Sherlock Holmes’un Anıları Bütün Maceraları 4. Артур Конан Дойл
doru bir at, çevrili alandan azametle çıkarak eşkin gidişiyle önümüzden geçti. Sırtında albayın bilindik renkleri olan siyah ve kırmızı vardı.
“O benim atım değil ki!” diye bağırdı sahibi. “Bu atın hiçbir yerinde tek bir beyaz kıl bile yok. Siz ne yaptınız Bay Holmes?”
“Her neyse bakalım nasıl yarışacak.” dedi arkadaşım temkinli bir tavırla. Birkaç dakika dürbünüyle baktı. “Müthiş! Harika bir başlangıç!” diye bağırdı. “Geliyorlar! Dönemeçten dönüyorlar!”
Bulunduğumuz yerden atları çok iyi görebiliyorduk. Altı at bir süre başa baş gitti ama yarışın yarısına doğru Mapleton ahırlarının sarı renkli hayvanı ileri fırladı. Yarışın sonuna doğru ise albayın atı, Desborough’uya altı boy fark attı. Balmoral dükünün Iris’i ise ancak üçüncü olabildi.
“Öyle ya da böyle, bu benim yarışım.” dedi albay elini gözlerinin üzerine koyarak. “İtiraf etmeliyim ki hiçbir şey anlayamıyorum. Gizemli davranışlarınızı fazla uzatmadınız mı Bay Holmes?”
“Elbette, albayım, her şeyi öğreneceksiniz. Hep beraber gidip ata bir göz atalım. İşte burada!” dedi, sadece sahiplerinin ve arkadaşlarının rahatça girip çıktığı kapalı alana vardığımızda. “Yüzünü ve bacağını alkol ile temizlediğinizde onun Gümüş Şimşek olduğunu göreceksiniz.”
“Beni şaşırtıyorsunuz!”
“Onu bir dolandırıcının elinde buldum ve aynen olduğu gibi yarışlara sokmaya cesaret ettim.”
“Sevgili bayım, mucizeler yarattınız! Atım çok formda ve iyi görünüyor. Bundan daha iyi yarışamazdı. Yeteneklerinizden şüphe duyduğum için binlerce kez özür diliyorum. Atımı geri getirmekle bana büyük bir iyilik ettiniz. Eğer John Straker’ın katilini de yakalarsanız daha da büyük bir iyilik etmiş olacaksınız.”
“Yakaladım bile!” dedi Holmes sessizce.
Albayla ikimiz hayretler içinde ona bakakaldık. “Yakaladınız mı? Nerede peki?”
“Burada.”
“Burada mı? Nerede?”
“Şu an benim yanımda duruyor.”
Albayın yüzü sinirden kıpkırmızı kesildi. “Size borçlu kaldığımı biliyorum, Bay Holmes.” dedi. “Ama takdir edersiniz ki söyledikleriniz ya kötü bir şaka ya da iftira.”
Sherlock Holmes güldü. “Size temin ederim ki işlenen suç ile sizin aranızda bir bağ kurmak istemedim.” dedi. “Gerçek katil tam arkanızda duruyor.” Bir adım atarak elini safkanın parlak boynuna koydu.
“At mı?” diye albay ile ikimiz aynı anda bağırdık.
“Evet, at yaptı. Kendisini korumak amacıyla yaptığını söylersem suçunu belki biraz olsun hafifletebiliriz. John Straker güveninizi kesinlikle hak etmeyen bir adamdı. Zil çaldı ve ikinci yarışta biraz para kazanmak istediğimden size daha ayrıntılı yapacağım açıklamamı biraz erteleyeceğim.”
O gece Londra’ya dönerken yataklı kompartımanın köşesi bize aitti ve pazartesi akşamı Dartmoor ahırında yaşanan olayları ve her şeyi ortaya koyan yöntemlerini anlatan arkadaşımızı dinlerken, sanıyorum Albay Ross ve benim için oldukça kısa süren bir yolculuk olmuştu bu.
“İtiraf ediyorum!” dedi. “Gazete yazılarından oluşturduğum teoriler tamamıyla hatalıydı; ama ta başından beri, önemli ayrıntılar olduğundan emindim. Aleyhindeki delillerin yetersiz olmasına rağmen Devonshire’a, Fitzroy Simpson’ın gerçek zanlı olduğu inancıyla gittim.
Arabada seyisin evine yaklaşırken baharatlı pirzolanın öneminin farkına vardım. Hepiniz indikten sonra benim dalgın dalgın oturduğumu hatırlayacaksınız. Bu kadar açık seçik bir ipucunun üstünde durmamamı garipsemiştim.”
“Doğrusunu isterseniz…” dedi albay. “Ben şimdi bile anlayamıyorum.”
