Alınan . Блейк Пирс

Alınan  - Блейк Пирс


Скачать книгу
bürünmüştü.

      “Bu da önceki yarı zamanlı hapishane çalışanı Marla Blainey. Bu kadının asılmak yerine nehire atılmış olmasının dışında tüm uygulama yöntemi aynı.”

      Alford’un yüzü yeniden belirdi.

      “Bu da yerel bir hemşire Rosemary Pickens,” dedi. “Kimse bu iki kadın için bunları hayal edemez. İkisi de çok seviliyordu.”

      Alford bitkinlikle başını salladı.

      “Ajan Paige, ben ve halkım gerçekten sabrımızın sonundayız burada. Bu son cinayet bir seri katilin ya da taklitçinin işi olmalı. Sorun şu ki bunların hiçbiri mantıklı değil.  Reedsport’ta bu tür bir problem yaşamadık. Burası yalnızca yedi bin nüfuslu bir Hudson Nehri turistik kasabası. Bazen kavga eden turistleri  nehirden çıkarırız ya da balıklarla mücadele ederiz, o kadar. Bu durum başımıza gelebilecek en kötü şey.”

      Riley bu konuyu düşündü. Aslında tam da BAU’ya göre bir davaydı. Alford’u doğrudan Meredith’e yönlendirmesi gerekiyordu.

      Ama Riley Meredith’in ofisine baktı ve henüz dönmemiş olduğunu gördü. Onu bu konuda daha sonra uyarması gerekiyordu. Bu arada belki biraz yardım edebilirdi.

      “Ölüm sebepleri nedir?” diye sordu.

      “Boğazları kesilmiş, ikisinin de.”

      Riley şaşırdığını belli etmemeye çalıştı. Boğma ve kaba kuvvet uygulama, boğaz kesmeden daha yaygındı oysa.

      Bu büyük olasılıkla alışılmadık bir katildi. Yine de Riley’in iyi tanıdığı psikopatlardan biriydi. Bu tür davalarda uzmanlaşmıştı. Yeteneklerini bu davada kullanamayacak olması kötüydü. Yaşadığı travma sonrasında bu görevi kabul etmek istemiyordu.

      “Cesedi indirdiniz mi?” diye sordu Riley.

      “Henüz değil,” dedi Alford. “Hala orada asılı.”

      “Öyleyse indirmeyin. Şimdilik orada bırakın. Ajanlarımız gelene kadar bekleyin.”

      Alford memnun olmamıştı.

      “Ajan Paige, bu zor bir istek olacak. Ceset tren raylarının hemen yanında ve nehirden görülebilir. Kasabanın bu tür bir reklama ihityacı yok. Onu indirmek için çok baskı görüyorum.”

      “Bırakın onu,” dedi Riley. “Biliyorum kolay değil ama çok önemli. Uzun sürmeyecek. Ajanları öğleden sonra oraya göndeririz.”

      Alford sessizce başıyla onayladı.

      “Son kurbanın başka fotoğrafı var mı?” diye sordu Riley. “Daha yakın çekim?”

      “Elbette, gönderiyorum.”

      Riley kurbanın detaylı çekilmiş bir seri fotoğrafına bakarken buldu kendisini. Yerel polis iyi iş çıkarmıştı. Fotoğraflar, zincirlerin cesede nasıl sıkı ve özenle sarıldığını göteriyordu.

      Sonunda kurbanın yüzünün yakın çekimlerine geldi.

      Riley kalbinin yerinden çıkacağını hissetmişti. Kurbanın gözleri şişti ve ağzı zincirle bağlanmıştı. Ama Riley’i şok eden bu görüntü değildi.

      Kadın Marie’ye benziyordu. Daha yaşlı ve şişman görünüyordu ama eğer Marie sadece bir on yıl daha yaşasaydı, bu kadına çok benziyor olabilirdi. Görüntü Riley’i duygusal bir patlama gibi derinden sarsmıştı. Bu tıpkı Marie’nin katili yakalaması için onu çağırmasına benziyordu.

      Bu davayı alması gerektiğini biliyordu.

      Bölüm 4

      Peterson, kızı yeniden görene kadar, sahil boyunca arabasını ne çok hızlı ne çok yavaş sürmüştü. Sonunda onu bulmuştu. İşte oradaydı. Riley’in kızı, birilerinin kendisini gözetlediğinden habersiz, tek başına okuluna yürüyordu. Peterson işte bu kızın hayatını sona erdirmek üzereydi.

