Monte Kristo Kontu. Александр Дюма
Yatağına yatırdı.
Buzlu sudan çıkmış gibi tirtir tireyen Faria “Teşekkür ederim.” dedi. “Kriz geliyor. Şimdi kataleptik bir nöbete tutulacağım. Adalelerim donacak. İrade ve hissim kaybolacak. Belki ağzım da köpüklenir, vücudum çırpınmalar içinde sertleşir, bağırırım. Eğer bağırırsam sesimi duymalarına mâni ol. Çünkü beni başka bir hücreye kaldırırlar ve sonsuza kadar ayrılırız. Eğer beni tamamıyla hareketsiz, ölü gibi soğumuş görürsen o zaman -ama ancak o zaman- kenetlenmiş dişlerimi bıçakla ayır ve o sıvıdan sekiz, on damla ağzıma akıt. Belki kurtulurum.”
“Belki mi?”
Tam o sırada Faria “İmdat imdat!” diye bağırdı. “Öl… Ölü…”
Kriz öyle ani ve öyle şiddetli gelmişti ki Faria sözünü tamamlamaya imkân bulamadı. Gözleri büyüdü, ağzı çarpıldı, yanakları morardı, kıvrıldı, ağzı köpürdü ve bağırdı. Dantés Faria’nın dediğini yaparak bir battaniye ile bu feryatları boğmaya çalıştı. Krizin bu faslı iki saat sürdü. Son bir çırpınmayla vücudu buz gibi soğudu, beyazlaştı ve katılaştı. Dantés bıçağını alarak Faria’nın kenetlenmiş dişlerini dikkatle araladı. Ağzına on damla kırmızı sıvıdan damlattı. Beklemeye başladı.
Aradan bir saat geçti. Faria’da en ufak bir kımıldama yoktu. Dantés başını elleri arasına almış ona bakıyordu. Nihayet rahibin yanakları hafifçe pembeleşti. Hep açık olan gözlerine bir canlılık geldi. Hafifçe inleyerek kımıldadı.
Dantés, “Kurtuldunuz kurtuldunuz!” diye bağırdı.
Faria daha konuşamıyordu. Fakat belli bir endişe ile elini kapıya doğru uzattı. Dantés dinledi ve zindancının yaklaşmakta olan ayak seslerini duydu. Hemen fırladı yerinden. Geçide girerek taşı yerleştirdi ve kendi hücresine döndü. Hemen ardından kapı açıldı. Zindancı onu her zamanki gibi yatağının üstünde oturur buldu. Zindancının ayak sesleri dehlizde kaybolur kaybolmaz Dantés ağzına bir lokma bir şey koymadan Faria’nın hücresine döndü.
Rahibin aklı başına gelmişti. Fakat hâlâ bitkin bir hâlde yatıyordu.
“Seni bir daha görebileceğimi sanmıyordum.” dedi.
“Niçin göremeyesiniz? Öleceğinizi mi sanmıştınız?”
“Hayır. Kaçman için her şey hazırdı. Kaçacağını umuyordum.”
Dantés hırsla kıpkırmızı oldu.
“Siz olmadan mı?” diye bağırdı. “Bunu yapabileceğime inanıyor muydunuz?”
“Yanıldığımı şimdi anladım. Ohhh öyle bitkin, öyle perişanım ki!..”
Dantés Faria’nın yanına oturup elini ellerine alarak
“Kuvvetiniz yerine gelecek.” dedi.
Faria başını salladı.
“Bundan önceki kriz yarım saat sürmüştü. Krizden sonra da açlık duymuş ve yardımsız kalmıştım. Hâlbuki şimdi kolumu bile kımıldatamıyorum. Üçüncü bir kriz beni ya öldürür yahut da felç bırakır.”
“Hayır hayır üzülmeyin, ölmeyeceksiniz. Üçüncü bir kriz gelse bile siz burada olmayacaksınız ve biz, sizi burada olduğu gibi yine kurtaracağız. Hatta buradan daha iyi şartlar içinde. Çünkü mümkün olan en iyi tıbbi bakımı göreceksiniz.”
Yaşlı adam, “Kendini aldatma dostum.” dedi. “Şu geçirdiğim kriz, benim ömrüm boyunca hapishaneden çıkamamama sebep olacak. Çünkü ben artık hiçbir zaman yüzemem. Bu kola artık ebediyen felç indi. Yalnız şu an için değil; ebediyen. İnan bana, daha krizi geçirdiğim andan beri böyle bir neticeyi bekliyordum. Çünkü bütün ailemde vardır bu hastalık. Büyükbabam da babam da üçüncü krizde öldüler. Meşhur Doktor Cabanis bana bu ilacı verirken benim de sonumun onlar gibi olacağını söyledi.”
