Cesurun Gecesi . Морган Райс
acıyan yaralarıyla yerde yatıyordu. Alva asasını indirirken onu izledi, etrafındaki ışık yavaşça sönmüştü. Daha sonra Alva ona döndü, bir avcunu uzattı ve Kyle’ın alnına koydu. Kyle vücuduna bir ışığın hücum ettiğini hissetti, ısındığını, hafiflediğini hissetti ve dakikalar içinde tamamen iyileştiğini hissetti. Şok içinde doğrulup oturduğunda kendini yeniden hissedebiliyordu ve içi minnettarlıkla dolmuştu.
Alva, Kolva’nın yanında diz çöktü, elini karnının üzerine koydu ve onu da iyileştirdi. Dakikalar içinde Kolva ayağa kalkmıştı, tekrar ayağa kalkabildiğine şaşırmış olduğu belli oluyordu ve gözlerinde bir ışık parıldıyordu. Sırada Dierdre ve Marco vardı ve Alva avcunu onların üzerlerine koyarak onları da iyileştirdi. Alva asasıyla uzanıp Leo ve Andor’a da dokundu ve onlar da ayaklarının üzerlerine doğruldu. Hepsi, yaraları onların işlerini tamamen bitirmeden önce, Alva’nın sihirli gücüyle iyileşmişti.
Kyle hayret içinde ayağa kalktı, bu sihirli varlığın, birçokları için hayatları boyunca sadece bir söylenti olan gücüne ilk elden tanık olmuştu. Gerçek bir ustanın huzurunda olduğunun farkındaydı. Öte yandan bunun kısa süreli bir durum olduğunu, ustanın kalamayacağını da hissediyordu.
“Başardın” dedi Kyle hayret ve minnettarlık dolu bir şekilde. “Tüm bir trol ulusunu engelledin.”
Alva başını salladı.
“Hayır, engellemedim” dedi ciddi bir şekilde, sesi ölçülü ve kadimdi. “Onları sadece yavaşlattım. Büyük ve çok kötü bir yıkım hala bize doğru geliyor.”
“Fakat nasıl?” diye sordu Kyle. “Bu yarığı asla geçemezler. Binlerce trolü öldürdün. Güvende değil miyiz?”
Alva üzgün bir şekilde başını salladı.
“Bu ulusun daha hiçbir şeyini görmedin. Milyonlarcası daha gelecek. Büyük savaş başladı. Escalon’un kaderine karar verecek savaş!”
Alva Ur Kulesi’nin yıkıntıları arasında yürüyüp asasıyla yolunu açarken, Kyle bu gizemle kafası karışmış bir halde onu izliyordu. Nihayet Dierdre ve Marco’ya döndü.
“Ur’a dönmek için can atıyorsunuz, değil mi?” diye sordu.
Dierdre ve Marco umut dolu gözlerle başlarıyla onayladı.
“Gidin” diye emir verdi.
İkisi açıkça afallamış bir şekilde baktı.
“Fakat orada hiçbir şey kalmadı” dedi Dierdre. “Şehir yok edildi, sular altında kaldı. Artık Pandesia hâkimiyetinde.”
“Oraya dönmek demek ölmemiz demek” diye Marco araya girdi.
“Şimdilik” dedi Alva. “Fakat çok yakında size orada ihtiyaç duyulacak, büyük savaş başladığında…”
Dierdre ve Marco’nun daha fazla ikna edilmeye ihtiyaçları yoktu. İkisi dönüp Andor’un sırtına atladı, ormanın içinden güneye, Ur şehrine doğru dörtnala gitmeye başladılar.
Leo geride, Kyle’ın yanında kalmıştı. Kyle onun başını okşadı.
“Beni düşünüyorsun ve bir de Kyra’yı, öyle değil mi oğlum?” diye sordu Kyle Leo’ya.
Leo sevgi dolu bir sesle inledi. Kyle onun kendisini sanki Kyra’yı koruyormuş gibi koruyacağını söyleyebilirdi. Leo’da muhteşem bir savaş ortağı görüyordu.
Alca dönüp kuzeydeki ormanın içine doğru bakarken Kyle soru sorar şekilde ona baktı.
“Peki, ya biz usta?” diye sordu Kyle. “Bize nerede ihtiyaç duyulacak?”
“Tam burada” dedi Alva.
Kyle onun yanına gidip ufka, Marda’ya doğru baktı.
“Geliyorlar” diye ekledi Alva. “Ve biz üçümüz kalan son umuduz.”