“Mantık zincirimin ilk halkasıydı. Toz hâline getirilmiş afyonun tadı yavan değildir. Çok nahoş olmasa da yine de anlaşılabilir. Herhangi bir yemeğe karıştırıldığında yiyen kişi şüphesiz anlar ve daha fazla yiyemez. Düşünün, bu tadı ancak baharat bastırabilirdi. Fitzroy Simpson denilen bu yabancı, o gece seyisin evinde akşam yemeğinin içinde baharat olacağını tahmin bile edemezdi ve toz hâlindeki afyonun tadını bastırabilecek bir yemeğin pişirileceğini bilmesi tamamen anormal bir tesadüf olurdu. Mantıksızlık olurdu. Bu nedenle Simpson’ı davadan eledim ve o geceki akşam yemeğinde baharatlı pirzolayı tercih edebilecek iki kişinin, yani Straker ve eşinin üzerinde yoğunlaştım. Seyis yamağı için bir tabak kenara konulduktan sonra afyon eklenmişti çünkü diğerlerine bir şey olmamıştı. O hâlde hizmetçi görmeden o ilacı yemeğe katan kim olabilirdi?
Bu sorunun cevabını vermeden önce köpeğin sessiz kalmasının önemini fark ettim; çünkü doğru bir varsayım, istisnasız, peşinden diğerlerini getirir. Simpson olayında bir köpeğin ahırlarda kaldığını öğrendim ve birinin atı alıp götürdüğü sırada samanlıkta uyuyan iki genci uyandıracak kadar havlamadığını fark ettim. Belli ki gece yarısı gelen ziyaretçiyi iyi tanıyordu.
Gecenin bir yarısında John Straker’ın ahırlara gidip Gümüş Şimşek’i dışarı çıkardığına emindim ya da neredeyse emindim. ama amacı neydi? Açıkça sahtekârlık yapacaktı, yoksa niye seyis yamağını uyutsun ki? Ne yapacağımı bilmez hâldeydim. Bundan önce birçok olayda seyislerin kendi atlarına değil de başka bir ata para yatırıp kendilerininkini yarış dışı ettiklerini ve büyük miktarlar kazandıklarını biliyordum. Böylece dolandırıcılıkla diğerlerinin kazanmalarına engel olmuşlardır. Bazen bunu yarışta hallederler, bazen de daha zekice bir yol bulurlar. Buradaki durum neydi? Cebinden çıkanların bir sonuca varmamda bana yardımcı olacağını umdum.
Ve öyle de oldu. Ölü adamın elindeki tuhaf bıçağı unutmuş olamazsınız. Aklı başında hiçbir adam o bıçağı silah olarak kullanmaz. Dr. Watson’un dediği gibi cerrahi ameliyatlarda kullanılan hassas bir bıçaktır o. Ve hassas bir ameliyatta kullanılacaktı o gece. Hipodromlardaki engin deneyimlerinizden biliyorsunuzdur Albay Ross, bir atın bacağındaki tendonlara ufak bir çeltik atıldığında deri altından yapıldığı için hiç iz bırakmaz. Böyle bir atta hafif bir aksaklık olur. ancak aşırı çalışmaktan ve romatizmadan kaynaklandığı düşünülerek pek üzerinde durulmayacaktır.”
“Hain! Rezil!” diye bağırdı albay.
“John Straker’ın atı fundalığa götürme sebebi de anlaşılıyor artık. Böylesine hassas bir hayvan, bıçağın sivri ucunu hissettiği an en derin uykusunda olanları bile uyandırabilirdi. Bu nedenle kesinlikle bu işlemi açık havada yapmalıydı.”
“Nasıl da kör gibi davranmışım!” diye bağırdı albay. “Bu yüzden kibrite ve muma ihtiyacı oldu.”
“Şüphesiz kişisel eşyalarını incelerken sadece suçu işleyiş yöntemlerini değil, aynı zamanda gerekçelerini de keşfettim. Görmüş geçirmiş biri olarak albay, insanların başkalarının faturalarını ceplerinde taşımadıklarını bilirsiniz. Ben Straker’ın ikinci bir hayat yaşadığı ve başka bir düzeni olduğu kanaatine vardım. Faturaların içeriğinden oldukça pahalı zevkleri olan başka bir kadının varlığı anlaşılıyordu. Hizmetkârlara karşı ne kadar eli açık davransak da onların, eşlerine pahalı giyecekler almalarını sağlayamayız. Fark ettirmeden Bayan Straker’ı şapka hakkında sorguladım ve eline asla ulaşmadığı konusunda tatmin olduktan sonra, kadın şapkacısının adresini not ederek Straker’ın fotoğrafıyla birlikte esrarengiz Derbyshire hakkında bilgi toplamak amacıyla oraya gittim.
Ondan