Kahramanların Görevi . Морган Райс
için dua edenlerin hangileri olduğunu çok iyi biliyordu. Thor, korkudan titreyen bu oğlanların iyi birer asker olamayacaklarından emindi.
Thor bunun adil olmadığını düşünüyordu. Çünkü ona göre, en az onlar kadar seçilmeye hakkı vardı. Ağabeylerinin ondan daha büyük, iri ve güçlü olması, oraya çıkıp da, seçilemeyeceği anlamına gelmemeliydi. Babasına karşı içi büyük bir öfkeyle doldu.
Ağabeylerine doğru yaklaşan asker, tam önlerinde durdu. Onları baştan aşağı inceleyen adam, etkilenmiş gibiydi. İçlerinden birinin kılıcının kınını tutarak, sıkılığını görmek için yerinden çekti.
Ardından suratında sırıtan bir ifade belirdi.
Drake’e “Henüz kılıcını hiçbir savaşta kullanmadın, değil mi?” diye sordu.
Thor hayatında ilk defa Drake’in endişelendiğini gördü.
Yutkunan Drake, “Hayır, komutanım. Ancak onunla çok fazla idman yaptım ve umuyorum ki-”
“İdmanmış!”
Kahkahayı basan asker, dönüp de diğer askerlere bakınca, onlar da Drake’e gülmeye başladılar.
Utançtan suratı kızaran Drake’in bu görüntüsü, Thor’u şaşırtmıştı. Çünkü genelde başkalarını utandıran kişi, Drake’in kendisi olurdu.
“O zaman unutturma da düşmanlarına senden korkmaları gerektiğini söyleyeyim. Hani idmanlarda çok iyiymişsin ya!”
Askerlerden oluşan güruh tekrar kahkahalara boğuldu.
Ardından diğer kardeşlere dönen asker, kirli sakalını kaşıyarak, “Bu üçü de aynı malzemeden” dedi. “Bu işimize yarayabilir. Cüsse olarak uygunsunuz. Gerçi deneyiminiz yok ama, neyse. Elemeleri geçebilmek istiyorsanız, daha çok çalışmanız gerekecek.”
Bir an durdu.
“Sizi koyabilecek bir yer buluruz sanırım.”
Kafasıyla yük arabalarından birini işaret etti.
“Çabuk olun. Ben fikrimi değiştirmeden hemen binin.”
Büyük bir sevinçle yerlerinden fırlayan üç kardeş, hızla arabaya doğru ilerlediler. Babasının yaşadığı sevinç, Thor’un gözünden kaçmamıştı.
Ancak onların böyle ayrıldığını görmek, babasını gene hüzünlendirmişti.
Asker bir sonraki eve doğru ilerlemeye başlamıştı ki, Thor daha fazla dayanamadı ve “Efendim!” diye bağırdı.
Öfkeyle ona dönen babası bile artık umurunda değildi.
İlerleyişini kesen asker, yavaşça ona doğru döndü.
Kendinden emin bir tavırla ileri doğru bir adım atan Thor, aslında heyecandan bayılacak gibiydi.
“Beni incelemediniz, efendim” dedi.
Şaşıran asker, bunun bir şaka olup olmadığını anlamak ister gibi Thor’a baktı.
“Öyle mi yapmışım?” diye sorduktan sonra, kahkahalara boğuldu.
Fakat Thor ne onun ne de adamlarının kahkahalarına aldırmıyordu. Bu onun tek fırsatıydı. Ya şimdi, ya hiç.
“Ben de Lejyon’a katılmak istiyorum!” dedi askere.
Adam, Thor’a doğru ilerlemeye başladı.
“İstediğin bu mu?”
Eğleniyormuş gibi bir havası vardı.
“On dördüncü yaşına girdin mi bari?”
“Girdim, efendim. Yaklaşık iki hafta önce.”
“İki hafta önceymiş!”
Avazı çıktığınca bir kahkaha atan askere, yanındaki diğer askerlerde katıldı.
