Kahramanların Görevi . Морган Райс

Kahramanların Görevi  - Морган Райс


Скачать книгу
Tabii eğer dönerlerse ve babası da izin verirse. Ömrünün geri kalanını babasıyla o evde tek başına geçirecekti. Babasının bunu burnundan getireceğine dair hiçbir şüphesi yoktu. O, babasının uşaklığını yaparken yıllar geçecek ve kardeşleri zafer, şöhret gibi şeylerin peşinden koşarken, Thor babası gibi önemsiz ve sıradan bir hayata sahip olacaktı. İnsanların onu böyle küçük düşürmüş olmasına tahammül edemiyordu. Onu bekleyen hayat bu olmamalıydı. Bundan emindi.

      Thor bu gidişata bir çözüm bulabilmek için saatlerdir kafa patlatıyordu. Ancak acı da olsa, yapamayacağı bir şey olduğunu kabul etmek üzereydi. Hayatın ona dağıttığı kartlara isyan edemezdi.

      Bu şekilde saatlerce oturduktan sonra, umutsuz bir şekilde yerinden doğrulan Thor, çok iyi bildiği bu tepelerde tekrar dolaşmaya ve sürekli daha yükseğe doğru çıkmaya başladı. En sonunda ise kaçınılmaz olarak en yüksek noktaya, yani sürünün olduğu yere geri dönmüştü. O tepeye tırmandıkça, güneşlerden ilki batmaya başlamıştı. En tepe noktasına ulaşmış ikinci güneş ise havaya yeşilimsi bir ton katıyordu. Acelesi olmayan Thor, deri sapı eskimiş sapanını çıkardı. Kalçasının üzerinde duran, içi, her biri diğerinden daha pürüzsüz taşlarla dolu küçük çuvalına uzandı. Bunları bazen kuşlara, bazen sürüngenlere fırlatırdı. Zaman içinde alışkanlık haline getirdiği şeylerden biriydi bu da. İlk başlarda attığı her şeyi ıskaladığı halde, bir gün hareket halindeki bir hedefi vurduğundan beri bir daha asla ıskalamamıştı. Artık Thor’un bir parçası haline gelen taş fırlatma eylemi, aynı zamanda öfkesini boşaltmak için kullandığı bir yoldu da. Ağabeyleri kılıçlarıyla bir odunu baştan aşağı yarabilirlerdi, ancak onun yaptığı gibi gökteki bir kuşu vurabilmelerine imkan yoktu.

      Kafası pek yerinde olmayan Thor, çuvalından çıkardığı taşlardan birini sapana yerleştirerek, sanki karşısında babası varmış gibi tüm gücüyle fırlatıverdi. Hızla fırlayan taş, uzaktaki ağaçlardan birinin dalını yerinden düşürdü. Hareket halindeki hayvanları öldürebildiğini fark ettikten sonra bunu bir daha yapmamaya karar vermişti, çünkü hiçbir hayvanın canını bu şekilde yakmak istemiyordu. O yüzden artık tek hedefi ağaç dallarıydı. Ancak önceleri sürüsünün peşine takılan tilkiler, bu duruma bir istisnaydı. Onlar da zaman içinde Thor’un koyunlarına bulaşmamayı öğrenmişler ve bu da çocuğun sürüsünü, köydeki en güvenli sürü haline getirmişti.

      Ağabeylerini ve şu an nerede olabileceklerini düşünen Thor, öfkelendi. Bir gün içinde Kraliyet Sarayı’na varırlardı. Onları sarayın girişinde karşılayan şık giyimli insanları ve onurlarına yapılacak töreni kafasında canlandırabiliyordu. Gümüşler ve diğer savaşçılar da onları selamlamak için orada olacaklardı. Ağabeylerine Lejyon’un kışlasında kalacakları bir yer temin edilecek, Kral’ın özel arazisinde en iyi silahlarla eğitimlerine başlayacaklardı. Ünlü bir şövalyenin yanında silahtarlık görevine atanacaklardı. Sonra bir gün onlarda şövalyelik unvanını alacak ve şahıslarına özel atlarına binip, onlar için özel olarak dövülmüş kılıçlarını kuşandıktan sonra, kendi silahtarlarına emirler yağdıracaklardı. Tüm festivallerin ve Kral’ın yemek masasının ayrılmaz bir parçası haline geleceklerdi. Bu büyülü yaşam şansı, Thor’un parmaklarının arasından kayıp gitmişti.

      Kendini tükenmiş hisseden Thor, tüm bu düşünceleri kafasından uzaklaştırmaya çalışıyor, fakat bunu başaramıyordu. Kafasının derinliklerindeki bir ses, ona haykırıyordu. Pes etmemesi gerektiğini, onu, bundan daha önemli bir yazgının beklediğini söylüyordu. Gerçi Thor bunun ne olduğunu bilmese bile, en azından bu köyde olmadığını biliyordu. Her zaman kendini diğerlerinden daha farklı hissetmişti. Hatta belki biraz daha özel biriymiş gibi. Diğer insanlar onu anlayamıyor ve üstüne üstlük bir de küçümsüyorlardı.

