Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü. Анонимный автор
koy- (БУРАП КОЙ-) [(vidasını) çevirmek] Kışkırtmak, tahrik etmek, doldurmak: “Seni biröö burap koyso kerek, toktoçu.” -AJ. (Seni biri doldurmuş galiba, dur hele.)
burçagına teñ kelbe- (БУРЧАГЫНА ТЕҢ КЕЛБЕ-) [burçağına denk gelmemek (burçak, kuzuları bağlamak için kullanılan ilmikli ip)] Tırnağı bile olmamak.
burkan-şarkan tüş- (БУРКАН-ШАРКАН ТҮШ-) [paldır küldür düşmek] 1. Gürlemek: “Burkan-şarkan tüşkön darıya.” (Gürleyen nehir.) 2. Öfkelenmek, hiddetlenmek: “Karıgan kişi ökürüp-bakırıp burkan-şarkan tüşkönü caraşıksız.” -ÇA1. (Yaşlı insana bağırıp çağırıp öfkelenmek yakışmaz.) 3. Telaşla bağırıp çağırmak, gürültü çıkarmak, yaygara koparmak: “Ayaldar ıylap, burkan-şarkan tüşüp cüröt.” -KA2. (Kadınlar ağlayıp yaygara koparıyorlardı.)
burup ayt- (БУРУП АЙТ-) [çevrip konuşmak] Yalan söylemek, gerçeği değiştirip anlatmak: “Burup aytsañ ölösüñ, Bul düynödön cönöysüñ.” -CM. (Yalan söylersen öleceksin / Bu dünyadan gideceksin.)
buruş kıl- (БУРУШ КЫЛ-) [burma yapmak] Atın kuyruğunu toplayıp bağlamak: “Kara argımak kuyrugun / Buruş kılgan Algazı.” -E-A. (Kara cins atın kuyruğunu / Toplayıp bağlamış Algazı.)
buşman ce- (БУШМАН ЖЕ-) [pişman yemek] Pişman olmak: “Kelgenine buşman cep / Mında kaydan keldim -dep.” -CM. (Geldiğine pişman olup / Buraya nereden geldim deyip…)
but serppe- (БУТ СЕРППЕ-) [ayak serpmemek] Hâlsiz düşmek, hareket edememek: “`But serppey ölör beken,` -dep.” -CM. (Hâlsiz düşüp ölmesin diye.)
but tos- (БУТ ТОС-) [(ayağına) çelme atmak] Engel olmak, taş koymak: “Amerikanın negizgi özgöçölügü -eger öz kesibiñdin çeberi bolsoñ, eç kaçan but tosuşpayt.” -ŞJ. (Amerika’nın temel farkı, eğer kendi mesleğinin ehliysen hiçbir zaman engel olmamaları.)
buta atım (БУТА АТЫМ) [hedef vuruşu] Hedef mesafesi: “Buta atım cerdegi colborsko ok çıgaruu oyloruna da kelbedi.” -BM. (Hedef mesafesindeki kaplana ateş etmek akıllarına bile gelmedi.)
buta koy- (БУТА КОЙ-) [nişan koymak] Nişan almak, gezlemek: “Buta koyup çımındı / Atıp cürüp maşıkkan.” -CB2. (Nişan alıp sineğe / Atıcılığa alıştı.)
butaga al- (БУТАГА АЛ-) [hedef almak] 1. Hedef almak, nişan almak. 2. Hedef almak, bir kimseyi, bir yeri yıpratmak, eleştirmek amacıyla karşısına almak: “Baykooçular butaga alınıştı.” -KT. (Gözlemciler hedef alındılar.)
butaga tiygendey (БУТАГА ТИЙГЕНДЕЙ) [hedefe dokunmuş gibi] Net, açık, isabetli: “Al butaga tiygendey süylöyt.” -KTS. (O isabetli konuşur.)
butu cerge tiybe- (БУТУ ЖЕРГЕ ТИЙБЕ-) [ayağı yere değmemek] bk. butu-butuna tiybe-.
butu küygön tooktoy (БУТУ КҮЙГӨН ТООКТОЙ) [ayağı yanmış tavuk gibi] 1. Zar zor, güçlükle (yürümek). 2. “Panik içinde, telaşlı telaşlı” anlamında: “Reglament boyunça butu küygön tooktoy cügürüp cürdüm.” -BR (İş gereği telaşlı telaşlı koşturup duruyordum.)
butu menen basıp, murdu menen tıngandar (БУТУ МЕНЕН БАСЫП, МУРДУ МЕНЕН ТЫНГАНДАР) [ayağıyla basıp burnuyla nefes çekenler] Hepsi, herkes, insanların tümü: “Bul örööndögü Camgırçı uulunun butu menen basıp, murdu menen tıngandarı uşu cerde eken.” -AU2. (Bu vadideki Camgırçı oğullarının tümü buradaymış.)
