkında konuşuyorum diye kusura bakmayın, Mr. Pickwick.” diye devam etti ev sahibi kısa bir aradan sonra. “Çünkü burayı içtenlikle seviyorum ve başka yer bilmiyorum. Eski evler ve araziler bana canlı arkadaşlar gibi geliyor, sarmaşıkla kaplı ufak kilisemiz de öyle. Hatta bu arada, aramızdaki muhteşem arkadaşımız bize ilk katıldığında orası hakkında bir şarkı bile yapmıştı. Mr. Snodgrass, kadehiniz dolu mu?”
“Fazlasıyla, teşekkür ederim.” diye yanıtladı, ev sahibinin yorumuyla şairane merakı büyük oranda canlanmış olan beyefendi. “Affedersiniz ama sarmaşıkla ilgili bir şarkıdan söz ediyordunuz.”
“Onu şuradaki arkadaşa sormak gerek.” dedi ev sahibi bilgiç bir tavırla, başıyla rahibi işaret ederek.
“Şarkıyı bir kez daha söylemenizi isteyebilir miyim, efendim?” dedi Mr. Snodgrass.
“Siz öyle diyorsanız…” diye yanıtladı rahip. “Pek önemli bir şey değil. Böyle bir hataya düşmüş olmamın tek bahanesi o zamanlar genç olmam. Yine de eğer duymak istiyorsanız söylerim.”
Yanıt bir merak mırıltısı şeklinde oldu ve yaşlı beyefendi şarkıyı aklına gelmeyen kısımlarda karısından gelen sufle yardımıyla söyledi ve sonunda: “Böyleydi işte.” dedi.
Ah, ne zarif bitkidir yeşil sarmaşık,
Eski harabelerin üstünü kaplayan!
Yemeğini iyi besinlerden seçer, sanırım,
Hücresinde ne kadar yalnızdır ne kadar üşür.
Duvar dökülmelidir, taş çürümeli,
Onun ince zevkini tatmin etmek için;
Ve yılların emeği çürütücü toz,
Onun için neşeli bir yemektir.
Hiçbir canlının görülmediği yere sızar,
Eski, nadir bir bitkidir yeşil sarmaşık.
Hızlıca çalar, hâlbuki kanat takmaz,
Sapasağlam yaşlı bir kalbi vardır.
Ne kadar hızlı tutunur ne kadar sıkı sarılır.
Kadim dostu devasa meşe ağacına!
Ve sinsice bırakmıştır izini toprakta.
Ve yapraklarını sallar kibarca,
Neşeyle sarılır ve sürtünürken
Ölü adamların mezarlarındaki yoğun küfe.
Amansız ölümün olduğu yerde dolaşır,
Eski nadir bir bitkidir yeşil sarmaşık.
Koca asırlar geçmiş ve eserleri çürümüştür,
Devletler de paramparça olmuştur;
Ama sağlam yaşlı sarmaşık hiç ayrılmayacaktır;
Dinç ve canlı yeşilinden.
Cesur yaşlı bitki yalnız günlerinde,
Geçmişi yâd edecektir;
Çünkü insanoğlunun dikebileceği en heybetli bina,
Nihayetinde sarmaşığın besinidir.
Zamanın başlangıcından beri sürünen,
Eski nadir bir bitkidir yeşil sarmaşık.
Yaşlı beyefendi, Mr. Snodgrass’ın not almasına fırsat tanıyabilmek için şarkı sözlerini bir kez daha tekrar ederken Mr. Pickwick de beyefendinin yüz hatlarını büyük bir ilgiyle inceledi. Yaşlı beyefendinin sözleri bitip de Mr. Snodgrass da not defterini cebine tekrar yerleştirince Mr. Pickwick lafa girdi: “Sizi bu kadar kısa süredir tanıyorken böylesi bir yorum yaptığım için lütfen kusura bakmayın beyefendi ancak bana kalırsa sizin gibi bir beyefendi, İncil’in vekili olarak yaşadığı deneyim süresince kayıt altına almaya değer pek çok görüntü ve olayla karşılaşmış olmalıdır.”
“Kesinlikle şahit olduğum şeyler oldu.” diye yanıtladı yaşlı beyefendi. “Ancak olaylar ve kişiler basit ve sıradan tabiata sahiplerdi ve benim de hareket alanım çok kısıtlıydı.”
“Sanıyorum ki John Edmunds hakkında kimi notlar almıştın, öyle değil mi?” diye sordu Mr. Wardle, arkadaşını yeni ziyaretçilerine açıklamaya yönelik müthiş bir şevkle.
Yaşlı beyefendi başını onaylar biçimde hafifçe oynattı ve konuyu değiştirmeye hazırlanıyordu ki Mr. Pickwick lafa girdi: “Affedersiniz, efendim ama eğer izniniz olursa Mr. Edmunds’un kim olduğunu sorabilir miyim?”
“Ben de tam aynını sormak üzereydim.” dedi Mr. Snodgrass hevesle.
“Tam üstüne bastınız.” dedi neşeli ev sahibi. “Bu beyefendilerin merakını eninde sonunda tatmin etmeniz gerekecek, o yüzden bu elverişli fırsattan yararlanıp aradan çıkarsanız iyi olur.”
Yaşlı beyefendi koltuğunu ileri çekerken iyi niyetle gülümsedi. Grubun geri kalanı, başta muhtemelen işitme kaybı olan Mr. Tupman ve evde kalmış hala olmak üzere herkes, koltuklarını birbirine yaklaştırdı; yaşlı hanımefendinin kulak borusu düzeltildi, Mr. Miller (şarkının anlatımı sırasında uyuyakalmış olan), oyundaki partneri olan heybetli şişman adam tarafından masanın altından uyarıcı niteliğinde gerçekleştirilen bir çimdikleme sonucunda uykusundan uyandı ve yaşlı beyefendi ön söze gerek olmadan bizim başına aşağıdaki başlığı ekleme özgürlüğünü kullandığımız öyküyü anlatmaya koyuldu.
MAHKÛMUN DÖNÜŞÜ
“Bu köye ilk yerleştiğimde…” dedi yaşlı beyefendi. “Ki bu yirmi beş sene öncesi, cemaat üyelerim arasındaki en kötü şöhretli kişi, buraya yakın, ufak bir arazi kiralamış olan Edmunds adında bir adamdı. Suratsız, yabani, kötü bir adamdı; alışkanlıkları boş ve rezildi; yaradılışı acımasız ve gaddardı. Arazide vaktini aylak aylak harcadığı ya da birahanede birlikte sarhoş olduğu ne tek bir arkadaşı ne tek bir tanıdığı vardı; pek çok kişinin korktuğu ve herkesin nefret ettiği bu adamı ne kimse umursuyor