Pollyanna. Элинор Портер
düşünmemişti. Yalnızlıktan hiç de şikâyetçi olmadığını, hatta tek başına yaşamaktan hoşlandığını her fırsatta söylüyordu. Yalnız, şimdi durum değişecekti…
Bayan Polly birdenbire asık bir yüzle yerinden kalktı. İyi yürekli bir insan olması ona kıvanç veriyordu. Yalnız, üzerine düşen görevin ne olduğunu anlamakla kalmamış, bunu yerine getirecek gücü de kendinde bulmuştu. İşte bu çok önemliydi.
Bunları düşünürken, içinden: “İyi, hoş ama, şu Pollyanna da ne gülünç bir ad ya!” diyordu.
BAHÇIVAN TOM BABA
Nancy, tavan arasındaki odayı süpürürken kıyıda köşede toz kalmasın diye büyük bir çaba gösteriyordu. Evet, hanımına çok bağlıydı, onun isteklerini kelimesi kelimesine yerine getirmeye bakardı ama, onun da bir insan olduğunu, zaman zaman kusurlar işleyebileceğini unutmamak gerekir. Kızcağız, ucu sivri temizleme sopasıyla yeri silerken bir yandan söyleniyor, sopayı hırsla itip kakarak hırsını ondan alıyordu.
“Ah, keşke bu odanın değil de şu kadının ruhunun köşelerindeki pislikleri kazıyıp temizleyebilseydim! Onun böyle bir temizliğe ne kadar ihtiyacı var! Zavallı yavrucağa kışın soba kurulmayan, şimdi de hamam gibi sıcak duran bu odayı vermek doğru mu ya? Koca evde başka boş oda mı yok? Böyle bir karar vermek de nerden aklına geldi? Ona göre çocukların hiç değeri yok!”
Nancy bunları düşünürken öfkeyle elindeki bezi öyle kuvvetli sıkmıştı ki parmakları acıdı. Öyleyken, gene de öncekinden daha öfkeli bir hâlde söylenmeye koyuldu: “Bence, değeri olmayan kimseler asıl bu gibi kadınlar!”
Nancy bunları söyledikten sonra bir süre sessiz sedasız işine devam etti. Yapılması gereken işleri tamamladıktan sonra boş odaya öfkeyle bir göz atarak gene kendi kendine söylendi:
“Neyse, bitti! Hiç değilse, benim payıma düşen iş bitti. Bu odada ne kir var ne de eşya. Evinden uzak, sevgiyle, özlemle dolu zavallı çocuğa da öyle uyuyor ki!”
Nancy söylene söylene dışarı çıktı. Öfkesinden ne yapacağını bilmiyordu. Kapıyı olanca gücüyle çekti, sonra hemen kendini toparlayıp korkuyla dudağını ısırdı.
“Eyvah!” dedi. Sonra hemen korkusunu yendi, inatla ayağını yere vurdu. “Duyarsa duysun!” diye mırıldandı. “İnşallah duymuştur.”
O gün öğleden sonra Nancy bahçeye çıktı. Yıllar yılı burada çalışıp yabani otları temizlemiş, çiçek tarhlarını kabartmış olan emektar bahçıvan Tom’u buldu. Gören var mı, yok mu diye son bir defa büyük eve bir göz attıktan sonra: “Bay Tom, Bay Tom!” diye söze başladı. “Küçük bir kızın Bayan Polly ile yaşamak üzere buraya geleceğinden haberiniz var mı?”
Yaşlı bahçıvan büyük bir güçle belini doğrulturken suratını buruşturdu: “Bir ne geliyor?” diye sordu.
“Bir küçük kız geliyor. Bayan Polly’nin yanında kalacak.”
Tom, öfkeyle kızın yüzüne baktı.
“Hanımla alay etmek cesaretini nereden buluyorsun? Güneşin batı yerine doğudan batacağını söylemek kadar gülünç bir şey bu. Bari bunu da söyle de alayın tam olsun!”
“Hayır, Bay Tom, alay etmiyorum. Kızın geleceğini bana hanımın kendisi söyledi. Yeğeniymiş. On bir yaşındaymış…”
Yaşlı adamın şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Bir ara düşündü. Sonra, gözlerinin bakışı yumuşadı.