butu üzülgönçö çurka- (БУТУ ҮЗҮЛГӨНЧӨ ЧУРКА-) [ayağı kopana kadar koşmak] Çok hızlı koşmak: “Avtobustan kalıp kalbayın dep, Adilet butu üzülgönçö çurkadı.” -O-A. (Otobüsü kaçırmayayım diye Adilet, çok hızlı koştu.)
butu-butuna tiybe- (БУТУ-БУТУНА ТИЙБE-) [ayağı ayağına değmemek] Koşturmak: “Keçee ele mırza cigit kelgende celdey sızıp, butu-butuna tiybey cürbödü bele?” -KU. (Daha dün beyefendi gelince yerinde duramayıp, koşturup durmuyor muydu?)
butu-kolu cerge tiybe- (БУТУ-КОЛУ ЖЕРГЕ ТИЙБЕ-) [ayağı kolu yere değmemek] bk. butu-butuna tiybe-.
butu-kolu uzar- (БУТУ-КОЛУ УЗАР-) [ayağı kolu uzamak] bk. kolu uzar-.
butun but, kolun kol kıl- (БУТУН БУТ, КОЛУН КОЛ КЫЛ-) [ayağını ayak, kolunu kol yapmak] 1. Parçalamak, parçalara ayırmak, bölüp parçalamak: “Camgır kozunun kolun kol, butun but, sanın san kılıp büttü.” -TK. (Camgır, kuzuyu parça parça böldü.) 2. Ağır cezalandırmak, gününü göstermek: “Butuñardı but, koluñardı kol kılamıñ!” -KTS. (Gününüzü gösteririm!)
butun cala- (БУТУН ЖАЛA-) [ayağını yalamak] Yalakalık etmek: “Menin atam okumuştuu, biröölördün butun calabayt.” -KTS. (Benim babam bilim adamı, birilerine yalakalık etmez.)
butun tarta alba- (БУТУН ТАРТА АЛБА-) [ayağını çekememek] Çok yorulmak, bitkin hâle gelmek, ayağını yerden kaldıramamak: “Tañdan keçke eldin badasın bagıp keçinde «üygö» butun tarta albay kelçü.” -Cİ. (Sabahtan akşama kadar milletin ineklerini güdüp, akşam eve çok yorgun gelirdi.); “Maymıl çarçap, butun tarta albay kaldı.” -KS2. (Maymun yorulup bitkin hâle geldi.)
butuna cem tüş- (БУТУНА ЖЕМ ТҮШ-) [ayağına yem düşmek] 1. Sakatlanıp topallamak (atlar için): “Oñ butum butuna cem tüşkön attın butunday dapdıraktaganın baykagan çıgarsıñ.” -KOS. (Sağ ayağımın sakatlanıp topallayan atın ayağı gibi sallandığını fark etmişsindir.) 2. Kaza geçirmek: “Cem tüşüp ketip butuma celbey da kaldım bir top cıl.” -BS1. (Kaza geçirip birkaç sene çalışamadım.)
butuna cıgıl- (БУТУНА ЖЫГЫЛ-) [ayağına kapanmak] 1. Ayağına kapanmak, çok yalvararak özür dilemek. 2. Ayağına gitmek: “Keçee ele mogoldordun butuna cıgılıp, biyligine baş iydik.” -Kİ. (Daha dün o Moğolların ayağına gidip, beyliğini kabul ettik.) 3. Diz çökmek: “Al ulam cakındagan sayın kişiler baştarın dagı tömön iyip, kay biröö bük tüşüp, butuna cıgılıp cattı.” -TK. (O yaklaştıkça insanlar başlarını daha beter eğip, bazıları bükülüp, diz çöküyorlardı.)
butuna tur- (БУТУНА ТУР-) [ayağına durmak] 1. Ayağa kalkmak: “Kapar alsız butuna turup közün açsa, karegine apasının eskiligi cetken kreslosu urundu.” -KS2. (Kapar, hâlsizce ayağa kalkıp gözlerini açınca annesinin eskimiş koltuğu gözlerine ilişti.) 2. Durumu düzelmek, maddi durumu iyileşmek: “Natıycada oşol 2005-cılı bir top kedeyleribiz butuna turup kalıştı.” -KT. (Sonuçta 2005 yılında birçok fakirimizin durumu düzeldi.) 3. Hastalıktan iyileşmek: “Oşondon köp ötpöy Humayun cakşı bolup butuna turup ketet, al emi Babur tetirisinçe oorup catıp kalat da, üç aydan soñ o düynögö sapar tartat.” -İE. (Fazla zaman geçmeden Humayun iyileşir,