Alınan . Блейк Пирс
LINAN (Kitap 2) ve YALVARAN (Kitap 3) kitaplarının dahil olduğu gizemli gerilim serisinin yazarıdır.
Blake Pierce, tutkulu bir okur ve gizem – gerilim türlerinin yaşam boyu sürecek bir hayranıdır. Blake sizinle iletişimde olmaktan mutluluk duyacaktır. Bu nedenle www.blakepierceauthor.com sitesini ziyaret edebilirsiniz..
Tüm hakları saklıdır. 1976 ABD Telif Hakları Yasası kapsamında izin verilenin haricinde, yazarın önceden izni olmadığı sürece, bu eserin hiçbir bölümü hiçbir biçim veya şekilde çoğaltılamaz, dağıtılamaz veya yayınlanamaz, herhangi bir veri tabanında veya geri alma sisteminde aklanamaz. Bu e-kitap yalnızca kişisel kullanımınız içindir. Bu e-kitap bir başkasına satılamaz veya verilemez. Eğer bu kitabı başkalarıyla paylaşmak istiyorsanız lütfen her bir kişi için yeni bir kopya satın alın. Bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya yalnızca sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen iade edin ve kendinize bir kopya satın alın. Yazarın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz. Bu eser tamamen kurmacadır. İsimler, karakterler, işletmeler, kurumlar, mekânlar, olaylar ve tesadüfler yazarın hayal gücünün ürünleridir veya kurmaca olarak kullanılmıştır. Yaşayan veya ölmüş gerçek kişilerle olabilecek benzerlikler tamamen tesadüfidir.
Prolog
Kaptan Jimmy Cole, yolcularına Hudson Nehri hayalet hikayesini anlatmayı yeni bitirmişti. Uzun, koyu renkli ceketiyle baltalı bir katil hakkındaki öykü, böylesine sisli bir gece için mükemmel görünüyordu. Sandalyesinde arkasına yaslanıp, pek çok ameliyattan dolayı harap olmuş dizlerini dinlendirdi ve milyonuncu kez emekliliğini düşündü. Hudson’un teklif ettiği hemen her küçük köye gitmişti ve bugünlerde böylesine küçük bir teknede olsa bile Suzy, ondan en iyisini bekliyor olacaktı.
Geceyi bitirmiş, tekneyi kıyıya yönlendirmiş ve Reedsport iskelesine yanaşmak üzereyken, yolculardan biri bağırarak onun düşüncelerini dağıtmıştı.
“Hey, Kaptan, oradaki senin hayalet değil mi?”
Jimmy dönüp bakma zahmetine girmedi. Yolcularının dördü de, tatilde olan bu iki genç çift oldukça sarhoştu. Kuşkusuz ki genç adamlardan biri kızları korkutmaya çalışıyordu.
Ama sonra kızlardan biri: “Ben de görüyorum. Çok tuhaf değil mi?’’ dedi.
Jimmy yolcularına döndü. Kütük gibi sarhoştular. Geçen sefer de gecenin bu saatine kadar tekneyi kiralamışlardı.
İkinci adam işaret etti.
“İşte orada,” dedi.
Karısı gözlerini kapadı.
Heyecanla ve huzursuzca, “Ah, bakamıyorum!” dedi.
Jimmy, bıkkınlık içinde bunun böyle olmayacağını anlayarak sonunda adamın işaret ettiği yere dönüp baktı.
Kıyıdaki ağaçların arasında gözüne bir şey takıldı. Bu şey parlıyordu ve belli belirsiz bir insan biçimindeydi. Her ne ise, zemin üzerinde yüzer gibi görünüyordu. Ama net görebilmeleri için çok uzaktaydılar.
Jimmy daha dürbününe uzanamadan, o nesne ağaçların arkasındaki yamaca doğru kayboldu.
Doğruyu söylemek gerekirse Jimmy de biraz içmişti. Bu endişelenecek bir durum değildi. Bu nehri iyi biliyordu. Ve bu işi yapmaktan hoşlanıyordu. Özellikle gecenin bu saatinde, su sakin ve huzurlu olduğu zamanlarda Hudson nehri üzerinde olmayı seviyordu. Burda bazı şeyler onun sakinlik duygusunu sarsmaya başlamıştı.
Yavaşladı ve Suzy’i dikkatlice kramponlara karşı yöneltirken iskeleye çarptı. Yumuşakça yanaştığı için kendisiyle gurur duyup makineyi durdurdu ve tekneyi kramponlara yasladı.
Yolcular tökezleyerek, kıkırdayıp gülerek tekneden indiler. Rıhtımdan sahile doğru sendeleyerek gittiler ve otellerine doğru ilerlediler. Jimmy, parasını peşin ödedikleri için memnundu.
