Arena İki . Морган Райс

Arena İki  - Морган Райс


Скачать книгу
kararırken Hudson Nehrin'e çıkıyoruz ve köle avcıları da tam gaz peşimizden geliyorlar. Yaklaşık birkaç yüz metre gerideler. Aramızdaki mesafe hızla daralıyor. Onların arkasında ise, her ne kadar hala bir kilometre kadar uzakta olsa da, diğer bot görünüyor.

      Biraz nefes alacak zamanımız olsa, Logan'ın bana dönüp "Söylemiştim!" diyeceğine eminim. Hoş haklı da…

      Ben bu düşünceler içinde dolanırken aniden silah sesleri duyulmaya başlıyor. Mermiler resmen üzerimize yağıyor. Bir tanesi bota çarparak hasar veriyor. Rose ve Bree çığlık içinde…

      “Eğilin!” diye bağırıyorum.

      Rose ve Bree'yi tuttuğum gibi hemen yere yatırıyorum. Logan hiç oralı olmadan botu sürmeye devam ediyor. Biraz sarsılsa da kontrolü kaybetmiyor. Dümeni kontrol ederken kurşunlardan korunmak için hafifçe yere çömeliyor. Aynı zamanda, oluşmaya başlayan buz kütlelerinden de kaçınmaya çalışıyor.

      Botun arka tarafında dizlerimin üzerine çöküyorum. Sadece, gerektiği kadar başımı kaldırarak askeri usulde silahımla nişan alır pozisyona geçiyorum. Bizi takip eden botun dümenindeki adama nişan alıp birkaç el ateş ediyorum.

      Hiçbirini tutturamasam da atışlarım en azından botlarının sarsılmasına neden oluyor.

      “Dümeni al!” diye bağırıyor Logan, Ben'e.

      Ben, hiç düşünmeden denileni yapıyor. Hızla gidip dümenin başına geçiyor. Bu esnada, bot sarsılıyor.

      Logan, dümeni devreder etmez hızla gelip hemen yanıma çöküyor.

      Ateş etmeye başlıyor. Atışları arkamızdaki botu sıyırıp geçiyor. Bu arada, onlar da bize ateş ederek karşılık veriyorlar. Mermilerden biri çok az bir farkla başımı sıyırıyor. Hızla arayı kapatıyorlar.

      Köle avcılarının atışlarından biri botumuzun arka tarafında büyük hasara neden oluyor.

      “Yakıt depomuzu vurmaya çalışıyorlar!” diye bağırıyor Logan. “Sen de onlarınkine nişan al!”

      “Nerede?” diye bağırıyorum motorların ve havada uçuşan mermilerin gürültüsü içinde.

      “Botlarının arkasında, sol tarafta!” diye bağırıyor.

      “Vurabileceğimi sanmıyorum!” diyorum. “En azından bize doğru gelirlerken!”

      O an aklıma bir fikir geliyor.

      “Ben!” diye bağırıyorum. “Onların dönüş yapmalarını sağla! Yakıt depolarını vurmamız gerek!”

      Daha sözlerimi tamamlama fırsat vermeden Ben, dümeni sert bir şekilde çeviriyor. Öyle ki, bu dönüşün şiddetiyle yana doğru savruluyorum.

      Köle avcıları da bizi takip etmek üzere dönüyorlar; bu dönüşleri, botlarını yandan görmemizi sağlıyor.

      Logan'la hemen dizlerimizin üzerine çöküp ateş etmeye başlıyoruz.

      İlk başta, atışlarımız ıskalıyor.

      Hadi! Hadi!

      Babam aklıma geliyor. Bileğimi sabit tutup derin bir nefes alıyorum ve bir kez daha ateş ediyorum.

      Şans eseri atışım tam isabet oluyor.

      Köle avcılarının botu aniden havaya uçuveriyor. Alevler içinde kalan bottaki yarım düzine köle avcısı kontrolden çıkan botun içinde feryatlara boğuluyorlar. Saniyeler geçmeden bot sahil şeridine çakılıyor.

      Ve başka bir patlama daha! Botları hızla batıyor. Eğer hayatta kalan varsa, büyük ihtimalle onlar da Hudson'da boğularak can verecekler.

      Ben, tekrardan akıntıya doğru yönelerek dümdüz gitmeye devam ediyor. Yavaş yavaş başımı kaldırıp derin bir nefes alıyorum. Hala inanmakta güçlük çekiyorum. Onları öldürdük!

      “İyi atıştı!” diyor Logan.

