Kaybedilen . Блейк Пирс
cinayetin fotoğraflarıyla doluydu.
Bu fotoğraflar ilk cinayetin anılarını tazelemişti. Bu durum onun doğruca Daggett yakınlarındaki o kırsal bölgeye taşınmasına neden olmuştu. Riley, Roger’ın bir ağaca karşı nasıl aynı tavrı sergilediğini görmüştü.
“Eski davamıza çok benziyor.” dedi Riley. “İki kadın da otuzlu yaşlarındalar. İkisinin de küçük çocukları var. Bu onun yönteminin bir parçası gibi görünüyor. Bunu annelere yapıyor. Bu iki anne ya da çocukları arasında bir bağlantı olup olmadığını anlamak için ebeveynlik gruplarını araştırmamız gerekiyor.”
“Bunun için birini görevlendireceğim.” dedi Bill. Notlarını alıyordu.
Riley raporları ve fotoğrafları incelemeye ve cinayet yeri ile karşılaştırmaya devam ediyordu.
“Aynı boğma yöntemi, pembe kurdele ile.” dedi. “Başka bir peruk ve bedenin önünde aynı tip yapma gül.”
Riley iki fotoğrafı yanyana tuttu.
“Gözleri de açık kalması için dikilmiş.” dedi. “Eğer doğru anımsıyorsam, teknisyenler Rogers’ın gözlerinin öldükten sonra dikildiğini bulmuşlardı. Frye’ınkiler de öyle mi?”
“Evet. Bahse girerim öldükten sonra da kendisini izlemelerini istemiş.”
Riley birden sırtının ürperdiğini hissetti. Bu duyguyu neredeyse unutmuştu. Ne zaman bir davayı başarmaya ve anlamaya başlasa böyle hissediyordu. Cesaretten mi yoksa dehşetten mi böyle hissettiğini anlayamıyordu
“Hayır.” dedi. “Öyle değil. Kadınların kendisini görmesi onun umurunda değil.”
“Öyleyse bunu neden yapıyor?”
Riley yanıt veremedi. Kafasına düşünceler üşüşüyordu. Canlanmıştı. Ama henüz bunu kendisi için bile kelimelere dökmeye hazır değildi.
Kayanın üzerine iki tane fotoğraf koyarak detayları Bill’e gösterdi.
“Bunlar tam olarak aynı değil.” dedi. “Bu ceset Daggett’teki kadar dikkatli yerleştirilmemiş. O cesedi hala katıyken taşımaya çalışmış. Bence bu kez ceseti buraya henüz beden katılaşmadan getirmiş. Öyle olmasaydı onu böyle yerleştiremezdi.’’
Cümlesini ‘’güzelce’’ diyerek bitirme isteğini bastırmıştı. Sonra birden, esir alınıp işkence görmeden önce, iş başındayken bu kelimeyi kullanmaya alışkındı. Evet, eskiden olanların etkisi geri geliyor ve aynı karanlık takıntının içinde yeniden büyümeye başladıını hissediyordu. Çok yakında geri dönüş olmayabilirdi.
Ama bu iyi miydi yoksa kötü mü?
“Frye’nin gözlerindeki ne?” diye sordu fotoğrafı göstererek. “Bu mavi doğal görünmüyor.”
“Kontakt lensler.” diye yanıtladı Bill.
Riley’in sırtındaki ürperme artmıştı. Eileen Rogers’ın cesedinde lensler yoktu. Bu önemli bir fark.
“Peki cildindeki bu parlaklık nedir?” diye sordu.
“Vazelin.” dedi Bill.
Diğer bir önemli fark. Düşüncelerinin nefes kesici bir hızla yerine oturduğunu anlıyordu. “Adli tıp perukta bir şey buldu mu?” diye sordu Bill.
“Parça parça ucuz perukların birleştirilmesinden başka henüz bir şey bulmadı.”
Riley gittikçe heyecanlanıyordu. Son cinayette katil basit, tek parça bir peruk kullanmıştı, parça parça birleştirilmiş bir tane değil. Tıpkı gül gibi o kadar ucuzdu ki adli tıp inceleme yapamamıştı. Riley, bulmacanın parçalarının bir araya geldiğini hissediyordu. Tümü ortaya çıkmamıştı ama büyük bir kısmı oluşmuştu.
“Adli tıp bu peruk hakkında ne yapmayı düşünüyor?” diye sordu Riley.
