Muhteşem Ressam. James Arthur Anderson
bireyi yükseklere de taşıyabilir, ayaklar altına da serebilir. Her durumda, bir insan kendi ideallerine ulaştığında, dünyadaki en büyük mutluluğa, ulaşabileceği en kısa yoldan ulaşmış olur,” derdim.
Bu söylediklerimden de açıkça anlaşılabileceği gibi, mutluluğun heyecanı bir ideale ulaşmaktan gelir. Bir ideale sahip olmak içinse hayal gücü gerekir. Bu durumda, güçlü bir hayal gücüne sahip olmak, büyük bir mutluluk için şarttır.
Gerçek sanat, artistik bir ideali ifade etmeye çalışmaktır. Her resmin doğasındaki ideal, sanatçısının nasıl biri olduğuna bağlıdır. Öte yandan, sanatçı kendinden önce var olan mutlak gerçekliği tamamen terk edip idealini çizmeye kendini adamadıkça, bu sanatçının bir kameradan farkı yoktur.
Bir resim bir idealin form, ritim, ahenk ve renklerle ifade edilme denemesidir. İnsanların doğası birbirinden farklı olduğu için de Maccaccio, Botticelli, Velasquez, Rembrandt, Monet ve Césanne gibi birçok farklı idealler ortaya çıkmıştır. Kişinin bireysel zevkleri onu bu ressamlardan birine diğerlerinden daha fazla çekebilir, fakat tüm güçlü insanların artistik ideali ifade edişi sanata dahildir ve her zaman ilgi çekici olmalıdır.
Heykeltıraşlıkta ifade yöntemi basit ve açıktır. Heykeltıraşlıkta sanatçı, katı bir maddeyi şekillendirir ve bu formla rahatlıkla çalışmalıdır. Dolayısıyla Donatello Floransa’da heykeltıraşlık yaptığı zaman, Rönesans heykelciliği çoktan Rodin’in22 sanatı kadar gelişmişti.
Öte yandan, pigmentleri düz bir yüzeye uygulama yoluyla gerçekleştirilen resim sanatına gelince, ifade yöntemi tartışmalı bir hal alır. Sanatçı, tuvalini bir pencere gibi görerek resmini gerçek hayatın bir yansıması gibi mi çizmeli yoksa tuvalini gerçekliğin yeterli seviyede bir önerisini sunabilecek şekilde zarafetle akan çizgiler ve ahenkle birbirine karışan tatlı renklerle süslenmesi gereken düz bir yüzey olarak mı görmelidir? Başka bir deyişle resim, bir pencerenin tuvale yansıyan gölgesi mi olmalı yoksa artistik duyguları uyandıracak bir çizimle süslü düz bir yüzey olarak mı kalmalı?
1474 senesinde Rönesans hareketi, güzelliğin tamamen bir pencereden görüldüğü veya bir aynaya yansıdığı haliyle ifade edilmesine dayalıydı. Perspektif konusunda çoktan uzmanlık gelişmişti; Pollaiuolo ve Verrocchio anatominin yapısını oluşturmuştu ve Verrocchio köşe taşını yanılsamaya yerleştiren o incelikli atmosferik perspektif bilimini çalışmaya başlamıştı bile. Bu ilerleme hareketlerine rağmen, Boticelli gibi akıcı ritmin bozulmaması uğruna anatomi ve perspektifi silip kenara atan tutucular ya da Paolo Ucello gibi inançları modern kübistlerin inançlarından pek de farklı olmayanlar da vardı.
Dünyanın en sıradışı ve önde gelen sanatçıları Verrocchio’nun atölyesinde toplanmıştı. Rahat bir sandalyede saygıdeğer beyaz sakalı ve onurlu duruşuyla Paolo Ucello oturuyordu. Onun yanında, yirmi iki yaşına basmış ve Ressamlar Loncası’nın gerçek bir üyesi haline gelmiş Leonardo da Vinci ayakta duruyordu. Küçük dolabın önünde Andrea Verrocchio bir tepsi ikramlık şarabı, hamur işini ve yeni ayıklanmış fındığı servise hazırlıyordu. Geceleri hâlâ soğuk olduğundan atölyede yanmakta olan fırının yanında oturan Sandro Botticelli ise ilk kez başarıyla çizmiş olduğu Aziz Sebastian tablosunu düşünerek kendisiyle gurur duyuyordu.
Elli senedir, hayatın tuval üzerindeki ifadesini yakalamaya ve bu duyguları resmine yansıtmaya çalışan yaşlı Paolo Ucello konuşmaya başladı:
“Donatello bana sık sık derdi ki ‘Ah, Paolo! Perspektife olan tutkun, gölge için gerekli olanı unutmana sebep oluyor!’ Öte yandan, sevgili dostum Donatello bir ressam değil, heykeltıraştı ve dolayısıyla perspektif konusunda hiç sıkıntı yaşamıyordu.”
