İlk Aşk. Иван Тургенев
kız olup olmadığında şüphe edebilirdim.
Bu yeni hâli de ayrı bir güzellik teşkil etmekle beraber şu durumunda o tatlı bakışlardan ve tebessümden eser yoktu. Gök mavisi çizgili ince şaldan hafif bir rop giyinmişti; saçları, İngiliz modasına uygun olarak büklümler hâlinde yanaklarının iki tarafından dökülüyordu.
Giyinişi, çehresinin soğuk ifadesiyle çok mütenasip düşüyordu. Babam, sofrada onun yanına oturmuştu. Kendine has sakin ve zarif bir nezaketle ona hizmette özen gösteriyor ve bazen yüzüne bakıyordu. Kızın da ara sıra ona baktığı oluyordu. Fakat bu bakışlar çok garipti…
Fransızca konuşuluyordu; Zinayda’nın telaffuzundaki mükemmeliyetin dikkati çekmemesi mümkün değildi.
Prenses, yemekten evvel olduğu gibi yemekte de alabildiğine gidiyor, yemekleri bol bol methediyor ve methettikçe sözünün doğruluğunu fiilen de ispat etmek üzere yiyordu. Bu hâliyle annemi sıktığı belliydi.
Annem, kendisine gamlı bir nazlılıkla cevap veriyordu.
Fakat annem Zinayda’dan da hoşlanmamıştı. Ertesi gün kendisinden bahsederken, “Kibir kumkuması! Kibri acaba işçi kızı suratına mı? Nesine?” dedi.
Babam cevap verdi: “Galiba sen işçi kızı görmemişsin!”
“Hamdolsun görmedim!”
“Evet, hamdolsun. Fakat o hâlde, görmediğin bir şeye nasıl benzetirsin?”
Zinayda, sofrada bana hiç bakmadı. Prenses, yemekten az sonra vedalaştı. Babam, kendisini kapıya kadar uğurladı.
Kısa ceketimle ben de oradaydım ve bir idam mahkûmu gibi yere bakıyordum. Zinayda’nın bana karşı aldığı tavır, beni bitirmişti. Ancak yanımdan geçerken yavaş, lakin açık bir tarzda ve onda tatmış olduğum muhabbet ve cazibe ile “Akşam sekizde bize geliniz. Anladınız mı? Mutlaka geliniz.” demesi üzerine, hayret ve minnetimden kollarım açıldı; o, ben göz açıp kapayıncaya kadar başına beyaz örtüsünü geçirerek çıkmıştı.
VII
Giyinmiş, kuşanmış, saçlarım taranmış, parlatılmış, kâküllerim alnımın üzerine dökülmüş olarak, saat tam sekizde prenseslerin kapısından girdim. İhtiyar uşak yüzüme donuk donuk baktı ve kanepesinden kalkmakta bir acele göstermedi.
Salondan şen sesler, kahkahalar aksediyordu. Kapıyı açtım ve hayretle geriledim.
Odanın ortasında, Zinayda bir sandalyenin üzerinde ayakta idi. Elinde bir erkek şapkası tutuyordu. Sandalyenin etrafında beş delikanlı kaynaşıyordu. Onlar, ellerini şapkanın içine sokmaya çabalıyorlar, kız da şapkayı bir taraftan öbür tarafa kuvvetle kaçırıyordu.
Beni görünce bağırdı: “Durun, durun! Bir oyuncu daha geliyor… Ona da bir kâğıt vermeli…”
Sandalyeden kuş gibi indi ve ceketimin kolundan tutarak, “Girsenize.” dedi. “Orada ne duruyorsunuz? Efendiler, müsaadenizle takdim ediyorum: Komşumuzun oğlu Mösyö Vladimir.”
Aynı zamanda davetlilerini bana birer birer göstererek, “Kont Malevski, Doktor Luşin, Şair Maydanov, Yüzbaşı Nirmatski ve geçen gün de görmüş olduğunuz Süvari Mülazımı Belovzorov. Birbirinizi sevmenizi, anlaşmanızı rica ederim.” dedi.
O kadar ürkeklik duymuştum ki, kimseye selam bile veremedim.
Doktor Luşin dediği esmer delikanlının beni bahçede fena hâlde mahcup eden genç olduğunu fark ettim, ondan ve süvariden başkasını yeni görüyordum.
Zinayda emretti: “Kont, hadi, Mösyö Vladimir’in ismini de bir kâğıda yazınız.”
Gayet şık giyinmiş, siyah manidar gözlü, uzun burunlu, minik ağzının üstü ince bıyıklarla süslü, nahif, çok parlak bir esmer güzeli olan kont, bir Lehli şivesiyle “Fakat bu haksızlık olur. Efendi, bizimle hiç fan oynamadı.” dedi.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.