“O zaman seni gören düşmanlarımızın kaçacak yer arayacaklarından
hiçbir şüphem yok.”
Thor’un gururu kırılmıştı. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Bu işin peşini bırakamazdı. Asker tam ondan uzaklaşmaya başlamıştı ki, ileriye fırlayan Thor, bağırdı, “Efendim! Büyük bir hata yapıyorsunuz!”
Askerin tekrar Thor’a döndüğünü gören kalabalık, nefeslerini tuttu.
Askerin bakışları sertleşmişti.
Thor’un omuzundan çekiştiren babası, “Salak çocuk, içeri gir!” diye bağırdı.
“Girmeyeceğim!” diyen bağıran Thor, babasının elinden kurtuldu.
Askerin Thor’a yaklaştığını gören babası, geriye çekildi.
Asker öfkeyle, “Bir Gümüş’e hakaret etmenin cezasının ne olduğunu biliyor musun?” dedi.
Thor artık bu işin geri dönüşünün olmadığını biliyordu.
“Lütfen onu affedin, efendim” dedi babası. “O henüz çok genç ve-”
“Seninle konuşan yok” diyen askerin Thor’un babasına attığı bakış, adamı geri çekilmeye zorladı.
Ardından tekrar Thor’a dönen asker, “Bana cevap ver.” dedi.
Yutkunan Thor’un nutku tutulmuştu. İşler hiç de kafasında planladığı gibi gitmiyordu.
Başını önüne eğmiş olan Thor, hafızasını yokladıktan sonra, “Gümüşler’e hakaret etmenin, Kral’ın kendisine hakaret etmekten hiçbir farkı yoktur.” diye cevapladı.
“Evet” dedi asker. “Bu, istersem şu an sana kırk kırbaç cezası verebilirim demek oluyor.”
Thor, “Hakaret etmek istememiştim, efendim. Tek istediğim seçilebilmek. Lütfen. Hayatım boyunca bunun hayaliyle yaşadım. Rica ediyorum. İzin verirde katılayım.” diye karşılık verdi.
Askerin suratındaki sert ifade biraz yumuşadı. Bir süre Thor’a baktıktan sonra, başını salladı.
“Henüz gençsin, evlat. Cesursun, ama hazır değilsin. Sütten kesildiğin zaman tekrar görüşürüz.”
Bunu dedikten sonra diğer oğlanlara hiç bakmadan atına doğru ilerledi ve hızla hayvanın üstüne çıktı.
Yıkılmış haldeki Thor, köyden ayrılmak için harekete geçen kafilenin ardından bakakaldı. Gelmeleriyle gitmeleri bir olmuştu.
Thor’un gördüğü son şey, yük arabasının arkasında oturan kardeşlerinin, onunla dalga geçen suratlarıydı. Onlar buradan uzağa, daha iyi bir hayata doğru gözlerinin önünde yol alıyorlardı.
Sanki Thor’un içinde bir şeyler ölmüş gibiydi.
Demin yaşananların heyecanını dinince, köy halkı birer birer evlerine dönmeye başladı.
Thor’u omuzlarından yakalayan babası, “Yaptığının ne kadar salakça olduğunun farkında mısın, şapşal çocuk?” diye öfkeyle bağırdı. “Senin yüzünden ağabeylerinin de seçilemeyebilirlerdi!”
Babasının ellerini sertçe iten Thor’a adamın verdiği karşılık, elinin tersiyle vurmak oldu.
Canı yanan Thor, öfkeyle babasına baktı. Ömründe ilk defa babasına karşılık vermek istiyordu ama, zor da olsa kendini tuttu.
“Git ve koyunlarımı geri getir. Derhal! Ve geri döndüğün zaman, benden yemek falan bekleme. Bu gece hiçbir şey yemeyecek ve yaptığın hatayı düşüneceksin.”
“Belki de hiç gelmem olur biter!” diye bağıran Thor, öfkeyle oradan ayrılarak, evinden bir an önce uzaklaşmak için tepeye doğru yöneldi.
Bazı