Sherlock Holmes Son Selam Bütün Maceraları 8. Артур Конан Дойл
Warner!” diye bağırdı Holmes ayağa fırlayarak, “Watson, bütün boşluklar hızla doluyor.”
Arabada sinirleri harap, yarı çökmüş bir kadın vardı. Kartala benzeyen, bir deri bir kemik kalmış yüzünde, yeni yaşanmış dehşetin izleri görülebiliyordu. Başı kayıtsızca göğsüne doğru düşmüştü. Ama kafasını kaldırıp da bize doğru baktığında büyük göz bebeklerinin ortasında koyu noktaların olduğunu görebiliyordum. Afyon ile uyuşturulmuştu.
“Sizin dediğiniz kapıda nöbet tuttum Bay Holmes.” dedi gizli ajanımız, işten atılan bahçıvan, “Araba evden çıkar çıkmaz onu istasyona kadar takip ettim. Bu bayan ayakta uyuyor gibiydi ama trene bindirmeye çalıştıklarında birdenbire canlanıp onlarla mücadele etmeye başladı. Onu vagonun içine ittiler. O da tekrar dışarı çıkmayı başardı. Ben de onu kaptığım gibi arabaya bindirdim. Her neyse, buradayız işte. Kadını götürürken arabanın penceresinde gördüğüm yüzü asla unutmayacağım. O adam düşündüğünü yapabilseydi eğer eminim çok kısa bir hayatım olacaktı; kara gözlü, somurtkan, sarı tenli bir şeytandı.”
Onu yukarı taşıyarak kanepeye yatırdık ve iki fincan sert kahve içirerek kısa sürede uyuşturucunun etkisini yok etmeyi başardık. Holmes, Baynes’ı çağırarak hızlıca olanları anlatmıştı.
“Ah efendim, siz de benim peşinde olduğum delilleri elde etmişsiniz!” dedi dedektif tüm samimiyetiyle Holmes’un elini sıkarken, “En başından beri sizinle aynı izin peşindeydik.”
“Ne? Siz de mi Henderson’ın peşindeydiniz?”
“Ah, Bay Holmes, siz Büyük Kubbe’de çalılıkların arasında sürünürken ben de ağaçlardan birinin tepesindeydim. Sizi aşağıda gördüm. Mesele, hangimizin daha önce bir delil bulacağıydı.”
“O hâlde niye o melezi tutukladınız?”
Baynes kıkırdamıştı.
“Henderson -yani kendisine öyle diyor- ondan şüphelenildiğini anlamıştı. Yani, tehlikede olduğunu hissettiği sürece geri çekilip harekete geçmeyecekti. Ben de yanlış adamı tutuklayarak gözümüzün onun üzerinde olmadığı izlenimini yaratmaya çalıştım. Böylece, muhtemelen tabanları yağlayacaktı. Ben de Bayan Burnet’i kurtarma şansını yakalayacaktım.”
Holmes elini müfettişin omzuna koydu.
“Meslek hayatınızda çok iyi yerlere geleceğinize eminim. Sizde yetenek ve aynı zamanda önsezi var.” dedi.
Baynes sevinçle dolmuştu.
“Bir hafta boyunca sivil giyimli bir adamımı istasyonda beklettim. Büyük Kubbe’de yaşayanlar nereye gitse onları takip edecekti. Bayan Burnet kaçtığında endişelenmiş olmalılar. Neyse ki sizin adamınız onu kurtardı ve her şey iyi bir sonla bitti. Kadının ifadesini almadan kimseyi tutuklayamayız, o yüzden ne kadar çabuk konuşabilirse hepimiz için o kadar iyi olacak.”
“Her geçen dakika daha da güçleniyor.” dedi Holmes mürebbiyeye bakarak, “Ama söyler misiniz Baynes, bu Henderson denen adam kim?”
“Henderson…” diye başladı müfettiş, “Onun asıl adı Don Murillo’dur. Bir zamanlar ona ‘San Pedro’nun Kaplanı’ derlerdi.”
San Pedro’nun Kaplanı! Bu adamın geçmişinin tamamı yıldırım hızıyla zihnimden geçti. Bir ülkeyi yöneten en iffetsiz, en kana susamış zorba olarak nam salmıştı. Üstelik medeniyet iddiasıyla yapmıştı bunları. Güçlüydü, korkusuzdu, yorulmak bilmezdi. Korkudan sinmiş halkına on on iki yıl boyunca tiksindirici ahlaksızlıklarını dayatmıştı. Orta Amerika’da onun adını duymak yeterince dehşet vericiydi. Bu sürenin sonunda ona karşı evrensel bir ayaklanma söz konusu olmuştu. Ama zalim olduğu kadar kurnaz da bir adamdı ve yaklaşmakta olan tehlikelerin ilk fısıltılarında, tayfası, onun sadık taraftarlarıyla dolu bir gemiye bütün hazinelerini gizlice nakletmişti. Ertesi gün isyancıların taarruz ettiği yer, aslında boş bir saraydı. Diktatör, iki çocuğu, sekreteri ve servetiyle birlikte firar etmişti. O andan itibaren bütün dünyadan silinmişti âdeta ve Avrupa basınında sık sık adı geçiyordu.
“Evet efendim, Don Murillo, San Pedro Kaplanı.” dedi Baynes, “Eğer araştırırsanız San Pedro’nun resmî renklerinin yeşil ve beyaz olduğunu göreceksiniz, tıpkı notta söz edildiği gibi Bay Holmes. Kendisine Henderson diyordu ama ben onun izini sürdüm: Paris, Roma, Madrid ve hatta 1886 yılında gemisinin geldiği Barcelona… İntikam almak için hep onun peşindeydiler; ama izini daha yeni yeni bulabildiler.”
“Onu bir yıl önce buldular.” dedi Bayan Burnet. Artık oturmuş, sohbeti dikkatle dinliyordu. “Bir kere öldürme girişiminde bulundular ama şeytan onu korudu. Bu sefer asil kahraman Garcia şehit düştü. O canavar da hâlâ dolaşıyor sokaklarda! Ama bir başkası gelecek ve ardından biri daha… Ta ki adalet yerini bulana kadar. Bundan yarın güneşin doğacağına emin olduğum kadar eminim.” Nefretinden doğan hırs yüzünden elini yumruk yapmıştı. Beti benzi atmıştı.
“Ama bu meseleye nasıl oldu da karıştınız Bayan Burnet?” diye sordu Holmes, “Bir İngiliz hanımefendisinin böyle vahşice bir maceraya karışması şaşılacak şey doğrusu.”
“Karıştım çünkü şu dünyada adaleti başka türlü sağlayamazdık. Yıllar önce San Pedro’da akan onca kan, İngiliz kanunlarının umurunda mı? Veya bu adamın çaldığı bir gemi dolusu hazine için bir şey yapacaklar mı? Bunlar, size göre, başka bir gezegende işlenmiş suçlar gibi; ama biz gerçekleri biliyoruz. Cehennemde bile Don Murillo’dan daha beter bir şeytan yoktur. İntikam almak için çığlık atan kurbanları olduğu sürece bizim için huzur yok.”
“Şüphesiz dediğiniz gibi biri olmalı.” dedi Holmes. “Çok gaddar olduğunu daha önce duymuştum. Ama siz nasıl etkilendiniz bu adamdan?”
“Size her şeyi anlatacağım. Tehlikeli bir rakip olarak gördüğü herkesi sözde bahanelerle öldürüyordu. Onun politikası öldürmekti. Benim kocam -benim gerçek adım Sinyore Victor Durando’dur- Sen Pedro’nun Londra elçisiydi. Orada tanışıp evlendik. Şu dünyada ondan daha asil bir adam tanımadım. Maalesef Murillo, onun nasıl biri olduğunu duymuş, bir bahane bularak da yanına çağırmıştı. Onu öldürttü. Sanki kaderi içine doğmuştu ve beni yanında götürmeyi reddetmişti. Mallarına el konuldu ve ben düşük bir gelir ve kırılmış bir kalple ortada kalakaldım.
Sonra o zorbanın çöküşü yaşandı. Sizin de anlattığınız gibi paçayı kurtarmıştı. Birçok hayatı mahvetti; birçok insan, onun, en yakınlarını ve en sevdiklerini işkencelere maruz bırakarak kurban etmesini izledi. Tabii bu insanlar onun peşini bırakmaya niyetli değillerdi. Bir araya gelip bir topluluk kurdular ve işi bitirene kadar asla dağılmamaya yemin ettiler. Devrilmiş diktatörün adını Henderson olarak değiştirdiğini öğrendikten sonra benim görevim, onun yanında bir iş bulmaktı. Böylece onun her hareketini diğerlerine bildirebiliyordum. Bunu da mürebbiye göreviyle yerine getirebiliyordum. Her yemekte karşısında oturan kadının, bir saat içinde aldığı kararla ölüme gönderdiği adamın karısı olduğunu bilmiyordu. Ona gülümsedim, çocuklarına karşı görevimi yerine getirdim ve zamanın gelmesini bekledim. Paris’te bir girişimde bulunulmuştu ama başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Sürekli Avrupa’da zikzaklar çizerek takipçileri atlatmak amacıyla oradan oraya dolaşıp durduk ve en sonunda İngiltere’ye ilk geldiğinde kiraladığı bu eve yerleştik.
Ama burada da adaletin temsilcileri onu bekliyordu. San Pedro’nun ileri gelenlerinden birinin oğlu olan Garcia, onun bu eve geri döneceğini biliyordu, mütevazı görevleri olan iki güvenilir arkadaşıyla birlikte buraya yerleşti. Üçü de intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu. Gündüzleri harekete geçemiyorlardı. Çünkü Murillo, her türlü önlemi alarak etrafında