Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt. Чарльз Диккенс
süre sonra geldi. Kendini kese kâğıdı kaplı paketten kurtarmıştı ama kılığında hiçbir değişiklik yapmamıştı ve sanki bu mümkün olabilirmiş gibi her zamankinden daha çenebazdı.
“O nedir?” diye sordu, garson kapaklardan birini kaldırırken.
“Dil balığı, efendim.”
“Dil balığı… Ah! Özel balıktır… Londra menzil araba sahiplerinden gelenlerin hepsi siyasi yemeklere gidiyor… At arabası dolusu dil balığı… Kurnaz arkadaşlar.”
“Bir kadeh şarap, efendim?”
“Zevkle.” dedi Mr. Pickwick ve yabancı kadehini önce onunla, sonra Mr. Snodgrass’la, sonra Mr. Tupman’la, sonra da Mr. Winkle’la ve sonra da bütün grupla birlikte, neredeyse konuştuğu hızla tokuşturdu.
“Merdivende müthiş karmaşa var, garson.” dedi yabancı. “Kalıplar yukarı çıkıyor, marangozlar aşağı iniyor, lambalar, camlar, harplar… Neler oluyor?”
“Balo efendim.” dedi garson.
“Toplantı, ha?”
“Hayır, efendim, toplantı değil. Bir yardım kuruluşunun yararına düzenlenen balo, efendim.”
“Bu kasabada çok fazla hoş kadın var mı, biliyor musunuz, efendim?” diye sordu Mr. Tupman, büyük bir ilgiyle.
“Olağanüstü… Önde gelenleri. Kent efendim, herkes Kent’i bilir: elma, vişne, şerbetçi otu ve kadınlar… Bir kadeh şarap, efendim!”
“Büyük keyifle.” diye yanıtladı Mr. Tupman. Yabancı kadehini doldurdu ve bitirdi.
“Gitmeyi çok isterim.” dedi Mr. Tupman, balo konusunu sürdürerek. “Çok.”
“Biletler barda, efendim.” diye araya girdi garson. “Her bir bilet on şilin, efendim.”
Mr. Tupman bir kez daha kutlamada bulunmaya dair içten dileğini dile getirdi ancak Mr. Snodgrass’ın kararmış gözleri ve Mr. Pickwick’in boş bakışlarıyla karşılaşınca kendini müthiş bir ilgiyle az önce masaya gelmiş olan porto şarabı ve tatlıya verdi. Garson çekildi ve ekip, yemek sonrası birkaç samimi saatin tadını çıkardı.
“Affedersiniz, efendim.” dedi yabancı. “Şişe duruyor, aramızda paylaştıralım. Işığın yolu sohbetle iyi gider. Dibinde kalmasın.” Sonra yaklaşık olarak iki dakika önce doldurmuş olduğu kadehini bitirdi ve tüm bunlara alışkın bir adam edasıyla bir kadeh daha doldurdu.
Şarap paylaşıldı ve yenisi sipariş edildi. Ziyaretçi konuştu ve Pickwickçiler dinledi. Mr. Tupman her an baloya gitmeye daha çok heveslendi. Mr. Pickwick’in çehresi evrensel insan sevgisiyle parlıyorken Mr. Winkle ve Mr. Snodgrass ise çoktan uyumuştu.
“Yukarıda hareket başladı.” dedi yabancı. “Ziyaretçiler duyuluyor, kemanlar akort ediliyor. Şimdi de harp… İşte başlıyor.” Aşağıya ulaşan çeşitli sesler ilk kadrilin başlangıcını duyuruyordu.
“Gitmeyi ne kadar da çok isterdim.” dedi Mr. Tupman bir kez daha.
“Ben de öyle.” dedi yabancı. “Kahrolası bagaj, ağır tekneler. Giyecek hiçbir şeyim yok. Tuhaf, değil mi?”
Genel cömertlik, Pickwick kuramının önde gelen özelliklerinden biriydi ve kimse bu prensibi Mr. Tracy Tupman’dan daha büyük gayretle uygulayamazdı. Dernek kayıtlarında bu harika adamın diğer üyelerin evlerine kullanılmayan eşya ya da maddi yardım gönderdiği zamanlara ait veriler neredeyse inanılmaz sayıdadır. “Sana bu amaç için kıyafet ödünç vermekten çok memnun olurum.” dedi Mr. Tracy Tupman. “Ama sen oldukça incesin ve ben…“
“Pek şişman… Yetişkin Baküs, yaprakları kesilmiş, fıçıdan indirilmiş ve kalın yünlü kumaşlara bürünmüş, ha? Çifte damıtılmamış da çifte öğütülmüş. Ha! Ha! Şarabı uzat.”