      Tepenin en üstüne çıkan Thor, sürüsünü gördü. İyi eğitilmiş olan bu hayvanlar halen bir arada duruyor ve kayda değer ne kadar ot varsa çiğniyorlardı. Hayvanların arkasına çizdiği kırmızı işaretlere bakarak, onları sayan Thor, dehşete düştü. Çünkü içlerinden biri eksikti.

      Tekrar ve tekrar saydı. Sahiden de birinin kaybolmuş olduğuna halen inanamıyordu.

      Daha önce tek bir koyun dahi kaybetmemiş olan Thor, babasının bunu affetmeyeceğini biliyordu. Fakat onu asıl endişelendiren şey, koyunlardan birinin tek başına, vahşi hayvanların arasında kalmış olabileceği düşüncesiydi. Masum bir şeyin acı çektiğini görmek kadar tahammül edemediği bir şey yoktu.

      Tepenin kenarına ulaşan Thor, buradan etrafı incelemeye başladı. Kırmızı lekeli hayvanı, uzaktaki tepelerden birinde tespit etti. Bu sürünün asisi buydu demek ki. Hayvan sadece kaçmakla kalmamış, üstüne üstlük birde batıya, Kara Orman’a doğru gitmişti.

      Bunu gören Thor, yutkundu. Çünkü Kara Orman’a sadece koyunların değil, insanların da girmesi yasaktı. Köyün sınırları dışında kalan bu yere girilmemesi gerektiğini Thor, neredeyse yürümeye başladığı günden beri biliyordu. Bu yüzden daha önce oraya adımını dahi atmamıştı. Efsanelere göre oraya giren kişiyi kesin bir ölüm bekliyordu. İçerisinin, tekinsiz görünümlü ağaçlar ve vahşi hayvanlarla kaynadığı söylenirdi.

      Kararan gökyüzünü bakan Thor, ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Koyununu öylece bırakıp, gidemezdi. Eğer hızlı davranırsa, onu zamanında alıp, geri dönebileceğini düşündü.

      Thor son bir kez sürüsüne baktıktan sonra, gökyüzünde toplanmaya başlayan bulutların altında batıya, yani Karanlık Orman’a doğru hızla koşmaya başladı.

      Kendini bitkin hissetse de, bacakları dayanıyordu. Zaten istese bile artık geri dönemeyeceğinin farkındaydı.

      Yaptığı bu işin, bir kabusun içine doğru koşmaktan hiçbir farkı olmadığını biliyordu.

*

      Hızını hiç kesmeden tepeleri aşan Thor, Karanlık Orman’ın sınırına kadar vardı. Koyuna ait izler, ağaçların başladığı noktada kesiliyordu. Thor ayaklarının altında kalan yaprakları ezerek, bu ürkütücü ormanın içine doğru ilk adımlarını attı.

      Ormana girer girmez etrafını saran çam ağaçları, gökyüzünü kararttı. Burası, dışarıya göre epey soğuktu. Daha ormanın girişinde olmasına rağmen bir esinti hissetmeye başlamıştı. Fakat bu esintinin kaynağı tek başına karanlık veya soğuğun kendisi değil, şu an adını koyamadığı başka bir şey gibiydi sanki. Thor, bir şeylerin onu izliyor olduğunu düşündü.

      Thor gövdeleri kendisinden bile iri olan tarihi ağaçların, rüzgarda sallanan ve çatırdayan dallarını izliyordu. Ormanın elli metre kadar içine girmişti ki, ne tür bir hayvana ait olduğunu bilmediği sesler duymaya başladı. Dönüp arkasına baktığı zaman, ormana giriş yaptığı yeri zar zor görebildi. Biraz daha ilerlerse buradan asla çıkamayacağını düşünen Thor, tereddüt etti.

      Karanlık Orman her zaman köyünün ve düşüncelerinin dışındaki gizemli bir yer olarak kalmıştı. Şimdiye kadar koyunlarından birini bu ormanda kaybeden hiçbir çoban, onun peşinden gitmeye cesaret edememişti. Hatta babası bile. Bu ormanla ilgili efsaneler hem korkutucu hem de akılda kalıcıydı.

      Ancak bugünü Thor için farklı kılan o şey her ne ise bu efsaneleri umursamamasına ve tüm tedbirleri elden bırakmasına neden oluyordu. Çünkü içten içe sınırlarını zorlamak ve evinden olabildiğince uzaklara gitmek istiyordu. Hayatın onu nereye sürükleyeceğini merak ediyordu.

      Biraz daha ilerledikten sonra hangi yöne ilerlemesi gerektiğinden emin olamayan Thor, durakladı. Yerdeki ezilmiş dalları takip etmeye karar verdi.

      Aşağı yukarı bir saat geçmişti ki Thor tamamen kaybolduğunu anladı. Arkasını dönerek geldiği


Скачать книгу