Arena İki . Морган Райс

Arena İki  - Морган Райс


Скачать книгу
baktığımda, hafif yana doğru eğik olduğunu fark ediyorum. Şafağın soluk ışıklarıyla, onun da orada uyuyakaldığını görebiliyorum. Nöbet tutması gerekiyordu. Şu an tamamen savunmasızız.

      Birdenbire, karanlığın içinde bir hareketlilik, bir gölgelenme seziyorum. Sanki bir grup insan ya da yaratık bize doğru yaklaşıyor. Acaba, gözlerimin beni yanıltması mı diye düşünüyorum.

      Ama tam o esnada, kalbim deli gibi çarpmaya, dudaklarım kurumaya başlıyor. Göz yanılması olmadığını anlıyorum.

      Tamamen savunmasız bir durumdayız ve birileri bizi kapana kıstırıyor.

      B E Ş

      “BEN!” diye bağırıyorum oturduğum yerden.

      Ama çok geç! Saniyeler içinde saldırıyorlar.

      Bir tanesi, Ben'i esir alıyor; diğer ikisi ise koşarak bizim bota atlıyorlar.

      Bu hareket sonrası bot, sert bir şekilde sarsılıyor.

      Logan uyanıyor, ama çok geç. Adamlardan biri direk ona doğru giderek kalbinin tam ortasına bıçağını dayıyor.

      Hemen reflekslerim devreye giriyor. Elimi belime atıp bıçağımı çıkarıyorum ve ileri doğru fırlatıyorum. Bıçak uçarak botun diğer ucuna gidiyor.

      Kusursuz bir atış! Adamın Logan'ı öldürmesine ramak kala bıçak adamın tam boğazına isabet ediyor. Cansız bedeni Logan'ın üstüne yıkılıyor.

      Logan doğrularak üzerindeki cesedi fırlatıyor ve ceset, büyük bir sıçramayla suya düşüyor. Neyse ki cesedi fırlatmadan önce adamın boğazına saplanan bıçağımı almayı da ihmal etmiyor.

      İki köle avcısı daha bana doğru hızla geliyor. Elime aldığım fenerle bu gelenlerin insan değil mutant olduklarını görüyorum. Yarı insan, yarı değişik değişik bir yaratık… Savaş zamanında mutasyona uğrayanlardan… Aklını kaybedenlerden… Onları görünce ürküyorum çünkü  bu yaratıklar, Rupert gibilerinin aksine, daha güçlü, daha acımasız oluyorlar. Kaybedecek hiçbir şeyleri olmuyor.

      Bir tanesi, Bree ve Rose'a doğru yöneliyor. Buna izin veremem. Ona doğru koşup çelme takıyorum.

      İkimiz birden sertçe yere düşüyoruz. Düşüşümüzün etkisiyle bot hızla sarsılıyor. Gözümün bir ucuyla, ötede Logan'ın diğer yaratığın üzerine atlayarak onu sertçe yere devirdiğini ve ardından suya fırlattığını görüyorum.

      İkisini durudurmayı başarmıştık ama o esnada, üçüncüsü süratle yanımızdan geçiyor.

      Benim çelme taktığım yaratık beni tersten tutarak yere fırlatıyor ve ardından üzerime çıkıyor. Çok güçlü! Gerilerek yüzüme sert bir yumruk indiriyor. Yanağımın uyuştuğunu hissediyorum.

      Hızlı düşünmem gerek. Hemen iki bacağının arasına dizimi indiriyorum.

      Mükemmel bir vuruş! O acı içinde kıvranırken ben, iyice gerilip tam suratının ortasına dirseğimi indiriyorum. Bir çatlama sesi… Sanırım elmacık kemiğini kırdım. Öylece yere yığılıveriyor.

      Vakit kaybetmeden onu sürükleyerek suya atıyorum. Bu biraz aptalca bir hareket oluyor. Onu suya atmadan önce üzerindeki silahları almalıydım. Onun suya düşmesiyle, botumuz şiddetli bir şekilde sarsılıyor.

      Ardından, sonuncuya yöneliyorum. Logan da öyle…

      Ama ikimiz de yeteri kadar hızlı olamıyoruz. Rüzgar gibi geçerek, nedendir bilmiyorum, direk Bree'ye saldırıyor.

      Penelope hırlayarak havaya sıçrıyor ve dişlerini mutantın bileğine geçiriyor.

      Mutant, onu bileğinden düşürmek için sallıyor. Penelope direnmeye devam ediyor ama mutant, sonunda öyle sert bir şekilde kolunu savuruyor ki Penelope botun diğer tarafına düşüyor.

      Ben ona ulaşamadan o, Bree'nin işini bitirmiş olacak. Zamanında yetişemeyeceğimi anlayınca kalbim duracak gibi oluyor.