Ama gördüğü o tuhaf nesneyi düşünmeden duramıyordu. Sahil şeridinden çok gerideydi ve buradan görülmesi olanaksızdı. Kim ya da ne olabilirdi?
Bundan rahatsız olmuştu. Bunun ne olduğunu çözene kadar rahat edemeyeceğini biliyordu. Tek yol buydu.
Jimmy rahatsız olduğu için iki kez yüksek sesle içini çekti ve nehir boyunca, suyun kenarından ilerleyen tren yolunu takip ederek, yorgun adımlarla geri yürüdü. Bu tren yolu bundan yüz yıl önce, Reedsport daha çok genelev ve kumarhane merkeziyken kullanılıyordu. Oysa şimdi, yalnızca geçmiş zamanın bir kanıtıydılar.
Jimmy sonunda köşeyi döndü ve vagonların yakınındaki eski depoya vardı. Binaların üzerindeki güvenlik lambalarından loş bir ışık yayılıyordu. Sonra onu gördü: parlak bir insan figürü sanki havada yüzüyor gibiydi. Figür, elektrik direklerinden birinin kirişine asılmıştı.
Yaklaşıp baktığında sırtından aşağıya doğru ürperdi. Bu bir insandı ve hiçbir yaşama belirtisi göstermiyordu. Arkası dönüktü. Bir çeşit kumaşla kaplıydı ve esiri dik tutmak için etrafına defalarca çaprazlama kalın zincirler sarılımıştı. Zincirler gecenin karanlığında parlıyordu.
Aman Tanrım, yine mi?
Jimmy, birkaç yıl önce tüm bölgeyi sarsan o korkunç cinayeti düşünmeden duramıyorudu.
Dizleri titreyerek cesedin diğer tarafına yürüdü. Yüzünü görecek kadar yaklaştığında yaşadığı şokla neredeyse tren raylarının üzerine yığılacaktı. Kadını tanımıştı. Bu bölgede hemşirelik yapan bu kadın uzun yıllardır arkadaşıydı. Boğazı kesilmişti ve açık kalan ağzı başının etrafına sarılan zincirle kapanmıştı.
Jimmy acı ve korku ile içini çekti.
Katil geri dönmüştü.
Bölüm 1
Özel Ajan Riley Paige olduğu yerde donmuş, şaşkın gözlerle bakıyordu. Yatağının üzerindeki bir avuç dolusu çakıl taşının orada ne işi vardı? Birileri evine zorla girmiş (ona zarar vermek isteyen birileri) ve taşları oraya koymuştu.
Hemen taşların bir mesajı olduğunu ve eski bir düşmanından geldiğini anladı. Eski düşman ne kadar uğraşsa da onu öldüremediğini söylüyordu.
Peterson yaşıyor.
Bu düşünceyle bedeninin titrediğini hissetti.
Uzun zamandır bundan şüpheleniyordu ve artık emin olmuştu. Daha da kötüsü Peterson evinin içine girmişti. Bunu düşünürken içinden kusmak geldi. Acaba hala burada mıydı?
Korkudan nefesi kesiliyordu. Fiziksel gücünün azaldığını biliyordu. Daha o gün sadist bir katille ölümcül bir karşılaşmadan kurtulmuştu. Başı sarılıydı ve vücudu morluklarla doluydu. Eğer Peterson hala evin içindeyse, onunla karşılaşmaya hazır mıydı?
Riley hemen silahını kınından çıkardı. Elleri titreyerek dolabına gidip kapağı açtı. İçinde kimse yoktu. Yatağının altını kontrol etti. Orada da kimse yoktu.
Riley oturup kendisini net düşünmeye zorladı. Eve geldikten sonra hiç yatak odasına girmiş miydi? Evet girmişti çünkü silahının kınını kapının yanındaki komodinin üzerine koymuştu. Ama ışığı yakmamış, dönüp odaya bakmamıştı bile. Sadece kapıdan girmiş silahını komodinin üzerine bıraktıktan sonra çıkmıştı. Geceliğini banyoda giymişti.
Bu süre boyunca düşmanı evin içinde olabilir miydi? April’la birlikte eve geldikten sonra gecenin geç saatlerine kadar sohbet etmiş ve televizyon izlemişlerdi. Sonra April yatağa gitmişti. Bu ev gibi küçük evlerde gizlenebilmek büyük maharet gerektirirdi. Ama yine de bu ihtimali gözardı edemezdi.
Sonra yeni bir korku sardı her yanını.
April!
Riley köşedeki sehpada duran el fenerini kaptı. Sağ elinde silahı ve sol elinde fener olduğu halde yatak odasından çıkıp koridorun ışığını yaktı. Herhangi bir ses duymayınca doğruca April’ın yatak odasına yöneldi ve hızla kapıyı açtı.