Jo'nun Oğulları. Луиза Мэй Олкотт
görünümlü bir kadın geldi. Bahçeden bir tane çekirge alıp alamayacağını öğrenmek istiyor.” dedi.
“Ne istiyor?” diye haykırdı Bayan Jo, kalemini düşürüp mürekkep lekesi yaparak. O güne kadar yapılan en garip ricalar arasında herhâlde bu en tuhafıydı.
“Bir çekirge, hanımım. Sizin meşgul olduğunuzu söyledim ve ne istediğini sordum. O da bana ‘Ünlü birkaç kişinin arazilerinden aldığım çekirgeler var ve koleksiyonuma katmak için bir tane de Plumfield’dan istiyorum.’ dedi. Hiç böyle saçmalık duydunuz mu, hanımım?” diye sordu Mary. Sonra da karşılaştığı bu rica karşısında tekrar kıkırdamaya başladı.
“Ona hepsini almakta serbest olduğunu söyle. Onlardan kurtulursam ne âlâ, sürekli yüzüme doğru zıplamaları yetmiyormuş gibi bir de elbiseme takılıyorlar.” diyerek kahkaha attı Bayan Jo.
Mary gözden kayboldu ancak bir dakika sonra neşeden nutku tutulmuş bir hâlde geri döndü.
“Size çok minnettar olduğunu söylüyor, hanımım ve ayrıca sizden eski bir gecelik ya da bir çift uzun çorap istiyor. Yaptığı bir halıya ekleyecekmiş. Emerson’dan bir yelek, Bay Holmes’tan pantolon ve Bayan Stowe’dan da bir elbise aldığını söylüyor. Bu kadın deli olmalı!”
“O eski kırmızı şalımı veriver ona, ben de daha sonra onun o muhteşem halısıyla bütün ünlülerin arasında harika bir şov yapacağım. Evet, bunların hepsi kafayı sıyırmış, hepsi aslan avcısı. Gerçi bu kadın zararsız bir deliye benziyor, ne de olsa zamanımı ziyan etmiyor hatta eğlenceli geçmesini bile sağlıyor!” dedi Bayan Jo pencereden göz attıktan sonra işlerine dönerek. Aşağıda kızıla çalan siyah renkli bir kıyafet giymiş uzun boylu, zayıf bir kadın vardı. İstediği canlı böceği yakalamak için çılgınca oradan oraya çimlerin üzerinde atlıyordu.
Hava kararmaya başlayana kadar bir daha rahatsız edilmedi ama bir süre sonra Mary, kafasını kapıdan uzatarak bir beyefendinin Bayan Bhaer’i görmek istediğini ve hayırı cevap olarak kabul etmeyeceğini söyledi.
“Kabul etmek zorunda. Asla aşağı inmeyeceğim. Günüm çok zorlu geçti ve bir daha rahatsız edilmek istemiyorum.” diye cevap verdi yılgın yazar, yazdığı bölümün büyük finalin ortasındayken ara vermek zorunda bırakılarak.
“Ben de ona öyle söyledim hanımım ama son derece yüzsüzce dosdoğru içeri yürüdü. Sanırım o da diğer delilerden biri ama söylemeliyim ki ondan çok korktum, çok iri yarı ve koyu tenli, son derece de serinkanlı, gerçi yakışıklı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.” diye ekledi Mary kurnazca sırıtarak. Yabancının yüzsüz davranışlarına rağmen belli ki Mary’nin gözüne girmeyi başarmıştı.
“Bütün günüm rezil oldu ve bu son yarım saatimi, bölümümü bitirmekle geçireceğim. Ona gitmesini söyle ve asla aşağı inmeyeceğim.” diye öfkeyle bağırdı Bayan Jo.
Mary aşağı indi, elinde olmadan Bayan Jo dinlemeye başladı, ev sahibesi başlarda bazı mırıldanmaları, sonra da Mary’nin büyük bir çığlık attığını duydu. Bayan Jo, gazetecilerin neler yapabileceklerini hatırlayarak ve ayrıca hizmetçisinin, hem güzel hem de korkak olduğunu düşünerek, hemen kalemini bir kenara fırlattı ve hizmetçisini kurtarmak amacıyla aşağı koştu. En haşmetli havasına bürünerek merdivenlerden indi ve duraksayarak, eşkıya kılıklı davetsiz misafirin büyük bir kuvvet harcayarak merdivenlerden çıkmaya çalıştığını ve Mary’nin de cesurca karşı savunmaya geçtiğini gördü, sonra da büyük hayranlık uyandıran o ses tonuyla gürledi.
“Geri çevirmeme rağmen, hâlâ burada kalmakta ısrar eden bu kişi kimdir?”
“Onu tanımadığınıza eminim, hanımım. Adını vermiyor ve onunla görüşmeyi kabul etmezseniz sonradan çok pişman olacağınızı söylüyor.” diye cevap verdi Mary, kızgın ve al al olmuş yanaklarıyla nöbet yerinden geri çekilerek.