BÖLÜM BEŞ
Kyra örümcek ağına dolanmış, debelenirken içini panik doldurdu, devasa yaratık ona doğru sürünürken çaresizce kurtulmaya çalışıyordu. O tarafa bakmak istemiyordu fakat kendine engel olamadı. Başını çevirip baktığında devasa bir örümceğin, her seferinde bir dev ayağını atıp, tıslayarak kendisine yaklaştığını gördü ve dehşete kapıldı. Yaratık devasa kırmızı gözleriyle ona bakarken uzun, tüylü, siyah bacaklarını kaldırıyor ve ağzını kocaman açıp, üzerinden salyalar damlayan sarı dişlerini gösteriyordu. Kyra yaşayacak birkaç dakikası kaldığını ve bunun çok berbat bir ölüm şekli olacağını biliyordu.
Kyra debelendiği sırada ağın her yanından kemik çatırtıları duydu ve etrafına baktığında, kendisinden önce orada ölmüş olan kurbanların artıklarını gördü. Hayatta kalma şansının çok düşük olduğunun farkındaydı. Ağa yapışmıştı ve yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Kyra başka seçeneği olmadığının bilinciyle gözlerini kapattı. Dış dünyaya güvenemezdi. Kendi içine bakmak zorundaydı. Cevabın dış güçlerde değil, kendi iç cephaneliğinde olduğunu biliyordu. Eğer dış dünyaya bel bağlayacak olursa ölecekti.
Diğer taraftan, içsel olarak gücünün sınırsız olduğunu hissediyordu. İçsel gücüyle bağlantı kurmalı, yüzleşmeye korktuğu güçlerini toplamalıydı. Sonunda onu yönetenin ne olduğunu, ruhani eğitiminin sonuçlarını öğrenmek üzereydi.
Enerji. Alva’nın ona öğrettiği buydu. Kendimize güvendiğimiz zaman, enerjimizin, potansiyelimizin bir parçasını kullanırız. Dünya’nın enerjisine dokun. Tüm kolektif evren sana yardımcı olmak için bekliyor.
Bir şeyin damarlarında gezindiğini hissetti. Bu doğduğundan beri sahip olduğu, annesinden ona geçmiş olan özel bir şeydi. Bu toprağın altında akan bir nehir gibi her şeyin içinden geçen bir güçtü. Bu her zaman güvenmekte zorlandığı güçle aynı güçtü. Bu, kendisinin en derin ve hala tamamen güvenemediği yanıydı. Bu, herhangi bir düşmandan da daha çok korktuğu bir yanıydı. Umutsuzca yardım isteği içinde annesini çağırmak istedi. Fakat ona orada, Marda topraklarında, ulaşamayacağını biliyordu. Tamamen tek başınaydı. Belki de bu mutlak yalnızlık, güvenecek kendinden başka kimsenin olmaması, eğitiminin son ayağıydı.
Kyra şimdi ya da asla düşüncesiyle gözlerini kapattı. Kendisinden daha büyük, önünde gördüğü dünyadan daha büyük hale gelmesi gerektiğini hissetti. Kendini içindeki enerjiye ve sonra da her yanını saran enerjiye odaklanmaya zorladı.
Yavaşça Kyra uyum içine girdi. Örümcek ağının, örümceğin enerjisini hissetti; enerjinin içinde dolaştığını hissedebiliyordu. Bunun yavaşça bir parçası haline gelmesine izin verdi. Ağ ile daha fazla mücadele etmedi. Onun yerine ağ ile bir hale gelmesine izin verdi.
Kyra yavaşladığını; zamanın da yavaşladığını hissetti. En küçük detaylarla uyum sağladı, her şeyi duyar, çevresindeki her şeyi hisseder hale geldi.
Aniden Kyra bir enerji patlaması hissetti ve o anda ilk kez tüm evrenin bir olduğunu anladı. Tüm ayrım duvarlarının yıkıldığını, iç ve dış dünya arasındaki bariyerin çözüldüğünü hissetti. İki dünya arasındaki ayrımın sahte olduğunu hissetti.
O anda, sanki içinde bir barajın kapakları açılmışçasına bir enerji akışı hissetti. Avuçları sanki alev içindeymiş gibi yanıyordu.
Kyra gözlerini açtı ve artık çok yaklaşmış, üzerine atlamak üzere olan örümceği gördü. Dönüp, kendisinden birkaç metre ötede ağa takılmış olan asasını gördü. Kendinden hiç şüphe etmeden elini uzattı. Asasını çağırdı ve asa havada süzülerek, doğrudan açık bekleyen