Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü. Анонимный автор
tüşünüp turam.” -BE. (Eğitimimin, işimin iyi olacağını, hayatımın düze çıkacağını hayal ediyorum.)
cakşı catıp, cay turuñuz (ЖАКШЫ ЖАТЫП, ЖАЙ ТУРУҢУЗ) [iyi yatıp iyi kalkınız] Allah rahatlık versin! İyi geceler!
cakşı çıkma (ЖАКШЫ ЧЫКМА) [iyi çıkma] Mükemmel, dört dörtlük: “ ‘Atanın uulu’ dep baa berişet cakşı çıkma cigitke.” -ZP. (“İnsan evladı!” diyerek övdüler, mükemmel olan delikanlıyı.)
cakşı kör- (ЖАКШЫ КӨР-) [iyi görmek] 1. Saygı duymak, değer vermek, yakın görmek: “Cuma, seni cakşı körörümdü bilesiñ.” -KK. (Cuma, seni kendime yakın gördüğümü biliyorsun.) 2. Sevmek, gönlünü kaptırmak: “Cakşı körgön coldoşuñ, camandık işke bardırbayt.” -KPA1. (Sevdiği dostunun kötü bir işe karışmasına engel olur.) 3. Hoşlanmak: “Bul sözdü kişige aytuudan körö komuz menen bayandoonu cakşı körçü elem.” -KK. (Bu sözü kişiye sözlü olarak söylemek yerine kopuzla anlatmaktan hoşlanırdım.)
calaa cap- (ЖАЛАА ЖАП-) [iftira kapamak] İftira atmak, kara çalmak: “Cok cerden calaa cabat.” -KA2. (Yok yere kara çalar.)
calaaga cıgıl- (ЖАЛААГА ЖЫГЫЛ-) [iftiraya kapılmak] Suçlu bulunmak, suçunu kabullenmek: “Calaaga cıgılıştuu bolup, kaçıp kelgemin.” -KK. (Suçlu bulununca kaçıp geldim.)
calakorduk kıl- (ЖАЛАКОРДУК КЫЛ-) [iftiracılık yapmak] İftira etmek.
calañ cüz (ЖАЛАҢ ЖҮЗ) [yalın yüz] Sözünde durmayan, yüzsüz, ikiyüzlü.
calañ ot, caydak töş (ЖАЛАҢ ОТ, ЖАЙДАК ТӨШ) [yalın ot, cavlak döş] bk. caydak töş.
calañ tonduu (ЖАЛАҢ ТОНДУУ) [yalın kürklü] bk. calan tonduu, calgız attuu.
calan tonduu, calgız attuu (ЖАЛАН ТОНДУУ, ЖАЛГЫЗ АТТУУ) [yalın kürklü yalnız atlı] Hiç kimsesi olmayan, yalnız: “Calañ tonduu, calgız attuu kembagaldardın üröyün uçurat” -KTS. (Hiç kimsesi olmayan yoksulların yüreğini ağzına getirir.)
calañ tonduu, caydak attuu (ЖАЛАҢ ТОНДУУ, ЖАЙДАК АТТУУ) [yalın kürklü, cavlak atlı] bk. calañ tonduu, calgız attuu.
calañ töş (ЖАЛАҢ ТӨШ) [yalın döş] bk. caydak töş.
calayak ooz (ЖАЛАЯК OOЗ) [bez ağız(lı)] Büyük ağız: “Calayak ooz, car kabak / aybatı katuu, cüzü zaar…” -ME1. (Ağzı büyük, alnı çıkık / Heybeti büyük, yüzü asık.)
caldırama tiy- (ЖАЛДЫРАМА ТИЙ-) [sersemlik dokunmak] Sersemleşmek, bir durum karşısında hareketsiz kalmak: “Cigit emne kıların bilbey, caldırama tiyip, tigilerdin artınan karayt.” -KA1. (Delikanlı bu tuhaf durum karşısında ne yapacağını bilemeyip onların arkasından bakıyor.)
calgan düynö (ЖАЛГАН ДҮЙНӨ) [yalan dünya] Yalan dünya, fâni dünya, ölümlü dünya, gelip geçici dünya: “Calgan düynödö, ölböy, öçpöy kim kalgan.” -CB1. (Yalan dünyada kim ölmeden kalabilmiş?)
calgan tüş (ЖАЛГАН ТҮШ) [yalan öğle] Kuşluk vakti: “Calgan tüştö üydü karay col tarttım.” -ME3. (Kuşluk vaktinde evin yolunu tuttum.)
