Tom Amca'nın Kulübesi. Stowe Harriet Beecher
“İkiniz de sümsüksünüz! Benim kızlarım asla böyle numaralar çekmez, duydunuz mu!”
“Yok canım! Nasıl engel oluyorsun peki?” dedi Marks ilgiyle.
“Engel olmak mı? Bak, bir kız satın aldığımda satılacak çocuğu varsa doğru kıza gider, yumruğumu yüzüne dayarım, ‘Bana bak, bana tek sözcük söylersen, suratını dağıtırım. Tek söz, sözcüğün ilk harfini bile duymayacağım!’ derim. ‘Bu çocuk da senin değil benim, senin onunla hiçbir ilişkin yok. İlk fırsatta satacağım haberin olsun, sakın bu konuda bir numara yapayım deme, yoksa doğduğuna pişman ederim seni!’ Kızlar da işi ele alış biçimimden hiç şakam olmadığını anlar Onları balıklar kadar suspus yapıveririm, biri hav diyecek olsa…” Mr. Loker durumu en iyi açıklayacak biçimde yumruğunu masaya indirdi.
Marks, Haley’in böğrünü dürterek, “Buna şiddet de diyebilirsiniz,” dedi, sonra da küçük bir kıkırtı daha koyverdi.
“Şu Tom garip değil mi? He he he! Ne diyorum biliyor musun Tom, bence sen onların anlamalarını sağlıyorsun, zencilerin kafaları örümcek ağı gibidir, bilirsin. Bir şeyden anlamazlar. Ne demek istediğin konusunda hiç kuşkuları olmamalı Tom. Sen şeytanın ta kendisi değilsen onun ikiz kardeşisin. Bunu söyleyebilirim!”
Tom övgüyü alçakgönüllülükle kabul etti ve John Bunyan’ın dediği gibi o köpeksi özelliklerine karşın tutarlı ve nazik görünmeye çalıştı. Akşam havasının tadını çıkartan Haley, ahlaki değerlerinde kabul edilebilir bir yükselmeyle genişleme duyumsamaya başladı. Beylerin durumlarını yeni koşullara uyarlayarak davranmaları yadırganacak bir şey değildir.
“Bak şimdi Tom, sen gerçekten kötüsün, bunu sana hep söyledim, biliyorsun Tom, Natchez’de de seninle bunları çok konuşmuştuk ve ben sana onlara iyi davranarak küpümüzü doldurabileceğimizi, bir yıl rahat yaşayacağımızı kanıtlamıştım. Ayrıca kötünün kötüsü olur da elimizde avucumuzda bir şey kalmazsa, bir şansımız daha olur demiştim.”
“Pöh!” dedi Tom. “Bilmiyor muyum sanki? Abuk sabuk konuşmalarınla benim kafamı bozma, midem şimdiden bulanmaya başladı.” Yarım bardak saf ispirtoyu yuvarladı.
Haley arkasına yaslanıp etkili olduğuna inandığı bir hareket yaptı.
“Diyorum ki… şunu söyleyeceğim, her zaman ticaretimi para kazanmak için yaptım, erkekler ticareti her şeyin önünde tutar ama ticaret her şey olmadığı gibi para da her şey değildir, hepimizin bir ruhu var, şu anda bunu kimin duyduğu umurumda bile değil, zaten üstümde bir kem göz var, o yüzden de baklayı ağzımdan çıkaracağım. Dine inanırım, bugünlerde her şeyi yerli yerine oturttuğumda, kendi içime dönmeyi tasarlıyorum, yani gerçekten gerekmedikçe daha çok kötülük yapmanın yararı ne? Bana hiç de akıllıca gelmiyor.”
Tom kibirli bir tavırla, “Kendi içine dönmek mi?” diye yineledi. “Özünde bir ruh bulmak için dikkatli bir gözle içini inceleyecek, sonra bu defterleri kapayacaksın. Şeytan seni kıl elekten geçirse bile saçının telini bulamayacak.”
“Ne o Tom, kızdın mı yoksa?” dedi Haley. “Biri senin iyiliğin için konuşuyorsa, neden tatlılıkla kabul etmiyorsun?”
Tom ters ters, “Kapa çeneni,” dedi, “dindarlık kisvesi altında yaptıkların dışında her tür konuşmana katlanırım, o tam anlamıyla canıma okuyor. Her şey bir yana, farkımız ne? Sen bir nebze daha mı duyarlısın ya da duyguların biraz daha mı fazla? Bu tam anlamıyla halis muhlis köpeklik, şeytan kandırıp paçayı kurtaracaksın, bunu görmüyor muyum sanki? Sonra da tutup senin deyişinle dine ‘sarılacaksın’. Ne kaypak bir davranış bu, ömrün boyunca şeytana borcun biriksin, sonra ödeme zamanı gelince sıvış! Peh!”