      Onu izlerken, kız aniden durdu ve sanki birileri onu gözlüyormuş gibi etrafına bakındı. Orada kararsızca bekledi. Birkaç öğrenci onu geçip binaya girdi.

      Arabayı ileriye sürerek kızın ne yapacağını görmek için bekledi.

      Özellikle bu kız onun için çok önemli değildi. İntikamını almak için asıl hedef kızın annesiydi. Annesi onu çok kötü altetmişti ve bunun bedelini ödemeliydi. Gerçi Marie Sayles’i intihara tahrik ederek bir bakıma bu bedeli ödemişti. Ama bu kez ondan, daha fazlasını, kızını alacaktı.

      Kızın arkasını dönüp okuldan uzaklaşması hoşuna gitmişti. Görünüşe göre bugün derse girmeyecekti. Kalbi deli gibi çarpıyor, ona saldırmak istiyordu. Ama bunu yapamazdı. Henüz yapmamlıydı. Kendi kendine sakin olmasını söyledi. Çünkü etrafta hala insanlar vardı.

      Peterson, kendini sakin olmaya zorlayarak arabayı sürdü ve binanın etrafından döndü. Yaklaşan eğlence için içinden taşan gülümsemeyi bastırdı. Aklındakileri kızına yaptığında, Riley tahmin edemeyeceği kadar acı çekecekti. Uzun bacaklı ve tuhaf olmasına rağmen, kız hala annesine çok benziyordu. Bu ona fazladan zevk verecekti.

      Arabayı döndürürken kızın hızlı adımlarla yol boyunca yürüdüğünü gördü. Kaldırımın kenarında durarak, kızın şehir dışına çıkan bir yola saptığını görene kadar birkaç dakika onu izledi. Eğer eve yalnız gidecekse, şu an onu kontrol altına almak için en uygun zamandı.

      Güzel bir beklentinin verdiği küt küt atan kalbiyle Peterson arabayı başka bir binanın etrafından dolaştırdı.

      Peterson, insanların doğru zamanı beklemek için zevklerini ertelemeyi öğrenmeleri gerektiğini biliyordu. Gecikmeli bir haz her şeyi daha zevkli yapardı. Bunu yılların uzun zalimliğinden öğrenmişti.

      İleriye bakmak için daha çok var, diye düşündü keyifle.

      Peterson geri gelip kızı tekrar gördüğünde kahkahalarla güldü. Kız otostop çekiyordu! Tanrı bugün Peterson’a gülümsüyordu. Kızın canını almak açıkça onun kaderiydi.

      Arabayı kızın yanına yaklaştırıp ona en güzel gülümsemesiyle selam verdi.

      “Seni bırakabilir miyim?”

      Kız da ona gülümsedi. “Teşekkürler. Bu çok iyi olur.”

      “Nereye gidiyorsun?” diye sordu Peterson.

      “Kasabanın biraz dışında yaşıyorum.”

      Kız ona adresi verdi.

      Peterson, “Ben de tam oraya gidiyorum. Atla.” dedi.

      Kız ön koltuğa oturdu. Adam artan bir memnuniyetle kızın annesininkine benzeyen ela gözlerine baktı.

      Peterson kapı ve pencereleri kilitlemek için düğmelere bastı. Havalandırmanın gürültüsünden kız bunu farketmedi bile.

      April, emniyet kemerini bağlarken keyifli bir heyecan hissetti. Daha önce hiç otostop yapmamıştı. Annesi öğrense küplere binerdi.

      Tabii ki annesine bu yaptığı doğruydu. Peterson’un kendi evlerine girmiş olduğuna dair bazı çılgın fikirlerinden dolayı onu babasında kalmaya zorlaması gerçekten çok kötüydü. Bu doğru değildi ve April bunu biliyordu. Onu babasının evine götüren iki ajan böyle söylemişlerdi. Birbirlerine söylediklerinden bütün ajansın annesinin biraz deli olduğuna inandıkları anlaşılıyordu.

      Adam, “Fredericksburg’ta ne yapıyorsun?” diye sordu.

      April dönüp adama baktı. Hoş görünümlü, iri çeneli, kabarık saçlı ve sakallı bir adamdı. Gülümsüyordu.

      “Okul,” dedi April.

      “Yaz


Скачать книгу