      Ama zafer sarhoşluğuna kapılmanın zamanı değil. Ufukta hala hızla bize doğru yaşlaşan bir bot var. İkinci kez bu kadar şanslı olacağımızı düşünmüyorum.

      “Cephanem bitti.” diyorum.

      “Benimki de neredeyse bitmek üzere.” diye karşılık veriyor Logan.

      “Diğer botla çatışmaya giremeyiz.” diyorum. “Onlardan kaçacak kadar hızlı da değiliz.”

      “Önerin ne?” diye soruyor.

      “Saklanmak zorundayız.”

      Ben'e dönüyorum.

      “Bize bir sığınak bul. Hemen! Arkamızdaki bottan saklanmak zorundayız. HEMEN!”

      Ben, hemen gaza basıyor. Ben de yanına giderek saklanabileceğimiz bir yer var mı diye etrafa göz gezdiriyorum. Bir ihtimal, şayet şansımız yaver giderse, bizi fark etmeden hızla geçip giderler.

Belki de, öyle olmaz…

      DÖRT

      Çaresizlik içinde etrafa göz gezdiriyoruz. Sonra nihayet, sağ tarafta dar bir girinti çarpıyor gözümüze. Sonu, eski bir bot terminalinin harabelerine varıyor.

      “İşte, sağ tarafta!” diyorum Ben'e.

      “Ya bizi görürlerse?” diye soruyor. “Hiçbir çıkış yolu yok. Kapana kısılmış olacağız. Bizi öldürecekler.”

      “Yine de denemek zorundayız.” diyorum.

      Ben, iyice gaza basarak bulduğumuz girintiden içeri doğru sert bir dönüş yapıyor. Eski, harabe bir ardiyenin dar ve yıkık girişinden hızla geçiyoruz. Geçer geçmez Ben, motoru durdurarak sol tarafa dönüyor ve bizi sahil şeridinin arka tarafına gizliyor. Ay ışığı altında bıraktığımız dümen suyu izlerini gözlemliyorum ve köle avcıları gelene kadar durulması için dua ediyorum. Bu sayede bizi fark etmeden geçip gitsinler diye…

      Hepimiz, hafifce sallanan botun içinde endişeli bir sessizlikle oturmuş, etrafı gözetliyor ve bekliyoruz. Köle avcılarının motor sesleri gitgide yükseliyor. Bense nefesimi tutmuş bekliyorum.

      Lütfen Tanrım! Bizi fark etmeden geçip gitsinler!

      Saniyeler saatlere dönüşüyor.

      Sonunda, biraz bile yavaşlamadan bizim olduğumuz yeri vurup geçiyorlar.

      Motor sesleri iyice kaybolana kadar yaklaşık 10 saniye daha soluksuz bekliyorum; geri dönmemeleri için dua ediyorum.

      Dönmüyorlar. Planımız işe yarıyor.

*

      Botun içinde, kaskatı kesilmiş, birbirimize sarılır vaziyette duralı yaklaşık 1 saat geçiyor. Fark edilme korkusuyla neredeyse kımıldamıyoruz bile. Ama köle avcılarının botları gittiğinden beri ne bir ses ne de bir hareketlilik var. Nereye gittiklerini merak ediyorum. Acaba hala bizi takip ettiklerini sanarak karanlığın içinde Hudson Nehri boyunca kuzeye doğru gitmeye devam mı ediyorlar? Yoksa bir şeyler olduğunu sezerek geri dönmüş her yerde didik didik bizi mi arıyorlar? Elimde olmadan sanki her an geri döneceklermiş gibi hissediyorum.

      Ama botun içinde gerneşmeme bakılırsa gitgide daha rahat hissetmeye ve gardımızı düşürmeye başlıyoruz. Saklandığımız yer çok iyi. İç kısım tamamen harabe yapılarla dolu. Geri dönseler bile, köle avcılarının bizi bulabileceklerini pek de sanmıyorum.

      Oturmaktan bacaklarım ve ayaklarım uyuşmuş vaziyette. Gittikçe soğuyan hava yüzünden gerçekten donuyorum. Bree ve Rose'un da soğuktan dişlerinin birbirine vurduğunu görebiliyorum. Keşke yanımda onlara verebilecek battaniye benzeri bir şeyler ya da sıcak bir şeyler olsaydı. Hem ısınmak için hem de birbirimizi görebilmemiz ve bu sayede, birbirimize teselli olabilmemiz için ateş yakabilmeyi ne kadar


Скачать книгу