“Hadi, yapmayın beyler, iş böyle yapılmaz,” dedi Marks. “Tüm olaylara değişik bakış açıları vardır. Mr. Haley hiç kuşkusuz çok iyi bir adam ve onun da kendi vicdanı var, senin Tom kendi alışkanlıkların var, bazıları da çok iyi Tom; ama tartışma hiçbir amaca yanıt değildir. Şimdi işe gelelim. Bakın Mr. Haley, sizin şu kızı yakalamak için neyi üstlenmemizi istiyorsunuz?”
“O kız benim değil, Shelby’nin, ben yalnızca oğlanı istiyorum. Maymunu almakla enayilik etmişim!”
Tom aynı huysuz tavrıyla, “Sen çoğu zaman enayisin!” dedi.
“Yapma Loker, şu anda senin o babalanmalarına hiç gerek yok,” dedi Marks dudaklarını yalayarak, “gördüğün gibi Mr. Haley sanırım bize iyi bir iş öneriyor, sen de sakin ol biraz, benim asıl hünerim, senin iş anlaşmalarında ortaya çıkar. Şu sizin kız, Mr. Haley, nasıl biri?”
“Melez ve alımlı, iyi yetişmiş. Shelby’ye onun için sekiz yüz teklif ettim.”
“Melez, alımlı, iyi yetişmiş!” Marks’ın keskin gözleri, burun ve ağzı yatırım olasılığıyla canlanmıştı.
“Bak Loker, bu güzel bir açılış. Burada kendi hesabımıza bir iş yapacağız, çocuğu yakalayacağız elbette, o Mr. Haley’e gidecek, kızı da vurgun yapmak için New Orleans’a götüreceğiz. Güzel değil mi?”
Tom bu konuşma sırasında aralık duran kocaman, kaba ağzını büyük bir köpek bir parça etin üstüne kapatırmışçasına ansızın hızla kapattı, Marks’ın söylediği fikri acele etmeksizin hazmediyormuş gibiydi.
Marks, Haley’e, “Görüyorsunuz ya,” dedi, bu arada punçunu karıştırıyordu, “görüyorsunuz ya, her derde deva olmasını biliriz. Bu da bizim işimiz. Tom can alıcı darbeyi vurur, ardından ben iki dirhem bir çekirdek, parlayan çizmelerle falan devreye girerim. İş güven sağlamaya gelince üstüme yoktur.” Marks profesyonelliğinden gurur duyarak konuşmasını sürdürdü:
“Bu işte nasıl nabza göre şerbet verdiğimi görmelisiniz. Bir gün New Orleans’lı Mr. Twickem’dır, öbür gün yedi yüz zenci çalıştırdığım Pearl Nehri’nin kıyısındaki ekim alanlarından yeni gelmiş biri, derken Henry Cley’in uzaktan akrabası ya da Kentucky’li bir kart horoz olurum. Yetenek başka bir şey biliyor musunuz? Yumruklama ya da kavgada Tom bir kükrer, tamam ama yalana gelince hiç iyi değildir, Tom o işi beceremez, yani ona doğal gelmez ama Tanrı’m, bu ülkede her şey için ant içip söz verecek, tüm koşulları belirleyip benden daha ekşi bir suratla onları süsleyecek ve benden daha iyi taşıyacak biri varsa, beri gelsin! Yürekten inanıyorum ki, yasalar daha ayrıntılı olsaydı, boşlukları daha iyi değerlendirirdim. Bazen daha ayrıntılı olmalarını diliyorum, öyle olsaydı çok daha tatmin edici olurdu, daha çok eğlenirdik, biliyor musunuz.”
Daha önce de anlattığımız gibi Tom Loker ağır işleyen düşüncelerin ve ağır hareketlerin adamıydı, Marks’ın sözlerinin tam bu noktasında ağır yumruğunu her şeyi şangırdatacak hızda masaya indirdi.
“Öyle de olacak!” dedi.
Marks, “Tanrı seni korusun Tom, tüm bardakları kırmana gerek yok, yumruğunu gerekli olduğu zamana sakla,” dedi.
Haley, “İyi de beyler, kârı nasıl paylaşacağız?” diye sordu.
Loker, “Oğlanı yakalamamız yetmiyor mu? Ne istiyorsun?” dedi.
Haley, “Eh, ben size iş veriyorsam, bir değeri olmalı, kadını da satacaksanız, kârın yüzde onu diyelim, giderler ödenmiş olarak…”
Loker sunturlu bir küfür savurarak ağır yumruğunu masaya indirdi.
“Seni bilmez miyim Dan Haley? Sakın üstüme geleyim deme! Ne yani, kadını yakalayıp cebimiz boş mu dönelim? O kadar uzun boylu değil! Biz kızı alacağız, sen de sesini çıkarmayacaksın, yoksa ikisini birden alırız. Kim engelleyebilir ki? Sen