      Rose, Bree'yi kurtarmak üzere adamın üstüne atlıyor. Rose'u tutup havaya kaldırıyor ve o pis dişlerini Rose'un koluna geçiriyor.

      Adamın, dişleriyle etini koparmasının üzerine Rose tüyler ürpertici bir çığlık atıyor. Mide bulandırıcı, berbat bir manzara bu! Hayatımın sonuna kadar aklıma kazılı kalacağından, asla unutamayacağımdan eminim.

      Adam, tekrardan Rose'u ısırmak için uzanıyor ama bu sefer zamanında yetişiyorum. Cebimden yedek bıçağımı çıkararak tam fırlatmaya hazırlanıyorum ki Logan benden önce davranıp, nişan aldığı tabancasıyla adama ateş ediyor.

      Adamı kafasının arkasından vurmasıyla her tarafa kan sıçrıyor. Adam yere yığılıyor. Logan, yanına giderek cesedi alıyor ve suya fırlatıyor.

      Acı içinde kıvranan Rose'un yanına gidiyorum. Onu nasıl teselli edeceğimi bilmiyorum. Gömleğimden bir parça yırtarak, kanamayı olabildiğince durdurmak için hemen koluna sarıyorum.

      O arada, bir hareketlilik gözüme çarpıyor; mutantlardan biri iskelede Ben'i yakalıyor. Tam boğazından onu ısırmaya yeltenirken, dönüp hemen bıçağımı fırlatıyorum. Bıçağım büyük bir hızla arkadan mutantın boynuna saplanıyor. Mutant, bu darbeyle ayakta sendeleyerek yere yığılıveriyor.

      Ben, kendinde olmadanöylece  oturuyor.

      “Bota dön!” diye bağırıyor Logan. “HEMEN!”

      Logan'ın sesindeki öfkeyi hissedebiliyorum. Ben, nöbet başında uyuyakalmıştı. Saldırıya tamamen savunmasız yakalanmamıza sebep olmuştu.

      Ben, tökezleye tökezleye bota biniyor. O biner binmez Logan ise hemen bıçağıyla botun halatını kesiyor. Ben kollarımın arasındaki Rose ile ilgilenirken, Logan dümene geçiyor ve motoru çalıştırıp gaza basıyor.

      Ağaran şafakla birlikte hızla kanaldan çıkıyoruz. Logan, yola koyulmakla tamamen doğru bir karar veriyor. Çünkü birileri silah seslerini duymuş olabilir. Kaçmak için ne kadar vaktimiz olduğunu kimse bilmiyor.

      Ardımızda birçok ceset bırakarak sabahın ilk ışıklarında kanaldan hızla ayrılıyoruz. Sığındığımız yer bir anda korku tüneli halini aldı. Burayı bir daha görmemeyi umut ediyorum.

      Yeniden, Hudson Nehri'nden aşağı doğru yol almaya başlıyoruz. Logan gaza yüklendikçe bot suyun içinde hızla inip çıkıyor. Gözlerimi iyice açmış, pür dikkat etrafa bakınıyorum köle avcılarından bir iz var mı diye. Şayet yakınımızda iseler, saklanacak hiçbir yerimiz yok. Silah atışları, Rose'un çığlıkları ve motor sesi yerimizi tamamen ortaya çıkarmıştı.

      Tek yapabildiğim, bizi bulamayınca geri dönüp bizim aksi istikametimize, güneye gitmiş olmalarını umut etmek. Şayet öyle ise, arkamızda kalmış oluyorlar. Ama değilse, onlarla karşılaşmamız işten bile değil.

      Eğer şansımız varsa, tamamen vazgeçmiş ve Manhattan'a gitmek üzere geri dönmüşlerdir. Ama nedense bunun olacağından şüpheliyim. Hiçbir zaman şansımız o kadar yaver gitmedi.

      Mesela, o çılgın mutantlar… Orada saklanmış olmamız tamamen şanssızlığımızdan. Bir grup avcı mutant çetesinin, insan eti yiyen yamyamlara dönüştüklerini duymuştum ama hiç inanmamıştım. Hoş, hala daha inanmakta güçlük çekiyorum.

      Rose'u sıkı sıkı tutuyorum. Yarasından elime kan damlıyor. Elimden geldiğince onu sakinleştirmeye çalışıyorum. Koluna sardığım bez tamamen kana bulandı bile. Hemen gömleğimden yeni bir parça yırtarak kolundaki bezi değiştiriyorum. Bu dondurucu soğukta karnım tamamen açık kalıyor. Bu, yarası için çok hijyenik değil biliyorum ama hiç yoktan iyidir. Zira bir şekilde kanamayı durdurmam gerek.


Скачать книгу