Mr. Tupman şarabın yabancı tarafından epey lakayt bir tavırla, kendinden istendiği buyurgan tondan dolayı bir şekilde içerledi mi yoksa Pickwick Kulübünün nüfuzlu bir üyesi olarak aşağılayıcı bir şekilde devrilmiş bir Baküs’e benzetildiği için mi mahcup oldu, bu henüz tam anlamıyla doğrulanmış bir bilgi değildir. Mr. Tupman şarabı uzattı, iki kez öksürdü ve yabancıya sert bir keskinlikle birkaç saniye baktı; o şahıs Mr. Tupman’ın meraklı bakışının altında bütünüyle kendine hâkim ve oldukça sakin görününce Mr. Tupman yavaşça rahatladı ve balo konusuna geri döndü.
“Ben de tam söylemek üzereydim, efendim.” dedi Mr. Tupman. “Benim kıyafetim çok büyük olsa da arkadaşım Mr. Winkle’ın takımı belki de size daha iyi uyar.”
Yabancı, gözleriyle Mr. Winkle’ın ölçüsünü aldı ve “Tam olarak uygun.” derken bedeninin en üst kısmı tatminkârlıkla parıldadı.
Mr. Tupman etrafına baktı. Mr. Snodgrass üzerinde uyuşturucu etkisini ortaya çıkarmış olan şarap, Mr. Pickwick’in de duyularını çalmıştı. Beyefendi akşam yemeğinden ileri gelen o uyuşukluktan önce gelen çeşitli evreleri ve sonuçlarını kademe kademe aşmıştı. Eğlencenin doruklarından perişanlığın derinliklerine doğru ve perişanlığın derinliklerinden de eğlencenin doruklarına doğru olan olağan değişimleri yaşamıştı. Sokaktaki borusuna rüzgâr sızan gaz lambası gibi bir anlığına doğal olmayan bir ihtişam sergiledi, sonra da güç bela görülecek kadar derine battı; kısa bir aradan sonra bir anlığına aydınlanmak için yeniden yüzeye çıktı; sonra belirsiz, sarsak türden bir ışıkla parladı ve tümüyle söndü. Kafası göğsüne gömülmüştü, arada sırada gelen öksürüklerle birlikte sürekli olan horlama yüce adamın varlığının tek duyulabilir göstergeleriydi.
Mr. Tupman baloda olmaya ve Kentli hanımların güzelliğine dair ilk izlenimlerini edinmeye dair büyük bir arzu duyuyordu. Yabancıyı yanında götürme arzusu da en az bu kadar güçlüydü. Mekân ve sakinlerine tümüyle aşinaydı ve yabancı sanki küçüklüğünden beri burada yaşıyormuş gibi iki konu hakkında da büyük bilgiye sahipti. Mr. Winkle uyuyordu ve Mr. Tupman onun uyandığı anda doğanın olağan gidişatı uyarınca cumburlop yatağa atlayacağını biliyordu. Kararsızdı. “Kadehini doldur ve şarabı uzat.” dedi usanmak bilmeyen ziyaretçi.
Mr. Tupman kendinden istenileni yaptı ve son kadehin getirdiği fazladan uyarıcı etki kararını vermesine neden oldu.
“Winkle’ın yatak odası benimkinin içinde.” dedi Tupman. “Onu şimdi uyandırsam derdimi anlatamam ama heybesinde bir takım elbise olduğunu biliyorum ve o takım elbiseyi baloda giydiğini ve dönüşte çıkardığını varsayarsak takımı onu hiç rahatsız etmeden eski yerine koyabilirim.”
“Harika.” dedi yabancı. “Müthiş plan. Kör olasıca tuhaf bir durum, eşya sandıklarında on dört palto var ve başka bir adamınkini giymek zorunda kalıyorum. Çok iyi düşünce bu, çok.”
“Biletimizi almamız gerekiyor.” dedi Tupman.
“Bölüşmeye değmez.” dedi yabancı. “Kim iki bileti de ödeyecek diye yazı tura atalım. Ben belirleyeyim, sen fırlat. İlk seferde kadın, kadın, cazibeli kadın.” ve bozukluk, ejderha (kadın diye anılan) yukarıda olacak şekilde düştü.
Mr. Tupman zili çaldı, biletleri satın aldı ve oda mumu sipariş etti. Sonraki on beş dakika içinde yabancı baştan aşağı Mr. Nathaniel Winkle’ın takımlarına bürünmüştü.
“Yeni bir ceket.” dedi Mr. Tupman, yabancı kendini büyük bir rahatlıkla boy aynasında incelerken. “Bizim kulüp düğmemizle yapılan ilk ceket.” ve arkadaşına ortada Mr. Pickwick’in büstü ve bir yanında P, bir yanında K harfi olan büyük yaldızlı düğmeyi gösterdi.
“P.K.” dedi yabancı. “Tuhaf tasarım. Yaşlı