“Geçen seferkinin aynısını: Lifleri araştırıp, saç ürünleri satan mağazalarda arayacaklar.”
Kendi sesinin şiddetinden ürkerek: “Zamanlarını boşa harcıyorlar.’’ dedi Riley. Bill ona baktı. Belli ki hazırlıksız yakalanmıştı.
“Neden?”
Riley, Bill’den bir iki adım öncesini düşündüğünde hissettiği benzer sabırsızlık duygusunu hissediyordu.
“Bize göstermek istediği fotoğrafa bak. Mavi lensler gözleri doğal değilmiş gibi gösteriyor. Göz kapakları dikilmiş. Böylece gözler kocaman açık kalıyor. Vücut desteklenmiş, bacaklar sapıkça iki yana açılmış. Cildin plastik gibi görünmesi için vazelin sürülmüş. Peruk, insan peruklarından değil oyuncak bebeklerin peruklarından parçalanarak yapılmış. Her iki kurbanın da ekrandaki çıplak bebekler gibi görünmesini istedi.’’
Bill, “Aman Tanrım.” dedi hararetle notlarını alırken. “Neden bunu Daggett’e son kez geri geldiğimizde görmedik?”
Riley için yanıt o kadar açıktı ki sabırsızlanıyordu.
“Katil henüz bu işte yeteri kadar iyi değil.” dedi. “Mesajı nasıl göndereceği üzerinde çalışıyor hala. Devam ettikçe öğreniyor.”
Bill not defterinden başını kaldırıp ona hayranlıkla baktı.
“Kahretsin, seni özlemişim.”
Riley her ne kadar bu iltifattan memnun olsa da daha büyük bir gerçeğin yolda olduğunu anlıyordu. Ve yılların tecrübesine dayanarak biliyordu ki bunda bir zorlama yoktu. Yalnızca gevşemişti ve gelmesine izin vermişti. Sessizce kayanın üzerine çömeldi ve olmasını bekledi. Boş boş beklerken pantolonunun paçasına yapışan çöpleri topladı.
Ne kötü bir can sıkıntısı, diye düşündü.
Birden gözleri ayaklarının altındaki taşa takıldı. Orada bazısı tüm, bazısı parçalara ayrılmış çöpler, kendi topladıklarının ortasında duruyorlardı.
Sesi heyecandan titreyerek, “Bill,” dedi, “cesedi bulduğunuzda bu çöpler burada mıydı?”
Bill omuzlarını silkti. “Bilmiyorum.”
Elleri heyecandan her zamankinden fazla titrerken, bir dizi fotoğraf alarak, içlerinde cesedin önden görünüşünü gösteren bir resim aradı. Orada, gülün etrafındaki açık bacakların arasında bir grup küçük karaltı vardı. Bunlar çöplerdi, kendi bulduklarının tıpatıp aynısı çöpler. Ama hiç kimse onların önemli olduğunu düşünmemişti. Kimse onların daha net, daha yakın fotoğrafını çekmeyi düşünmemişti. Hatta cinayet yeri temizlenirken kimse onları kaldırmayı gerekli görmemişti.
Riley gözlerini kapatarak tüm hayal gücünü çalıştırdı. Kendisini sersemlemiş hissediyor, başı dönüyordu. Bu çok iyi bildiği bir histi. Bu uçuruma düşme, korkunç siyah bir boşluğa, katilin kötü zihnine girme hissiydi. Onun ayakkabılarını giymiş, onun deneyimlerinin içine girmişti. Burası çok tehlikeli ve korkunç bir yerdi. Ama Riley’in ait olduğu yerdi. En azından şimdilik… Onu kucakladı.
Katilin, yakalanmayacağından emin olarak, hiç acele etmeden bedeni geçitten aşağıya, nehire sürükleyişini hissetti. Mırıldanmakta ya da ıslık çalmakta iyi olmalıydı. Katilin, cesedi kayaya yerleştirdiği andaki sakinliğini, sanatını ve becerisini hissetti.
Ve onun gözündeki tüyler ürpertici tabloyu görebiliyordu. Katilin işini iyi yapmaktan duyduğu derin başarı duygusunu -bir davayı çözdüğünde kendisinin hep yaşadığı başarmanın sıcak duygusunu- hissetti. Katil, kendi işine hayran olmak için bu kayanın üzerine çökmüş, bir an (ya da istediği kadar) durmuştu.
Ve