“Doktor yanılmış olabilir. Kolunuzdaki felce gelince; hiç önemi yok. Sizi sırtıma alır öyle yüzerim.”
“Sen denizci ve iyi bir yüzücüsün oğlum. Eminim ki sırtında böyle bir yük olan kimsenin elli kulaçtan fazla yüzemeyeceğini bilirsin. Hayır, ben burada kalıp kurtuluşumu bekleyeceğim; o da artık ölümden başka bir şey olamaz. Sen kaç, kurtul. Gençsin. Sıhhatli ve kuvvetlisin. Beni düşünme.”
“Öyleyse ben de kalırım.”
Kalktı. Yaşlı adamın üstüne eğildi.
“İsa hakkı için yemin ederim ki siz hayatta oldukça buradan bir yere gitmeyeceğim.”
Faria bu asil yürekli, doğru sözlü gence baktı, onun en içten inanç ifadesinin ışıldadığı yüzünde, ağzından çıkan sözlerin samimiyetini okudu.
“Öyle olsun peki.” dedi. “Teşekkür ederim.”
Sonra, genç adamın elini tutarak devam etti:
“Belki ileride bu fedakârlığının mükâfatını görürsün. Şimdi mademki buradan ayrılmıyoruz, dehlizin altındaki tüneli doldurmamız lazrm. Nöbetçi gezinirken bastığı yerin altının boş olduğunu fark edebilir. Bu da bizim suçumuzun meydana çıkmasına ve ayrılmamıza sebep olur. Haydi git şimdi orayı doldur. Gerekirse bütün gece çalış ve yarın sabah, zindancı gitmeden gelme. O zaman sana önemli bir şey söyleyeceğim.”
Dantés dostunun elini sıktı. Saygı ve bağlılıkla yanından ayrıldı.
11
Dantés ertesi sabah, Faria’nın hücresine girdiği zaman, onu sağlam sol elinde bir kâğıt parçası ile sakin sakin oturur hâlde buldu. Faria hiçbir şey söylemeden kâğıdı Dantés’ye gösterdi.
Dantés, “Nedir bu?” diye sordu.
Rahip gülümseyerek cevap verdi: “Dikkatle bak bakayım.”
“Baktım. Garip bir mürekkeple ve Gotik harflerle üstüne bir şeyler yazılmış yarısı yanmış bir kâğıt.”
“Benim hazinem işte bu kâğıt parçası dostum. Bugünden itibaren bu hazinenin yarısı senindir.”
Dantés soğuk soğuk terlediğini hissetti. Faria’yı tanıdığından beri kendisinden başka herkesin onu hapishanede deli sanmasına sebep olan meşhur hazineden bahsetmemeye çalışmıştı.
Faria gülümsedi.
“Tüylerinin ürpermesinden ne düşündüğünü anlıyorum. Fakat merak etme, ben deli değilim. Bu hazine sahiden var ve eğer kader ona sahip olmanı diliyorsa sahip olacaksın. Herkes beni deli sandığı için kimse sözlerime kulak vermek istemedi fakat sen pekâlâ deli olmadığımı biliyorsun. Onun için beni dinle, inanıp inanmamak konusunda sonra karar ver.”
Dantés, “Geçirdiğiniz kriz sizi yorgun düşürdü.” dedi. “Biraz dinlenmek istemez misiniz? Hikâyenizi yarın dinlerim. Bugün istirahat edin.” dedi.
Sonra gülümseyerek ilave etti: “Hem bu durumda, hazinenin bizim için pek acelesi de yok, değil mi?”
“Var var. Yarın üçüncü bir kriz geçirmeyeceğim ne malum. Görüyorum bana inanmıyorsun. Bir delil istiyorsan bugüne kadar kimseye göstermediğim şu kâğıdı oku.”
Dantés, yaşlı adamın deliliğine inanmak istemeyerek “Yarın.” dedi.
“Hazine meselesini yarın konuşuruz. Fakat şu kâğıdı şimdi oku.”
“Susun… Ayak sesleri var. Biri geliyor. Gitmem lazım. Hoşça kalın.”
Dostunun deliliğine kendisini inandırmaktan başka bir şeye yaramayacak olan bir hikâyeyi dinlemektense oradan kaçmayı