Yalvaran. Блейк Пирс
duygular içinde bulunduğu başka bir gün kadını yine kiralayabilirdi. Bu arada etraf başka sokak kadınlarıyla dolmuştu.
Adam en son nasıl ayrıldıklarını anımsadı. Neşeli, iyi huylu ve pişmandı kadın.
“Dilediğin zaman yine gel,” demişti. “Bir dahaki sefere daha iyi olacak. Bunu birlikte başaracağız. Gerçekten çok heyecanlı olacak.”
“Ah, Chiffon,” diye kendi kendine söylendi. “Hiçbir şey bilmiyorsun.”
Bölüm Dört
Riley’in çevresinde silah sesleri duyuldu. Sol tarafında tabancaların gürültülü atış sesleri vardı. Sağ tarafında daha ağır silahlardan, saldırı tüfekleri ve makineli tüfeklerden kesik kesik açılan ateşin sesini duydu.
Kargaşanın ortasında, belindeki kılıftan Glock silahını çekti, yere yüzükoyun yatıp altı el ateş etti. Dizlerinin üzerine kalkıp üç el daha ateş etti. Ustalıkla ve çabucak silahını doldurarak ayağa kalkıp altı el ateş etti ve sonunda dizlerinin üzerine çökerek sol eliyle üç el ateş etti.
Ayağa kalktı ve silahını kılıfına koydu. Sonra atış sahasından ayrılarak kulaklıklarını ve göz koruyucularını çıkardı. Anahatları şişe şeklinde olan hedef yirmi beş metre uzaktaydı. Bu uzaklıktan bile tüm atışlarını birden güzelce isabet ettirdiğini görebiliyordu. Komşu şerit içindeki FBI Akademisi kursiyerleri, eğitmenlerinin gözetiminde kendi alıştırmalarını yapıyorlardı.
Riley iş başında daima silahlı olmasına rağmen silahını ateşlemeyeli uzun zaman olmuştu. FBI’ın atış poligonunda küçük bir talim için bu şeridi ayırtmıştı. Silahın güçle geri tepişinde, ham kuvvetinde tatmin edici bir şeyler vardı.
Arkasından birisinin seslendiğini duydu.
“Eski okul günleri gibi değil mi?”
Döndüğünde, Özel Ajan Bill Jeffreys’in yanında durup gülümsediğini gördü. Riley de gülümsedi. Onun ‘’eski okul’’ ile tam olarak neyi kastettiğini iyi biliyordu. Birkaç yıl önce FBI canlı ateşleme için silah yeterlilik kurallarını değiştirmişti. Yatar pozisyonda ateş etmek eski talimin bir parçasıydı ve şimdi buna gerek görülmüyordu. Artık üçle yedi metre arasındaki yakın hedefleri vurmaya daha fazla önem veriliyordu. Bu, ajanların yakın mesafelerdeki silahlı çatışmalara girdiği sanal gerçeklik üssü tarafından geliştirilmişti. Stajyerler on dönümlük yapay kasaba Hogan’s Alley’de sahte teröristlerle boya silahları ile savaşmaya gidiyorlardı. “Bazen eski okula gitmeyi istiyorum,” dedi Riley. “Birgün gerçekten yakından öldürücü güç kullanmak zorunda kalabilirim.”
Riley kişisel deneyimlerinden, gerçek tehlikenin daima çok yakın, şahsi ve beklenmedik olduğunu biliyordu. Aslında yakın zamanda iki davada yumruk yumruğa kavga etmek zorunda kalmıştı. Saldırganlardan birini kendi bıçağıyla ve diğerini de bir taşla öldürmüştü.
Atış talimini bitirip uzaklaşan stajyerleri işaret ederek, “Bu çalışmaların bu çocukları gerçeklerine hazırlayacağını sanıyor musun?” dedi Bill.
“Pek sanmıyorum,” dedi Riley. “Sanal gerçeklikte beyin senaryoyu gerçek olarak algılamaz çünkü kontrol edilecek bir tehlike, acı ya da öfke yoktur. İçimizde bir yerde gerçekten öldürülmeyeceğimizi biliriz.”
“Doğru,” dedi Bill. “Bizim yıllar önce yaptığımız gibi onlar da bunun gerçekten neye benzediğini anlamalılar.”
Riley, ateş alanından uzaklaşırlarken yandan Bill’e baktı.