Andrea Verrocchio, önündeki tepsiyi bırakarak ressama doğru döndü. Tüm Toskanalı sanatçılar gibi Andrea da tartışmalara bayılıyordu. “Ah!” dedi. “Öyleyse biz heykeltıraşlar perspektifle ilgili hiç sıkıntı yaşamıyoruz demektir. Bunu duymak ne güzel, ah ne güzel!”
“Söylediklerim doğru,” diye karşılık verdi Paolo.
“Dediğin gibi, gerçekten de doğru! In vino veritas!23 Şişe ne kadar derinse gerçek o kadar büyüktür. Hep beraber gerçeği tamamen çözelim!” Bu şekilde içecek tepsisini masaya getirdi ve Paolo’ya bir bardak dolusu Chianti ikram etti.
Yaşlı ressam bir süre sadece önlerindeki problemi düşünerek şarabını yudumladı. Ardından Andrea’ya sertçe bakarak konuşmaya başladı: “Bas rölyeflerinin arka planlarını binalara veya geniş bir manzaraya benzeyecek şekilde yontmanın dışında, ki o zaman da perspektifinizdeki çizgiler asla gerçeğe yakın bile olmuyor, siz heykeltıraşların hiçbir perspektifi yok!”
“Hah!” diye somurtkanca karşılık verdi Andrea fakat gözlerinde gizli bir pırıltı vardı. “Yani biz heykeltıraşlar perspektiften hiç anlamıyoruz, öyle mi?”
Bir atölye harbinde, söylenene sertçe karşı çıkmak yerine, düşman, pusuya düşürülüp yok edilinceye kadar yavaş ve dikkatli şekilde kandırılıp karşı tarafa çekilirdi. Bu yüzden Andrea, bardaklara şarap doldurdu ve konuklarına hamur işi ve fındıkları ikram etti.
“Ustam,” dedi geçmişte yaşlı ressamdan bir şeyler öğrenmiş olan ve her zaman ustasının sanatsal bilgisine karşı güçlü bir saygı duyan Sandro Botticelli. “Bir heykeltıraş bas rölyefinin arka planını manzaraya benzer şekilde yonttuğunda perspektif çizgilerinin gerçek görünmediğini söylüyorsunuz. Bu hatayı ben de fark ettiğim için iddianızı sorgulamıyorum fakat gerçeğin tamamen eksik olduğunu neye dayanarak söylediğinizi bilmek isterim.”
“Çok basit!” diye cevap verdi Paolo. “Heykel haline getirilmiş bir panelde öndeki figürler öyle bir rölyefle işlenir ki elinizle dokununca figürün tüm organlarını hissedebilirsiniz. Uzaktaki manzarada rölyef çok az olsa da parmaklarınızı üzerine koyduğunuz anda rölyefi hissedebilirsiniz. Nihayetinde ön plandaki figürlerin ya da arka plandaki manzaranın modellemesini test etmek için tek yapmanız gerekenin elinizi uzatmak olduğunu bilirsiniz, bu durum da bas rölyefteki perspektifin gerçek bir uzaklık algısı oluşturamadığını gösterir.”
“Bas rölyefte perspektif konusunu bütünüyle çürüttüğünü ve bu şekilde ilk iddianı kanıtladığını kabul ediyorum,” dedi Andrea, Paolo’yu pusuya çekebilmek için stratejik bir geri adım atarak. “Şimdi ikinci iddianı kanıtlamanı bekliyorum; heykeltıraşlıkta hiç perspektif algısı olmadığı yönündeki iddianı.”
İkiliyi izleyen genç sanatçılar Paolo’nun teorileriyle öyle ilgiliydiler ki Andrea’nın araya girip bu söylediklerini duymadılar bile.
“Messer Paolo,” diye atıldı Leonardo, “söylediğiniz çok mantıklı! Bas rölyefte perspektif çizgileri hiç gerçekçi görünmüyor. Öte yandan, bir resimde perspektif çizgileri resimden çıkıp kilometrelerce uzanıyormuş gibi görünebiliyor!”
“Ah,” diye karşılık verdi Paolo. “İşte burada bir tehlike yatar, zanaatiniz için çok büyük bir tehlike hem de!”
“Zanaatimiz için bir tehlike mi?” diye sorguladı Leonardo kuşkuyla.
“Sevgili dostum Brunellesco bir bina tasarladığı zaman,” dedi Paolo, her kelimesini parmağını sallayıp vurgulayarak, “duvarların katı ve güçlü olmasını istedi. Pencere olmasını istediği yere ise pencere koydu. Söylemek istediğimi anlıyor musun?”
“Evet,” diye yanıtladı Leonardo.
“Sonra genç ressamlardan biri gelip dostum Brunellesco’nun binasının üzerine bir duvar resmi boyadı.
22
Auguste Rodin, Frnasız heykeltıraş ve ressam. (ç.n.)
23
Latince bir deyiş. “Şarap içince dil çözülür, sırlar dökülür,” anlamında kullanılır. (ç.n.)