Evrak-ı Perişan. Namık Kemal
karşı ibzal ediyormuşsun;7 anladım ki bu bakışta senin için şuurî hiçbir şey yoktur; bu bakışta ne bir irade ne bir bağlantı vardır; fakat sende bütün kadınlara karşı olan şefkat hissi, gözlerin onlara doğru her döndüğü vakit, gayri şuurî olarak bakışlarına bir sıcaklık ve tatlılık veriyor.
Fakat ben -on üç yaşındaki çocuk- senin bu huyundan hiç şüphe etmedim ve gözlerin gözlerime ilk daldığı saniye bir ateş nehrinin içine girmişim sandım.
Zannettim ki bu şefkat benim, yalnız benim içindi ve bu biricik saniye o vakte kadar yarı çocuk olan beni, bir kadın yapmaya kâfi geldi ve bu kadın ebediyen senin oldu.
Arkadaşım “Bu kimdir?” diye sordu.
Ona hemen cevap veremedim; senin ismini hemen söylemek kabil olamadı.
Daha bu ilk, bu biricik saniyeden itibaren o isim benim sırrım olmuştu.
Acemice kekeledim:
“Bilmiyorum, komşulardan biri.”
Arkadaşım, mütecessis bir çocuğun bütün kurnazlığıyla güldü. “O hâlde sana bakarken neden öyle kıpkırmızı oldun?” dedi.
Onun, alayının bilhassa sırrıma teveccüh ettiğini anladığım için kanım daha sıcak bir ateşle başıma çıktı.
Bulunduğum çekingen vaziyet beni kaba olmaya mecbur etti, vahşi bir sesle bağırdım:
“Aptal sen de!”
Onu boğmak istiyordum.
Fakat o daha kuvvetle ve daha alayla gülmeye başladı. Hiddetten ve bir şey yapamamaktan gözlerime yaş dolduğunu duyduğum için onu orada bırakarak koşa koşa evime girdim.
İşte o saniyeden beri seni sevdim. Biliyorum, kadınlar bu kelimeyi sana, şımarık çocukları addettikleri sana, çok sık tekrar ettiler; fakat bana inan, seni kimse bu kadar şiddetle (bir esir, bir köpek gibi) bu kadar sadakatle sevmemiştir. O vakit senin için ben ne idiysem her zaman öyle kaldım.
Dünyada hiçbir şey, bir çocuğun gölgeye çekilmiş ve görülmeden kalmış aşkına benzemez; bu aşk o kadar menfaatsiz, düşkün, itaatkâr, dikkatli ve ihtiramlıdır ki hiçbir zaman mest olmuş bir kadının arzu ile yoğrulmuş ve her şeye rağmen müşkülpesent olan aşkıyla bir ayarda olamaz.
Sade, yalnız ve kendi kendine yaşayan çocuklar sevgilerini kendileri için saklarlar; ötekileri duygularını gevezeliklerle dağıtırlar ve başkalarına ifşa ederek körletirler. Onlar aşktan bahsedildiğini çok işitmiş, onu kitaplarda okumuş olanlardır ve onun umumi bir kanun olduğunu bilirler. Onlar aşkla bir oyuncak gibi oynarlar, bir erkek ilk defa içtiği sigaradan nasıl gururlanırsa o kadınlar da ilk aşklarından kendilerine öyle bir gurur hissesi ayırırlar.
Fakat benim sırrımı tevdi edeceğim ve bana bu hissimin mahiyetini öğretecek, bana yol gösterecek ve akıl verecek kimsem yoktu. Tecrübesiz, cahildim. Talihime doğru, bir uçuruma gider gibi koşuyordum.
Benliğimden yükselen ve coşan her his yalnız seni tanıyor, yalnız seni düşünmesini biliyor, seni mahrem-i esrar8 olarak alıyordu.
Babam çoktan beri ölmüştü; annem, ebedî hüznü ve yalnız maaşından başka geçinme membası olmayan dul kadın üzüntüleriyle benim için bir yabancı idi.
Mektepteki kısmen ifsat edilmiş kızlar beni iğrendiriyorlardı; çünkü onlar benim için mukaddes bir ihtiras olan bir şeyle hafifçe oynuyorlardı.
Bunun içindir ki başkasında dağılan ve taksim edilen duygular bende bir yığın teşkil ediyordu. Bunun içindir ki kendi içinde temerküz etmiş9 olan ve daima meraklı bir ateşle kaynayan bütün benliğim sana doğru döndü.
Sen benim için -nasıl söyleyeyim, bütün teşbihler çok zayıf düşecektir- evet benim için her şeydin, bütün hayatımdın.
Benim için her şey, sana ait olması derecesine göre mevcut olabiliyordu; kendi varlığımda her şey, beni ancak sana yakınlaştırdığı takdirde, bir mana ifade edebiliyordu. Sen benim bütün yaşayışımı baştan başa değiştirmiştin.
O vakte kadar mektepte lakayt ve orta derecede bir talebe olduğum hâlde, birdenbire sınıfın birincisi oldum. Geceleri çok geç saate kadar yüzlerce kitap okuyordum; çünkü senin kitapları sevdiğini biliyordum.
Annemi hayretler içinde bırakarak birdenbire, akla sığmayacak kadar büyük bir sebatla piyanoya çalışmaya başladım; çünkü senin musikiyi sevdiğini zannediyordum. Elbiselerimi tamir ettim ve sırf senin gözlerine sevimli ve temiz görünmek için tuvaletime itina ettim. Mektep elbisemin (Annemin bir evlik elbisesi bozularak yapılmıştı.) sol tarafında dört köşe bir yama bulunması benim için tahammül edilmez bir azap oldu! Ya tesadüfen bu yamaya gözün ilişirse ya beni hor görürsen! İşte bunun için merdivenleri korkudan titreyerek koşa koşa çıkarken çantamı sıkıca tutardım. Bu korku pek boştu. Çünkü o günden sonra sen bir defa olsun benim yüzüme bakmadın.
Hâlbuki doğrusunu söylemek lazım gelirse ben günlerimi seni beklemek ve gözetlemekle geçiriyordum.
Kapımızda sarı bakırdan, küçük bir göz penceresi vardı. Onun yuvarlak deliğinden sahanlıkta senin kapına kadar olup bitenleri görmek kabildi.
İşte bu küçük göz penceresi -hayır, gülümseme sevgilim, bugün bile o saatleri düşünürken içimde bir utanma duymuyorum- benim nazarımda, arkasından dünyayı keşfetmek için baktığım bir gözdü. Orada aylar ve senelerle, o soğuk sofada, her dakika annemin bir şüpheye düşmesinden korkarak elimde bir kitapla oturur, öğleden sonralarımı seni gözetlemekle geçirirdim.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.