Tıpkı kendisi gibi o da kırk yaşındaydı ve koyu renk saçlarında beyazlar vardı. Riley Bill’i zayıf, narin erkek komşusuyla karşılaştırmasının ne anlama geldiğini düşünüyordu.
Adı neydi? diye sordu kendine. Ah, evet, Blaine.
Blaine iyi görünüyordu ama Riley onun parası var diye Bill’e yol vermek isteyip istemediğinden emin değildi. Bill güçlü, kuvvetli ve oldukça çekiciydi.
“Buraya neden geldin?” diye sordu Riley.
“Burda olabileceğini duydum,” dedi Bill.
Riley huzursuzlukla ona baktı. Bu yalnızca arkadaşça bir ziyarete benzemiyordu. Bill’in ifadesinden onun henüz kendisine söylemek istediği şeyi söylemediğini sezinliyordu.
Bill, “Eğer atışa devam edeceksen senin için zaman tutabilirim.” dedi.
“Bu çok iyi olur,” dedi Riley.
İkisi, Riley’in atabilecekleri serseri kurşunlara hedef olmayacağı ayrı bir bölüme geçtiler. Bill zamanlamayı çalıştırırken, Riley FBI’ın silah yeterlilik seviyelerini hedefe ateş ederek önce üç, sonra beş ve sonra yedi ve en son da on beş metre için sırayla geçti. Riley beşinci ve en son aşama olan barikatın arkasından yirmi beş metreye ateş etmeyi biraz zorlu bulmuştu.
Riley ateş etmeyi bitirdiğinde kaskını çıkardı. O ve Bill hedefe gidip sonuca baktılar. Tüm kurşun izleri düzgün biçimde bir araya toplanmışlardı.
“Yüzde yüz mükemmel sonuç,” dedi Bill.
“İyi oldu bu,” dedi Riley. Hamlanmış olmaktan nefret ediyordu.
Bill hedefin arkasındaki tel koruyucuyu işaret etti.
“Gerçeküstü bir tür değil mi?” dedi.
Bir sürü beyaz kuyruklu geyik tepenin üzerinde keyifle otlanıyordu. Aslında Riley’in ateş ettiği sırada oraya toplanmışlardı. Riley’in elindeki tabancaya göre bile kolay hedeftiler. Ama onlar üzerinde durdukları yüksekliğin hemen altından geçip hedefleri vuran binlerce kurşunu hiç umursamıyorlardı.
“Evet,” dedi Riley, “ve güzeller.”
Yılın bu zamanı bu bölgede geyikler çok görülürdü. Avlanma zamanıydı ve nedense geyikler burada güvende olacaklarını hissediyorlardı. Aslında FBI Akademisi’nin arazisi tilkiler, hindiler ve sıçan gibi hayvanlar için bir vahşi yaşam cennetiydi.
“Birkaç gün önce öğrencilerimden biri araba park alanında bir ayı gördü,” dedi Riley.
Riley koruyucu tele doğru birkaç adım attı. Geyikler başlarını kaldırıp ona baktılar ve yürüyüp gittiler. Silahların ateşlenmesinden korkmuyorlardı ama insanlara çok yakın olmak istemiyorlardı.
“Oların bunu nasıl bildiğini düşünüyorsun?” diye sordu Bill. “Yani burasının güvenli olduğunu. Bunca silah sesine rağmen.?”
Riley sadece başını salladı. Bu onun için bir sırdı. Babası onu çok küçükken ava götürmüştü. Babasına göre geyikler yalnızca yiyecek ve saklanmak demekti. Uzun yıllar boyunca Riley’in onları öldürmesi onu fazla ilgilendirmemişti. Ama bu durum sonradan değişmişti.
Bu konuyu şimdi düşünmek Riley’e tuhaf geliyordu. Eğer çok gerekliyse bir insana öldürücü güç kullanmakta zorlanmıyordu. Ama şu masum canlılardan birini öldürmek ona inanılmaz geliyordu.
Riley ve Bill yakındaki dinlenme yerine gidip bir banka oturdular. Buraya neyle ilgili konuşmaya geldiyse Bill hala suskun görünüyordu.
“Sen neler yapıyorsun?” diye sordu Riley kibarca.
Bunun hassas bir soru olduğunu biliyordu ve Bill’in çekincesini görüyordu. Bill’in işi ve ev yaşamı arasında yıllar süren gerginlikten sonra karısı onu kısa bir süre önce terk etmişti. Bill küçük çocuklarıyla görüşememekten dolayı üzülüyordu. Artık