Profesör Challenger’ın Tüm Maceraları. Артур Конан Дойл
ve tavsiyelerimin yanında değersiz kalacaktır. Oynadığım bu ufak zarf oyununa gelince, eğer bütün niyetimi açıklamış olsaydım, sizin yolculuğuma karşı olan görüşlerinizle mücadele etmek zorunda kalacaktım.”
“Benimle değil, efendim!” diye patladı Summerlee ateşli ateşli. “Atlantik’te başka bir gemi olduğu sürece tabii.”
Challenger eliyle “haydi oradan” der gibi bir işaret yaptıktan sonra, “Eminim ki sağduyuyla değerlendirdiğin zaman haklılığımı destekleyeceksin ve kendi başıma hareket ederek, tam en gerekli olduğu anda ortaya çıkmamın daha iyi olduğunu anlayacaksın.” dedi. “Bu özel an da gelmiş durumda. Emin ellerdesin artık. Varış noktasına ulaşmakta başarısızlığa uğramayacaksınız. Şu andan itibaren bu gezinin başkanlığını ben üstleniyorum ve yarın sabah erkenden yola koyulabilmemiz için gerekli tüm hazırlıklarınızı tamamlamanızı istemek durumundayım. Benim vaktim değerlidir, tabii biraz daha düşük seviyede de olsa aynı şey sizin için de söylenebilir. Bu yüzden, görmek için geldiğiniz şeyleri görene dek, olabildiğince çabuk hareket etmemizi öneriyorum.”
Lord John Roxton, bizi nehir boyunca taşıyacak Esmeralda adlı büyük bir istimbot kiraladı. Yaz ve kış boyu, büyük bir dalgalanma olmadan, sıcaklığın 24 ila 32 derece aralığında kalması dolayısıyla, iklim açısından, yolculuğa ne zaman başlayacağımızın pek bir önemi kalmıyordu. Buna karşın, nem oranının yüksekliği apayrı bir konuydu; aralık ayından mayıs ayına kadarki dönem, yağmur dönemidir ve bu zaman zarfında nehir yavaş yavaş yükselerek sonunda en alçak seviyesinin neredeyse 12 metre daha üstüne çıkar. Kıyıları sel altına alan nehir, muazzam geniş alanlara yayılıp buralarda göller oluşturur ve yerlilerin Gapo diye adlandırdığı, çoğunlukla yürünemeyecek derecede bataklık, salla ulaşım için ise çok sığ olan çok geniş bir bölge meydana getirir. Haziranda sular tekrar çekilir ve ekim ile kasım arasında en düşük seviyeye iner. Bu açıdan bizim yolculuğumuz kurak mevsime denk geliyordu ve bu mevsimde de büyük nehir ve kolları, aşağı yukarı normal seyrediyordu.
Nehirde akıntı çok hafifti; bir milde 20 santimden fazla değildi. Hâkim rüzgâr güneydoğudan estiği için, kendini akıntıya bırakan gemiler kolaylıkla Peru sınırına kadar aralıksız yol alabilirlerdi. Dolayısıyla yolculuk için bundan daha elverişli bir nehir olamazdı. Şahane donanımı sayesinde nehirdeki uyuşuk akıntıdan pek etkilenmeyen Esmerelda ile sanki durgun bir gölde ilerlermişçesine uzun bir yol katetmiştik. Üç gün boyunca kuzeybatı yönünde ilerlediğimiz nehrin ağzı, bin mil uzaklaştığımız bu bölümde bile hâlâ öylesine kocamandı ki ortasından ufka doğru bakıldığında kıyılar basit birer gölge gibi gözüküyordu. Manaos’tan ayrıldıktan dört gün sonra, ağızda, ana koldan biraz daha dar olan bir yan kola saptık. Bundan sonra hızla daha çok darlaşan nehirde iki gün daha ilerledik ve sonunda bir yerli köyüne ulaştık. Profesör Challenger, burada karaya çıkmamızda ve Esmeralda’nın geri gönderilmesinde ısrar ediyordu. Söylediğine göre, nehir az daha ileride çağlayanlar hâlinde uçurumlara dökülmeye başlayacak ve Esmeralda’yı kullanmak imkânsızlaşacaktı. Ayrıca şu andan itibaren ulaşmaya çabaladığımız, bilinmeyen ülkenin kapısına da yaklaşmakta olduğumuzu özellikle belirterek, bu konuda ne kadar az insana güvenirsek bizim için o kadar iyi olacağını da savunmaktaydı. Bu nedenle yolculuğumuzun ne yöne doğru olduğunu açığa çıkaracak hiçbir kesin ipucunu, ne basına ne de sözlü olarak açıklamayacağımıza dair her birimize şeref sözü de verdirtmişti. Hizmetçilerin hepsi aynı şekilde mutlak yemin etmişlerdi. Bu yüzden hikâyemin kalan kısmında muğlak olmak zorundayım ve okurları ikaz etmeliyim ki birbiriyle ilişkili yerler hakkında vereceğim haritalar ve diyagramlar, her ne kadar doğru olsalar da yönler dikkatlice ve kasten karıştırıldığı için, sözü edilen bölgeye ulaşmak amacıyla hiçbir şekilde rehber olarak kullanılamaz. Profesör Challenger’ın tüm bu gizlilik için gerekçeleri haklı veya haksız olabilir ancak bizim bunları kabul etmekten başka çaremiz yoktu, çünkü aksi hâlde bize rehberlik yapmak için şartlarını yeniden gözden geçirmektense tüm yolculuktan çekilmeye hazırdı.