“Pişman olmaz mısın?” diye sordu yabancı, o simsiyah gözlerinin içi gülüyordu yukarı baktığında, çok uzun bir sakalın arasında dişleri parlıyor ve öfkeli kadına cesaretle yaklaşırken iki elini de ona doğru uzatıyordu.
Bayan Jo, onu delici bakışlarla inceledi, ne de olsa bu ses ona çok tanıdık geliyordu; sonra da Mary’nin şaşkınlığı karşısında her iki kolunu bu eşkıya kılıklı adamın boynuna sardı ve neşeyle çığlık attı. “Sevgili oğlum, sen nereden çıktın?”
“Kaliforniya’dan ve özellikle seni görmek için geldim Bhaer anne. Şimdi beni buradan gönderseydin pişman olmaz mıydın?” diye cevap verdi Dan, çok içten bir öpücükle.
“Son bir yıldır sen benim burnumda tüterken seni evimden attırabileceğimi hiç düşünemiyorum bile!” diyerek kahkahalar attı Bayan Jo. Yaptığı şakadan fazlasıyla memnundu ve yuvasına dönen gezginle rahatça konuşabilmek için merdivenlerden indi.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
DAN
Bayan Jo, Dan’de Kızılderili kanı olduğunu sık sık düşünürdü, sadece yaban ve gezginci bir hayata âşık olduğundan değil, onun dış görünüşü de bunun bir kanıtıydı ve büyüdükçe bu huyu göze çarpan bir özelliği hâline gelmişti. Yirmi beşindeydi, çok uzun boyluydu, kuvvetli bacaklara, ince ve koyu tenli bir yüze sahipti. Dikkat çeken bakışlarıyla tüm duyularının zinde olduğu havasını veriyordu. Tavırları biraz kabaydı, enerji doluydu, hızlı konuşur çabuk sinirlenirdi, gözleri alev topu gibiydi ve sanki birine karşı gardını almak istercesine her zaman dikkatle etrafına bakınırdı. Genel olarak dinç ve taptaze bir havası vardı ve onun macera dolu hayatının tehlikelerini ve mutluluklarını yakından bilen insanlara bu çok büyüleyici geliyordu. “Bhaer anne” ile oturup sohbet ederken Dan, göz kamaştıracak kadar iyi görünüyordu. Güçlü koyu tenli elini, Bayan Jo’nun elinin üzerine koymuş, şefkat dolu ses tonuyla onunla konuşmasını sürdürüyordu.
“Eski dostları unutmak mı! Şimdiye kadar tek bildiğim yuvamı nasıl unutabilirim? Hatta yaşadığım bir dizi şanslı olayı anlatmak için öyle alelacele buraya geldim ki kendime çekidüzen vermek için uğraşmadım bile, hem de hiç olmadığım kadar vahşi bir bufaloya benzeteceğinizi bile bile!” Sonra da taranmamış siyah saçlarını sallayarak, sakallarını çekiştirerek öyle bir kahkaha attı ki bütün odayı çınlattı.
“Benim hoşuma gitti, her zaman haydutlara karşı bir zaafım olmuştur. Ve sen de tıpkı onlardan birine benziyorsun. Aramıza yeni katılan Mary, senin bakışlarından ve tavırlarından çok korkmuştu. Josie seni bilmez bile ama o koca sakalın ve dalgalanan yelene rağmen Ted, hemen Danny’sini tanır. Herkes pek yakında seni karşılamak için buraya gelecektir, o yüzden onlar doluşmadan bana kendinden biraz daha söz et. Ah, Dan, bir tanem, buraya en son neredeyse iki yıl önce gelmiştin! Her şey yolunda mı peki?” diye sordu Bayan Jo, bir taraftan Kaliforniya’daki hayatını bir taraftan da ufak bir yatırımdan beklenmedik bir kâr elde ettiğini anaç bir ilgiyle dinliyordu.
“Hem de üstün başarıyla! Biliyorsun, paranın benim için pek önemi yok. Kendi masraflarımı karşılayacak cüzi bir miktar benim için yeterli. Yani hayatıma devam ettikçe elime bir şeyler geçsin yeter, bir anda çok fazla para kazanıp onun derdiyle uğraşmak istemiyorum. Eğlenceli olan, oradan zaman zaman elime paranın geçmesi ve benim de istediğim gibi onu savurabilmem. İşte bu hoşuma gidiyor. Onları biriktirmenin hiç anlamı yok, yaşlanacak ve ona ihtiyacım olacak kadar yaşamayacağımı biliyorum. Benim gibi tipler böyle işte.” dedi Dan, elde ettiği o ufak servetin içini daralttığı izlenimini verdi.
“Ama evlenip bir yere yerleşirsen, ki böyle olmasını ümit ediyorum, o zaman başlangıçta biraz paraya ihtiyacın olacak, oğlum. Bu nedenle hesabını bil ve yatırım yap, hemen