Karakalpak Halk Masalları. Анонимный автор
yayılan hayvanların değeri kadardır. Sakın yolda açma. Evine varınca açarsın, demiş ve helalleşip ihtiyarı yolcu etmiş.
İhtiyar yola çıkıp biraz yol gittikten sonra “O kadar hayvanı verdi almadım da şu küçük sandığı aldım. Bunun içinde ne var acaba, çok da hafif, çok uzaklaşmadan şurada açıp bir bakayım.” diye düşünmüş ve sandığı açmış. İhtiyar sandığı açar açmaz içinden çok sayıda hayvan çıkıp doğru yaylıma gitmiş. İhtiyar şaşkınlıkla bir oraya bir buraya koştursa da hiçbirini yakalayamamış. Bu sırada bir kara kuş uçup gelmiş:
– Ya hayvanlarından ya da çocuğundan vazgeç demiş, ihtiyar adama.
“Bu kadar hayvandan nasıl vazgeçerim, zaten daha yeni mal sahibi oluyorum. En iyisi evladımdan vazgeçtim diyeyim. Evimde sadece ihtiyar karım var, çocuğum yok. Benim neyimi alacak.” diye düşünmüş, ihtiyar adam. Ve:
– Çocuklarımı verdim, demiş kara kuşa. İhtiyar adam öyle der demez az önce sandıktan çıkıp sağa sola dağılan hayvanların hepsi sandığın içine geri girmiş. İhtiyar sandığı sırtlanıp evine varmış.
İhtiyar evine vardığında on yedi yaşında bir çocuk:
Babamın borcunu ödemeye gidiyorum, deyip evden çıkmış. İhtiyar, karısına:
– Bu kimin çocuğu, diye sormuş.
– Vay, başımıza gelenler, sen hâlâ bilmiyor muydun? Sen giderken ben bu çocuğa aşeriyordum. Sen gideli de bayağı yıl oldu. Allah’ın izniyle doğup delikanlı oldu, demiş karısı. İhtiyar koşarak evden çıkıp oğlunun arkasından bağırmış ama çocuk arkasına bakmadan gitmiş. Karı koca mal sahibi olsun. Sonrasını çocuktan dinleyelim.
Çocuk uzun süre gittikten sonra bir nehrin yanına varmış. Nehre ağ atan bir ihtiyara rastlamış. İhtiyara selam vermiş ve babasından dolayı başından geçenleri anlatıp padişahın ülkesini sormuş.
– Evladım, sen daha gençsin. Kendini ölüme atacağına bundan kurtulmanın yolunu söyleyeyim, demiş ihtiyar.
– Söyle bakalım. Ne yaparsam ölümden kurtulurum, diye sormuş çocuk.
– Karakuş padişah ağzı dualı kişidir. Onun üç kızı var. En küçük kızı babasından fazladan bir dua daha biliyor. Sen o küçük kızını bul. Seni ölümden kurtarırsa o kurtarır, diyerek çocuğa Karakuş padişahın ülkesine nasıl gitmesi gerektiğini tarif etmiş. Çocuk Karakuş padişahın küçük kızını bulup niçin geldiğini anlatmış. Padişahın kızı:
– Babamın üç şartı var. Kapısında bağlı duran kara atı var. Gelen adamları o atı sulatmaya gönderiyor, birinci şartı bu. At önden yaklaşanı ısırıyor, arkasından yaklaşanı tepiyor. Gelen adamların hepsi o at yüzünden ölüyorlar. Senden de o atı sulamaya götürmeni isteyecek. O zaman sen evin sağ tarafında duran büyük baltayı alıp git. At ısırmaya kalkarsa, başına vur. Tepecek olursa ayağına vur. Ondan sonra at sakinleşir. O zaman atın üstüne bin, atı sulayıp getirip yerine bağla demiş. Böylelikle babamın birinci şartını yerine getirmiş olursun. İkinci şartını gelince söyleyeceğim, demiş ve çocuğu babasıyla görüştürmek için içeri aldırmış. Çocuk padişahın huzuruna çıkmış:
– Efendim, babam size bir çocuk borçluymuş. Ben onun çocuğuyum, demiş.
– Geldiğin iyi oldu. Ahırda bağlı kara at duruyor. Onu sulayıp getir ve yerine bağlayıp yem ver, demiş. Çocuk kızın söylediği gibi evin sağ tarafında duran baltayı eline alıp atın yanına varmış. At ısırmaya kalktığında, başına balta ile vurmuş, at tepmeye kalktığında ayağına vurmuş. Sonra at sakinleşmiş. Çocuk ata binip sulamaya götürmüş ve sulayıp geri getirmiş. Getirdikten sonra ata yem verip padişahın huzuruna çıkmış:
– Atı sulayıp getirdim ve yerine bağladım, demiş çocuk. Karakuş padişah şaşırmış.
– Şimdi bir gecede nehre köprü yapacaksın. Köprünün hiçbir yerinde kusur olmasın. Bir tarafından yuvarlanan yumurta, diğer tarafına sarsılmadan gidebilsin. Eğer bir yerinde kusur bulunursa ölüm cezasına çarptırılacaksın, demiş padişah çocuğa.
– Çocuk padişahın küçük kızına gelip babasının emrettiği işi söylemiş. Padişahın kızı:
– Sen bu iş için kendini zorlama. Bu iş senin elinden gelmez. Ben dev perileri çağırıp bir gecede köprüyü hazır ettireceğim. Sabah olunca köprünün yanına varıp başında bekle. Sonra babam gelir ve köprüyü beğenir demiş. Çocuk kızın evinde yatarken kız bütün dev perileri çağırmış ve gece boyunca dev periler köprüyü yapmışlar. Çocuk erkenden kalkmış ve köprünün başında padişahı beklemeye koyulmuş. Biraz vakit geçtikten sonra padişah yanında beş altı adamıyla gelmiş. Köprünün bir o tarafına, bir bu tarafına bakmış. Köprünün hiçbir yerinde kusur bulamamış. Yumurta yuvarlatıp denemiş, yumurta köprünün hiçbir yerinde sarsılmadan yuvarlanmış. Karakuş padişah köprüyü beğenmiş. Ancak bu işleri küçük kızının yaptığını anlamış.
Karakuş padişah ertesi gün çocuğu çağırmış:
– Benim üç kızım var. Üçünü güvercin yapıp sana göndereceğim. Küçük kızımı yakalarsan hayatta kalırsın ve o kızımı sana veririm. Eğer büyük kızlarımdan birini yakalarsan ölüm cezasına çarptırılacaksın, demiş. Çocuk padişahın küçük kızının yanına gelmiş, babasının şartını söylemiş.
– