Sherlock Holmes Son Selam Bütün Maceraları 8. Артур Конан Дойл
bu.”
“Evet, efendim, bu evde çok tuhaf hayat tarzları olan çok tuhaf insanlar yaşamış olmalı. Onlardan bir tanesi öldü. Onu diğerleri öldürmüş olabilir mi bilemiyorum ama eğer öyleyse onları en kısa sürede yakalayacağız; çünkü şu an her liman gözetim altında. Aslında ben farklı bir görüşteyim. Evet, efendim, benim görüşlerim çok farklı.”
“Bir teoriniz mi var?”
“Bunu kendim çözmeliyim Bay Holmes. İtibarımı korumak için böyle davranmalıyım. Siz adınızı duyurdunuz, artık sıra bende. Bu olay bittiğinde meseleyi sizin yardımlarınız olmadan tek başıma çözdüğümü söyleyebilmeliyim.”
Holmes neşelenerek kahkaha atmıştı.
“Evet, anlıyorum sizi dedektif.” dedi, “Siz kendi yolunuzda devam edin, ben de kendiminkinde… Eğer gerek duyarsanız elde ettiğim sonuçlarla hizmetinizdeyim. Sanıyorum bu evde görmek isteyebileceğim her şeyi gördüm, artık zamanımı başka yerde daha verimli bir şekilde harcayabileceğimi düşünüyorum. Hoşça kalın ve iyi şanslar!”
Benden başka kimsenin anlayamayacağı ufak tefek birkaç belirtiden Holmes’un iz peşinde olduğunu fark ettim. Herhangi bir gözlemci için kayıtsız olan tavırları, aslında bastırılmış heyecanını belli ediyordu. Pırıl pırıl parlayan gözlerinde okuduğum zihin yorgunluğu ile eş zamanlı sergilediği uyanık davranışları, oyunun henüz bitmediğini gösteriyordu. Alışkanlığı olduğu üzere hiçbir şey söylemiyordu, ben de hiçbir şey sormuyordum. Oyunlarına iştirak etmek ve mütevazı yardımlarımı esirgemeyip o gayretli ve meşgul zihnin ihtiyaç anında yanında olmak, benim için yeterliydi. Gerektiği anda nasıl olsa bana başvuracaktı.
Bu nedenle beklemeye başladım. Ama bu bekleyiş, hayal kırıklığımı arttıran boş bir bekleyişti. Günler birbirlerini kovaladı, arkadaşım hiç ilerleme kaydetmiyordu. Bir sabahını şehirde geçirmişti ve uzaktan tanıdığım bir arkadaşımdan İngiliz Müzesine uğradığını öğrendim. Bu ufak gezisi dışında günlerini, uzun süren ve genelde tek başına çıktığı yürüyüşlerle veya zamanla dostluğunu kazandığı dedikoducu birkaç köylüyle sohbet ederek geçiriyordu.
“Eminim Watson, bir haftanı taşrada geçirirsen senin için paha biçilmez olacaktır.” dedi, “İlk yeşil filizlerle söğüt ağaçlarının yeni açmış çiçeklerini bir kez daha görmek mutluluk veriyor. Bir bahçe beli, bir teneke kutu ve botanik üzerine yazılmış basit bir kitabın yardımıyla çok eğitici günler bizi bekliyor olabilir.” Sonra aldığı bu malzemelerle gezintiye çıkıyor; ama akşamları birkaç önemsiz bitkiyle geri dönüyordu.
Avare gezintilerimiz sırasında zaman zaman Dedektif Baynes ile karşılaşıyorduk. Arkadaşımı selamladığında şişman, kırmızı yüzünü gülücükler kaplıyor, küçük gözleri pırıl pırıl parlıyordu. Dava hakkında çok az konuşuyordu. Ama anladığımız kadarıyla o da olayların akışından pek memnun değildi. Ancak itiraf etmeliyim ki suçun işlenişinden beş gün sonra sabah gazetesini açıp büyük harflerle basılmış başlığı görünce çok şaşırmıştım.
OXSHOTT GİZEMİ ÇÖZÜME ULAŞTI KATİL TUTUKLANDI
Başlığı okuyunca arı sokmuş gibi yerinden fırladı Holmes. “Aman Tanrı’m!” diye bağırdı, “Yoksa Baynes onu yakaladı mı?”
“Öyle gözüküyor.” dedim ve makalenin geri kalanını okudum:
“Dün gece geç saatlerde Oxshott cinayetiyle bağlantılı olarak bir tutuklamanın gerçekleştiğini öğrenen Esher ve komşu bölgelerde büyük heyecan yaşanmıştır. Wisteria Konağı’ndan Bay Garcia’nın, Oxshott Common’da ölü bulunduğunu hatırlayacaksınız. Cesedinde şiddetli darp izlerine rastlanmış ve aynı gece uşağı ile aşçısının kaçmış olması nedeniyle, onların cinayetle bir bağlantıları olabileceği üzerinde durulmuştur. Merhumun evinde değerli eşyaların bulunduğu ve cinayetin amacının onları çalmak olduğu söylentiler arasındadır. Yine de bu henüz kanıtlanamamıştır. Şu an davayla ilgilenen Dedektif Baynes, kaçakların gizlendikleri yeri bulmak için gereken her türlü çabayı göstermektedir. Ona göre çok uzakta değiller ve önceden planladıkları bir yerde pusuya yatmış vaziyette olmalılar. Aşçının yerinin eninde sonunda en başından saptanacağı belliydi; çünkü onu pencereden gören bir iki tüccarın söylediklerine göre oldukça ilginç bir görünüme sahipmiş; son derece iri yarı, çirkin bir melezmiş ve zenciye benzer ten rengi göze ilk çarpan özelliğiymiş. Suçun işlendiği gece bu adam tekrar Wisteria Konağı’na geri dönme cesaretini göstermiş ve polis memuru Walters tarafından fark edilince takibe alınmış. Böyle bir davranışın mühim bir amacı olabileceğini düşünen Dedektif Baynes, bunun tekrarlanabileceğine kanaat getirmiş ve bu nedenle polis memurlarından birinin çalılıkların arasında pusuya yatmasını istemiş. Aranan adam tuzağa düşerek dün gece yakalanmış; ancak Memur Dowing ile aralarında çıkan mücadele sırasında vahşi adam, memurumuzu fena hâlde ısırmış. Anladığımız kadarıyla, sulh yargıcının karşısına çıktığında, sorgusu tamamlanmadan başka bir soruşturma yapılmak üzere kendisinin hapishaneye iadesi istenecektir. Onun yakalanmasıyla daha önemli gelişmelerin yaşanacağı konusunda ümitliyiz.”
“Gerçekten Baynes’ı hemen görmeliyiz!” diye bağırdı Holmes şapkasına davranarak, “Başlamadan önce onu yakalamalıyız.” Aceleyle taşra yollarında koşturduk ve tam tahmin ettiğimiz gibi dedektifi evinden çıkarken yakaladık.
“Gazeteyi gördünüz mü Bay Holmes?” dedi bize uzatarak.
“Evet, Baynes, gördüm. Lütfen saygısızlık olarak algılamayın ama size dostça bir uyarıda bulunmak istiyorum.”
“Uyarı mı Bay Holmes?”
“Bu davayı büyük bir titizlikle inceliyorum ve sizin doğru yolda olduğunuza inanmıyorum. Eğer emin değilseniz, daha da ileri gitmeyin; buna gönlüm razı olmuyor.”
“Çok naziksiniz Bay Holmes.”
“İnanın sizin iyiliğiniz için konuşuyorum.”
Bay Baynes’ın ufak gözlerinden birinin titrediğini hissetmiştim.
“İstediğimiz gibi çalışacağımız konusunda anlaşmıştık Bay Holmes. Ben de öyle yapıyorum.”
“Pekâlâ.” dedi Holmes, “Günah benden gitti!”
“Bakın efendim, benim iyiliğimi istediğinize eminim. Ama hepimizin kendine göre metotları var Bay Holmes. Sizinki farklı, benimki farklı.”
“Bu konuda daha fazla konuşmayalım o hâlde.”
“Elde ettiğim bilgileri memnuniyetle size anlatabilirim. Bu adam tam anlamıyla bir yamyam, bir at kadar güçlü ve şeytan kadar gaddar. Zapt edilmesiydi neredeyse Dowing’in başparmağını ısırıp koparacaktı. Tek bir kelime İngilizce konuşamıyor ve homurdanmaktan başka bir şey yapmıyor.”
“Ve patronunu öldürdüğüne dair elinizde bir delil olduğunu söylüyorsunuz?”
“Öyle bir şey demedim Bay Holmes. Öyle bir şey demedim. Hepimizin kendi yöntemleri vardır. Siz kendinizinkinde ilerleyin, ben de kendiminkinde ilerleyeyim. Anlaşmamız böyleydi zaten.”
Birlikte uzaklaşırken Holmes omuzlarını silkmişti. “Bu adamı anlayamıyorum. Âdeta felakete sürükleniyor. Her neyse, onun da dediği gibi, kendi yolumuzda ilerlemeliyiz. Bakalım ortaya ne çıkacak? Bu Dedektif Baynes’ta benim anlayamadığım bir şeyler var.”
“Şu sandalyeye oturur musun Watson?” dedi Sherlock Holmes, Bull’daki odamıza döndüğümüzde, “Sana anlatmak istiyorum, belki bu gece yardımlarına ihtiyacım olabilir. Takip edebildiğim kadarıyla