Şiirler, Karasözler. Абай Кунанбаев
bozulmuş yüreğini…
Russuz toplantı yapılsa,
Çağıran kişi de gitmez ha.
Uzlaşma sağlayıp bir kişi,
Helal malını almaz ki…
Nimeti gitmiş el güder,
Vakti geçmiş söz eder,
Şimdi bizim yöneticiler,
Yarına ümit gütmezler.
Başlar bağlansa uluya,
Kim saldırabilir namusa.
Yabancıya bakacak yüzü yok,
Yakarmadan duran g…tü yok,
İşi gider yanlışa…
Ulus boyunun adı Tobıktı,
Kurnazların sayısı çoğaldı.
Zenginin işini göremeyen,
Borcunu bütün vermeyen,
Rastgele kişiler doldu taştı.
Kazak, malını karıştıran,
Halkı belaya uğratan,
Musibete bulaştı.
İçinden çıkan iyi adamlar,
Düzeltemedi, kan ter akıttı.
Yabancı ülke insanının,
Bitmedikten sonra haramın,
Gönlü tamamen umutsuzlaştı.
Tüccar kaçtı bu ülkeden,
Alacaklarını tahsil edemeden…
Ayaktakımı avare dolandı,
Varlıların yanına sığışamadı.
Geçimsizlik oldu halka,
Talandan alı koyamadı.
İnancı olmasa da, andı olan,
Ülke düzeni bozuldu yahu,
Devlet denen töresi bulunan.
Bu gün bile kaygılanan
Kimse yok, utanmadan…
Şiir; sözün padişahı, söz aydınlığı
Şiir; sözün padişahı, söz aydınlığı,
Zorlukla ahenkleştirir dahi olanları.
Dile kolay, yüreğe alev dokunmalı,
Tastamam, usturuplu gelsin etrafı.
Yabancı sözle bulanmışsa laf arası,
Bu, şairin bilgisiz ve çaresiz olması,
Anlatıcı ile dinleyicilerin çoğu cahil,
Bu yurdun, söz tanımaz bir parçası.
Evvela ayet, hadis – sözün en başı,
Kafiyeli ilâhiler gelir dinlenme arası,
Ahengiyle ilgi çekmese okunması,
Niye söylesin onu Elçi’si ile Allah’ı.
Mescitte ulemanın hutbe okuması,
Velilerin münacatı kederli yakarışı,
Bir sözü diğerine uyaklama çabası,
Uğraşır her biri olabildiğince imkânı…
Şiirle, herkesin var ya bir uğraşı,
O zaman olur, söz seçme yarışı,
İçi altın, dışı gümüş sözün asını,
Uyuşturur Kazak’ın hangi balası?
Önceki eski kadıya baksam meraklı,
Deyimlerle anlatırmış, sözleri uyaklı,
Şairleri anlayışı kıt, cahillikten olmalı,
Abuk sabuk şiir yazmış ağıt yakmalı.
Kopuzlu dombıralı kalabalıkta söyler,
Övgü şiiri okur, her birine ithaf eder,
Önüne gelenden şiir ile hayırlar diler,
Yok eder söz kadrini, yurdu gezerler.
Mal için dilini bezer, öz canını kiralar,
Mal ister birini yanıltır, birini büyüler,
Başkasının ülkesinde dilencilik eder,
Ülkesini “zengin” diye över, lanetler.
Nerde zengin farfara oraya gider ayırmaz
O kadar mal alır, yığsa da zengin olamaz.
Kazak için “şiir” dediğin, değerli sayılmaz,
Boş laf görünür sararıp solsa da anlamaz…
Eski yönetici gibi, oturuyorum boş deyimlerle
Eski şair gibi, mal için feryat ediyorum ben de.
Söz düzeldi, dinleyici sen de düzelsene,
Sizlere de gelmek istiyorum, aheste aheste…
El atıp alan “yiğidi” anlatsam, merak uyandırır,
“Kadını”, “bahtı” anlatsam sohbeti koyulaştırır,
Öylesine gün geçirecek laflar zamanımızı alır,
Dinler idin bir sözü bin defa sorarak, anlattırır…
Akıl sözüne ilgisiz, halk geçimsiz,
“İnancım tek ona” der, direnirsiniz,
Kibirlice yiyip gider, başı eğitimsiz,
Kötüleyip anlatsam küsenlersiniz.
Çözüm bulur, çam ağacını yaş dala bağlar,
Herkes yürür, alacağı malın kılıfını hazırlar.
Övgü arayan mal düşkünü, bunu ne anlar,
Seç-seç çıkmasa içinden binde bir adamlar.
Mal yığar art niyetle çalar, karla hararet basar,
“Kurnazsın” dese, kıvançla adımını geniş atar,
“Sızlansam-atıp tutsam bir fayda düşer mi” der,
Ülkenin zenginini çıldırtır “düşman ilgisini çeker.”
Sabır ve sorumluluğa, hiç kimse ilgi duymaz,
İnsaf, utanma, ar ve namusu gerekli bulmaz,
Derin düşünce ve derin bilime ihtiyaç duymaz,
Yalan ile gıybeti, yün döver gibi abartır aymaz.
1888
Birinin yakını ölse, karalı o
Birinin yakını ölse, karalı o,
Ölüm gören yüreği yaralı o,
Gözyaşını kesmeden ağlar,
Niçin feryadını şiire döker o?
Damat al, gelin ver, düğününde gül,
Kız tanıştır, mürüvvetiyle yurt güldür
Kınası, şarkısı, bir de yüz-açarı var,
Gül, şiirsiz ilgi çekici olur mu bunlar?
Çocuk