Rus masalları. William Ralston Shedden Ralston
çok kötü gittiği için malı mülkü kalmamıştı. Sahip olduğu her şeye el konmuş, parası çalınmıştı. Rus tüccarın elinde avucunda hiçbir şey kalmamıştı, Hint fakirine dönmüştü. Bu yüzden Tatar arkadaşına gidip biraz borç para istedi.
“Bana teminat vermen gerek,” dedi Tatar.
“İyi ama sana kefil gösterebileceğim kimsem yok ki! Ama dur bir dakika. Kilisedeki haç var, işte onu teminat gösterebilirim sana!”
“Pekâlâ, dostum!” dedi Tatar. “Teminatına güveniyorum. Ha senin dinin, ha benim dinim, ikisi de aynı benim için.” Bu sözlerin ardından Rus tüccara elli bin ruble verdi. Rus, parayı alıp Tatar’a veda ettikten sonra farklı yerlerde ticaret yapmaya devam etti.
İki yılın sonunda, ödünç aldığı elli bin rubleyle tam yüz elli bin ruble kazanmıştı. Günün birinde gemisiyle Tuna Nehri’ne açılmış, mallarını bir yerden diğerine götürmek için ilerlerken birden bir fırtına çıktı. Az daha gemisi batacaktı. Sonra kilise haçını teminat göstererek arkadaşından borç para aldığını ama ödemediğini hatırladı. Hiç şüphesiz fırtınanın sebebi buydu! Böyle düşündükten kısa bir süre sonra fırtına dinmeye başladı. Tüccar bir fıçı aldı. Sonra elli bin ruble sayıp Tatar arkadaşına bir not yazarak parayla birlikte fıçıya koydu. Fıçıyı suya fırlattı ve içinden şöyle geçirdi: “Tatar’a teminat olarak haçı gösterdiğime göre, para mutlaka ona ulaşacaktır.”
Fıçı hemen denizin dibine battı. Herkes gibi siz de paranın kaybolduğunu sandınız, değil mi? Peki gerçekte ne oldu?
Şimdi, bizim Tatar’ın evinde bir Rus hizmetçi kız vardı. Bir gün su almak için nehir kenarına gitmişti. İşte o sırada suyun sürüklediği fıçı, kızın gözüne ilişti. Hizmetçi kız suya girip fıçıyı tutmaya çalıştı. Ama bir türlü başarılı olamadı! Elini her uzattığında fıçı geri çekiliyordu. Kız karaya döndüğünde ise fıçı arkasından geliyordu. Bir süre fıçıyı yakalamaya çalıştı; ama çabaları sonuçsuz kalınca, eve gidip olanları efendisine anlattı. Tatar tüccar, ilk başta kıza inanmadı ama sonunda nehre gidip fıçıyı bizzat kendisi görmek istedi. Suya vardığında kızın anlattıklarının doğruluğunu kendi gözleriyle görmüş oldu. Tatar, giysilerini çıkarıp suya girdi. Daha iki adım atmamıştı ki fıçı kendiliğinden ona yanaştı. Adam fıçıyı kavrayıp evine götürdü. İçini açıp bakınca parayı gördü. Paranın üzerinde ise bir not vardı. Notu çıkarıp okudu. Şunlar yazıyordu:
“Sevgili dostum! Can bahşeden haçı kefil göstererek senden borç aldığım elli bin rubleyi geri ödüyorum.”
Tatar, bu sözleri okuyunca can bahşeden haçın gücüne şaşırıp kaldı. Parayı dikkatlice sayıp eksik var mı diye baktı. Para tamdı.
Bu arada Rus tüccar, beş sene kadar ticaret yaptıktan sonra hatırı sayılır bir hazineyle evine döndü. Fıçının kaybolduğunu düşündüğü için borcunu ödemeyi, ilk görevi olarak görüyordu. Bu nedenle, Tatar tüccarın evine gidip borç aldığı miktarda parayı arkadaşına uzattı. İşte o zaman Tatar ona olanları anlattı, nehir kenarında bir fıçı bulduğunu söyleyip parayla notu gösterdi:
“Bu senin el yazın değil mi?”
“Evet, benim yazım,” diye cevap verdi diğeri.
Bu muhteşem olay herkesi şaşkına çevirmişti. Tatar dedi ki:
“Öyleyse, bana borcundan fazlasını ödedin, kardeşim. O parayı geri al, lütfen.”
Rus tüccar, Tanrı’ya şükranlarını sundu. Ertesi gün Tatar, bütün ev halkıyla birlikte vaftiz oldu. Vaftiz babası Rus tüccar, vaftiz annesi ise hizmetçi kızdı. Bundan sonra mutlu mesut yaşadılar, uzun bir ömür sürüp huzur içinde öldüler.
