Fahrenheit 451. Рэй Брэдбери
yağdırdığı incecik suçluluk yağmurunu burun deliklerine çekiyorlardı. Bu olanlar ne adil ne de doğruydu. Montag’ın epey canı sıkılmıştı. Her şeyin üstüne bir de bu kadın burada olmamalıydı!
Kitaplar Montag’ın omuzlarını, kollarını, yukarı dönük yüzünü bombardımana tutmuştu. Bir kitap beyaz güvercin gibi kanat çırparak, neredeyse itaatkârca Montag’ın ellerine kondu. Loş ve titrek ışıkta bir sayfa açıldı ve kar beyazı bir kuştüyü gibiydi, üzerine yazılmış sözcükler zarifti. Montag o hengâme ve sıcakta ancak bir satır okuyabildi, ama okuduğu şey sonraki bir dakika boyunca zihninde sanki kor çelikle damgalanmış gibi yandı. “İkindi gün ışığında zaman uykuya daldı.”[2] Montag kitabı elinden bıraktı. Hemen ardından bir başkası kollarına düştü.
“Montag, yukarı gel!”
Montag’ın eli, ağız gibi kapandı ve kitabı vahşi bir bağlılıkla, göğsünde delice bir akılsızlıkla buruşturdu. Yukarıdaki adamlar tozlu havaya kürek kürek dergi atıyordu. Dergiler katledilmiş kuşlar gibi düşüyordu ve kadın aşağıda, ölülerin arasında küçük bir kız gibi duruyordu.
Montag hiçbir şey yapmamıştı. Her şeyi eli yapmıştı, kendine ait bir beyni olan eli, titreyen her parmağında vicdan ve merak olan ve hırsıza dönüşmüş eli. El şimdi tekrar kitabı bir sihirbazın zarafetiyle Montag’ın koltukaltına tıkıştırdı, onun terleyen koltukaltına iyice bastırdı ve sonra öne uzanıp açıldığında, avucu boştu! Buraya bakın! Masumum! Bakın!
Montag o beyaz ele, sarsılmış bir halde baktı. Elini iyice öne uzattı, hipermetropmuş gibi. Elini yaklaştırdı, körmüş gibi.
“Montag!”
Montag hemen döndü.
“Orada kazık gibi durmasana sersem!”
Kitaplar kurumaya bırakılmış dev balık yığınları gibi yatıyordu. Adamlar dans ediyordu, ayakları kayınca da kitapların üstüne düşüyorlardı. Kitap isimlerinin altın sarısı gözleri parıldıyor, düşüyor, gidiyordu.
“Kerosen!”
Omuzlarına asılı, 451 numaralı tanklardan soğuk sıvı fışkırttılar. Her kitabı kerosenle kapladılar, odaları pompaladıkları kerosenle doldurdular.
Telaşla aşağı indiler; peşlerinden giden Montag kerosen buharının arasında sendeliyordu.
“Gelsene be kadın!”
Kadın kitapların arasında diz çökmüştü; ıslak deri ve kartonlara dokunuyor, yaldızlı başlıkları parmaklarıyla okuyordu… gözleri Montag’ı suçluyordu.
“Kitaplarıma asla sahip olamazsınız,” dedi.
“Kanunu biliyorsun,” dedi Beatty. “Sağduyun nerede? Bu kitapların hiçbiri birbiriyle hemfikir değil. Buraya, bu lanet olası Babil Kulesi’ne yıllarca kapanmışsın. Kendine gel! Bu kitaplardaki insanlar asla yaşamadı. Haydi, gel artık!”
Kadın başını iki yana salladı.
“Bütün ev yanıyor,” dedi Beatty.
Adamlar kapıya sakarca yürüdü. Geriye, kadının yanında duran Montag’a göz attılar.
Montag, “Onu burada bırakmıyorsunuz, değil mi?” diye itiraz etti.
“Gelmiyor.”
“Zorla götürün öyleyse!”
Beatty içinde ateşleyici gizli olan elini kaldırdı. “İtfaiye Binası’na dönmemiz gerek. Hem bu fanatikler hep intiharı dener; bildik bir durum.”
Montag elini kadının dirseğine koydu. “Benimle gelebilirsin.”
“Hayır,” dedi kadın. “Yine de sağ ol.”
“Ona kadar sayıyorum,” dedi Beatty. “Bir. İki.”
“Lütfen,” dedi Montag.
“Git,” dedi kadın.
“Üç. Dört.”
“Haydi.” Montag kadını çekti.
Kadın usulca, “Burada kalmak istiyorum,” diye karşılık verdi.
“Beş. Altı.”
“Saymayı kesebilirsin,” dedi kadın. Bir elinin parmaklarını biraz açtı; avucunda ince bir nesne vardı.
Sıradan bir mutfak kibriti.
Adamlar onu görünce evden dışarı fırlayıp uzaklaştı. Yüzbaşı Beatty vakarını koruyarak, ön kapıya doğru yavaşça geriledi; pembe yüzü binlerce yangın ve gece heyecanları sebebiyle yanık ve parlaktı. Montag Tanrım, öyle doğru ki!
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.