calgız at, calañ tonduu (ЖАЛГЫЗ АТ, ЖАЛАҢ ТОНДУУ) [yalnız at, yalın kürklü] bk. calan tonduu, calgız attuu
calgız ayak col (ЖАЛГЫЗ АЯК ЖОЛ) [yalnız ayak yol] Patika, dar yol.
calgız başı eki bol- (ЖАЛГЫЗ БАШЫ ЭКИ БОЛ-) [yalnız başı iki olmak] bk. bir başı eki bol-.
calgız boy (ЖАЛГЫЗ БОЙ) [yalnız boy] 1. Bekâr: “Közgö körüngüdöy dele özgörüü cok, men baştagıday ele calgız boymun.” -ÇA1. (Gözle görünür hiçbir değişiklik yok, ben önceki gibi bekârım.) 2. Tek başına, yalnız başına: “Calgız boy, küyöösü soguşta cürgön ayaldardın da egini kar astına kaluuçu emes.” -AU2. (Eşi cephede olan, tek başına kalmış kadınların bile ekinleri kar altında kalmazdı.)
calkoo tamırı sok- (ЖАЛКОО ТАМЫРЫ СОК-) [tembel damarı çarpmak] Tembellik etmek, tembelliği tutmak: “Bügün işti baştabay ele koyoyunçu, calkoo tamırım sogup turat.” -AJ. (Bugün bu işe başlamayayım, tembelliğim üzerimde.)
cal-kuyrugu tögülgön (ЖАЛ-КУЙРУГУ ТӨГҮЛГӨН) [yele kuyruğu dökülen] Besili, iri, heybetli (at için kullanılır): “Cal kuyrugu tüyülgön argımaktar.” (Heybetli yağız atlar.)
calpak otur- (ЖАЛПАК ОТУР-) [yayvan oturmak] Alçak yere oturmak.
calpak til (ЖАЛПАК ТИЛ) [yassı dil] 1. Uygun bir dil, tatlı dil: “Calpak til menen tüşünüktüü kılıp aytkanda ustattan şakirt ötöt.” (Uygun bir dille söylenecek olursa “Boynuz, kulağı geçer.”) 2. Konuşma dili, günlük dil: “Munu calpak til menen tüşündürbösöñ, tüşünböyt.” (Bunu konuşma dili ile anlatmasan, anlamayacak.)
calpak tilge sal- (ЖАЛПАК ТИЛГЕ САЛ-) [yassı dile almak] Tatlı dille konuşmak.
calpı til tabış- (ЖАЛПЫ ТИЛ ТАБЫШ-) [ortak dil bulmak] Ortak nokta bulmak.
cam kıl- (ЖАМ КЫЛ-) [bütün yapmak] Rahatlatmak, ferahlatmak, sakinleştirmek: “Meni şaylap kan kılsañ / Köñülümdü cam kılsañ.” -K-O. (Beni seçip han yapsan / Gönlümü ferahlatsan.)
caman apaz başta- (ЖАМАН АПАЗ БАШТА-) [kötü apaz başlamak] Şom ağzını açmak: “Caman apaz baştabay cön oturçu.” -ÇJ. (Kötülüğe yormadan sus.)
caman aram (ЖАМАН АРАМ) [kötü haram] 1. Kötü, üçkâğıtçı. 2. Çocuklara nazar değmemesi için söylenen sevgi sözcüğü.
caman aytpay, cakşı cok (ЖАМАН АЙТПАЙ, ЖАКШЫ ЖОК) [kötü söylemeden iyi yok] Kötülüğün olduğu yerde iyilik de vardır.
caman coro baştaba- (ЖАМАН ЖОРО БАШТАБА-) [kötü coro başlamamak] Kötüye yormamak.
caman körgöndün börkü kazanbaktay (ЖАМАН КӨРГӨНДҮН БӨРКҮ КАЗАНБАКТАЙ) [sevmeyen (kişi)nin börkü (başlığı) kazanbak gibi (kazanbak, göçmenlik hayatta kazanın kırılmaması için çubuktan örülmüş kılıf)] Sevilmeyen insanın yüzü çirkin, görünümü çekimsiz.
caman köz (ЖАМАН КӨЗ) [kötü göz(lü)] 1. İçi dar, kıskanç. 2. Nazar.
caman közü menen kara- (ЖАМАН КӨЗҮ МЕНЕН КАРА-) [kötü gözüyle bakmak] Kötü gözle bakmak: “Caman közdördön, caman sözdördön sak-tay kör!”