Esmeralda’ya veda ederek dış dünyayla son bağlantımızı kopardığımızda tarih ağustosun ikisiydi. Bu tarihten sonra geçen dört gün içinde, yerlilerden iki büyük kano edinmiştik. Bunlar öyle hafif bir maddeden yapılmıştı ki (bambu bir iskelet üzerine kaplı deri), herhangi bir engelin etrafından kolaylıkla taşıyabilirdik onları. Kanolara tüm eşyalarımızı yükledikten sonra, yolculuk boyunca yardım etmeleri için yanımıza iki yerli daha aldık. Anladığım kadarıyla bunlar -adları Ataca ve İpetu’ydu- Profesör Challenger’a önceki yolculuğunda refakat eden yerlilerin ta kendisiydi. Bu işi bir kez daha tekrar etme düşüncesi onları çok korkutmuş gibiydi, ancak bu bölgelerde şefin sözü geçer ve eğer yapılacak işi gözüne kestirdiyse kabile üyelerine söyleyecek fazla bir şey düşmezdi.
Böylece yarın, bilinmeyene doğru yola çıkıyoruz. Bu yazdıklarımı, nehirde bir kano vasıtasıyla gönderiyorum; bunlar belki de kaderimizle ilgilenenlere söyleyeceğimiz son sözler olacak. Anlaştığımız üzere bunu sizin adresinize gönderiyorum sevgili Bay McArdle ve metinde kelime çıkartma veya arzu ettiğiniz başka ne varsa yapmayı sizin inisiyatifinize bırakıyorum. Liderimiz olan Profesör Challenger’ın kendine güvenli hâlinden -Profesör Summerlee’nin devamlı şüpheciliğine rağmen- sözünü yerine getireceğine ve ayrıca gerçekten de muhteşem bir deneyimin eşiğinde olduğumuza kesinlikle inanıyorum.
8. BÖLÜM
“Yeni Dünyanın Uç Sınırları”
Geride kalan arkadaşlarımız sevincimizi paylaşabilirler çünkü amacımıza yaklaşmış durumdayız ve en azından şimdilik Profesör Challenger’ın iddialarının doğru olabileceğini gösterdik. Evet, doğru, henüz onun bahsettiği platoya erişebilmiş değiliz, ancak önümüzde bizi bekliyor. Hatta Profesör Summerlee bile şimdi daha uslu davranmaya başladı. Tabii, rakibinin haklı olabileceğine bir an için dahi olsa inanmasa da sonu gelmez itirazlarının arkası biraz kesilmiş gibi; çoğunlukla gözlemleyici bir sessizliğe bürünmüş durumda. Ancak şimdi konuya dönüp, hikâyeme kaldığım yerden devam etmeliyim. Yaralanan yerlilerimizden bir tanesini eve geri gönderiyoruz ve ben de kafamda yerine ulaşıp ulaşmayacağına dair büyük bir soru işaretiyle bu mektubu ona teslim ediyorum.
Son yazdığımda Esmeralda’yla ulaştığımız köyden ayrılmak üzereydik. Raporuma kötü bir haberle başlamak zorundayım, çünkü ilk ciddi kişisel problem (Profesörler arasındaki bitmez tükenmez ağız dalaşını atlıyorum.) bu akşam patlak verdi ve trajik bir şekilde sonuçlanabilirdi. Gomez’den -İngilizce bilen melezden- daha önce de bahsetmiştim; becerikli ve hevesli bir işçi fakat bu tip adamlar arasında sıklıkla rastlandığı gibi acayip meraklı bir tabiata sahip. Anlaşılan o ki son gece bizim planlarımızı konuştuğumuz çadırın yakınına bir yerlere gizlenmiş. Olayın farkına varan bizim dev zenci Zambo, ki bir köpek kadar sadıktır ve kendi ırkına mensup olan bütün zenciler gibi melezlerden ölesiye nefret eder, bunu yakaladığı gibi sürükleyerek bizim önümüze getirdi. Bununla beraber bıçağına davranan Gomez, Zambo’nun insanüstü gücü olmasaydı ve bu gücünü kullanarak tek elle Gomez’in elinden silahını alıp saf dışı etmeseydi, şüphesiz onu oracıkta bıçaklayıverecekti. Mesele azarlamayla kapatılarak rakiplerin el sıkışmaları sağlandı ve bundan sonra da olayın unutulacağını zannediyorum. Bizim iki ilim adamının kan davalarına gelince, hâlâ amasız bir şekilde devam ediyor. Kabul etmeli ki Profesör Challenger son derece kışkırtıcı, ancak Summerlee’de de öyle zehirli bir dil var ki meselenin üstüne iyice tuz biber ekmekte. Geçen gece Challenger, kişinin, ulaşacağı son düzeyi görmesinin çok üzücü bir şey olduğunu, bu yüzden de Thames kıyısında yürümekten ve nehre bakmaktan hiç hoşlanmadığını söyledi. Tabii kendisinin ulaşacağı