Skazkalarda 7 Rus köylüsünün karakteristik bir özelliği olan içki tutkusuna sık sık gönderme yapılır. Güçlü bir içki onun için bir dost, bir teselli ve hayatın kötülükleri arasında bir avuntu kaynağıdır. Sarhoşluk, utanılarak anılacak ya da korkulacak kötü bir huydan ziyade, sevinçle beklenen ya da geçmişin mutlu hatıralarına eşlik eden bir neşe kaynağıdır. Rus köylüsü için sarhoşluk, tıpkı uyku gibi kederin ilacıdır ve hizmetine çok daha kolayca başvurulan bir dosttur. Belli durumlarda sarhoş olmak, kiliseye ya da ölülerin anısına bir borç bilinir. Rus köylüsü, kimi zaman belli bir nedeni olmaksızın coşku verici içkilere karşı ani ve karşı konulmaz bir arzuyla dolar ve -koma aralıklarıyla beraber- günler, hatta haftalar süren bir içki nöbetine girer. Ardından günlük hayatına ve her zamanki ayıklığına sanki hiçbir şey olmamış gibi devam eder. Rus köylüsünün tüm bu fikir ve alışkanlıkları, çoğu zaman hikâyenin geri kalanıyla bağdaşmayan olaylara yol açarak halk masallarında yer bulur. Mesela çok yaygın bir hikâye vardır: bir kahramanın tutsaklıktan kurtardığı üç prensesin hikâyesi. Prensesler, daha sonra bu kahramanın elinden kaçırılırlar ve sıradan işçilerin üretmesi imkânsız bazı giysi ya da ayakkabılar getirilmedikçe evlenmeyi reddederler. İşte bu hikâyede talihsiz bir ayakkabıcıya, (kendisine ölçü verilmediği hâlde tam uyması ve değerli taşlarla süslenmesi istenen) söz konusu ayakkabıları ertesi güne kadar hazırlayamadığı takdirde asılacağı bildirilir. Ayakkabıcı hemen bir traktir, yani tavernaya gider ve acısını içerek unutmak ister. Bir süre sonra yalpalamaya başlar. “En iyisi eve giderken yanıma bir şişe içki alıp doğruca yatağa gireyim. Yarın sabah beni asmaya geldiklerinde şişenin yarısını kafaya dikerim. Böylece beni assalar bile hiç farkında olmam,” diye düşünür.
“Satın Alınan Hanım” adlı hikâyede güzel Prenses Anastasya, fidye ödeyerek onu kurtaran genç İvan’ı şu şekilde cesaretlendirir: Bir süredir işlediği nakışı bitirir ve İvan’dan işlemeyi pazara götürmesini ister. “Fakat biri satın alacak olursa, sakın parasını alma. Bunun yerine seni sarhoş etmeye yetecek kadar içki vermesini iste,” der. İvan, Prenses’in söylediğini yapar. Sonuç şudur: İvan, iyice sarhoş olana kadar içer ve meyhaneden ayrılırken ayağı takılıp çamurlu suya düşer. Etrafına toplanan kalabalık gence bakıp alaycı sözler söyler: “Ah, delikanlı! Artık kiliseye gidip evlenme zamanın gelmiş!”
“Öyle ya da böyle! Dilediğim takdirde güzel Anastasya, beni alnımdan öpecektir.”
“Öyle övünüp durma,” der zengin bir tüccar. “Suratına bile bakmaz o kız senin.” Aksini ispat ettiği takdirde İvan’a malını mülkünü vereceğini söyler, İvan da bu meydan okumayı kabul eder. Prenses, ortaya çıkıp delikanlıyı alnından öper. Sonra üzerini temizleyip onu eve götürür. Delikanlı, hâlâ sarhoş ve meteliksizdir.
Bazen köylülerden başkası da sarhoş olur. Bir kadının zekâsı sayesinde bütün bilmeceleri bilip hileleri tespit ettiği ve güçlükleri yendiği meşhur masalın bir versiyonu olan “Semilétka”da kadın başkahramanın bir voyvoda 8 tarafından eş olarak seçildiği anlatılır. Fakat kadın, voyvodalık meselelerine burnunu soktuğu takdirde babasının evine geri gönderilecek ama en çok değer verdiği eşyalarını yanında götürebilecektir. Nikâh kıyılır fakat günün birinde ödünç alınan kısrağın yavrusuyla ilgili bir dava, Voyvoda’nın önüne gelir. Yavru, kısrağın sahibine mi yoksa yavruladığı esnada yanında bulunduğu ve onu ödünç almış olan kişiye mi aittir? Voyvoda, ödünç alan adamın lehine karar verir ve hikâye şu şekilde sonlanır:
Semilétka bunu duyunca kendini tutamayıp kocasına haksız bir karar verdiğini söyler. Voyvoda sinirden küplere biner ve boşanmak ister. Akşam yemeğinden
7
Rus halk masalları (ç.n.)
8
Voyvoda: Slav dillerinde eski zamanlarda ordu kumandanı ve general, daha sonra ise prens veya vali anlamında kullanılmış bir kelime. (ç.n.)