“Belki de Bayan Jennie’nin küçük kızıdır bu. Evet, mutlaka odur. Aman, Nancy, bu ihtiyar hâlimde daha neler göreceğim!”
“Bayan Jennie kimdi, Bay Tom?”
Adamcağız heyecan içinde anlatmaya başladı:
“Bayan Jennie cennetten inmiş bir melekti. Ama hanımla bey onu ancak ailenin büyük kızı olarak görüyorlardı, gökten inme bir melek olduğunun farkında değillerdi. Yıllarca önce evlenip buralardan ayrıldığı zaman yirmi yaşındaydı. Zavallının en son doğan bebeğinden önceki çocuklarının hepsi ölmüş. Demek buraya gelecek olan kız o zavallı yavrucak.”
“On bir yaşındaymış.”
“Evet, öyle olmalı.”
Nancy başını çevirip omuzlarının üstünden bir kere daha eve baktıktan sonra öfkeyle: “Kızcağızı böyle bir odaya almak ne ayıp!” diye söylendi.
Bahçıvanın kaşları çatıldı, alnı kırıştı. Arası çok geçmeden yüzünde garip bir gülümseme belirdi.
“Bayan Polly evin içinde bir çocukla ne yapacak çok merak ediyorum.”
Nancy de bu sözleri bekliyormuş gibi, birden: “Ben asıl çocuğu merak ediyorum!” dedi. “Bayan Polly ile ne yapacak?”
Tom güldü.
“Galiba sen Bayan Polly’yi pek sevmiyorsun.”
“İlahi Bay Tom, sanki Bayan Polly’yi çok seven biri var mıdır?”
Bahçıvan gene garip bir tavırla güldü. Yeniden çalışmaya başlarken, alçak sesle:
“Anlaşılan sen Bayan Polly’nin aşk hikâyesini duymamışsın.”
“Aşk hikâyesi mi dediniz? Bayan Polly’nin mi? Bunu hiç kimse duymamıştır. Böyle bir şey duyan olmamıştır elbette.”
Tom başını salladı:
“Duyan oldu, oldu! Hem, sevgilisi bu şehirde oturuyor.”
“Peki, kim bu adam?”
Bahçıvanın yüzü eve doğru dönmüştü. Dimdik duran vücudunda, bulanık mavi gözlerinde yıllarca bu aileye severek, isteyerek hizmet etmiş olmanın verdiği gururla: “İşte onu açıklayamam.” dedi. “Böyle bir sırrı açıklamak bana hiç yakışmaz.”
Nancy gene ısrarla söylendi:
“Bayan Polly’yi seven varmış… Olacak şey mi bu!”
Bahçıvan üzgün üzgün başını salladı.
“Sen Bayan Polly’yi benim kadar iyi tanıyamazsın. O bir zamanlar gerçekten çok güzeldi. Hoş, istese şimdi de güzel olabilir ya.”
“Bayan Polly mi güzel olabilir?”
“Evet. O güzel saçlarını böyle sımsıkı toplayacak yerde eskisi gibi gevşetip kabartsa, süslü, çiçekli şapkalar, işlemeli beyaz elbiseler giyse bak gör herkes nasıl hayran olur! Nasıl güzelleşir! Hem, Bayan Polly yaşlı değil ki.”
Genç kız derin derin içini çekerken:
“Yaşlı değil mi? Öyleyse yaşlılığı vakitsiz benimsemiş desenize.”
“Evet. Sevgilisiyle darıldıktan sonra böyle oldu. O günden beri de sanki yemek yerine devedikeni yiyor. Sözleri, davranışları öylesine incitici, acı ki, insan böyle düşünmekten kendini alamıyor.”
“Çok doğru söylüyorsunuz, Bay Tom. Bir kimse ne kadar uğraşırsa uğraşsın onu memnun edemez. Evdekileri geçindirmek için çalışmak zorunda kalmasaydım, burada bir an bile durmazdım. Gene de günün birinde dayanamayıp patlayacağım. Bu benim için bir ayrılık fırtınası olacak!”
Yaşlı bahçıvan, genç kızın sözlerine karşı çıkmak istiyormuş gibi başını salladı:
“Biliyorum, yavrum. Önceleri ben de öyle düşünüyordum. Elbette… Ama hiç de doğru bir iş yapmış olmazsın, yavrucuğum. Sen benim sözümü dinle, sakın böyle bir şeye kalkışma.”
Yaşlı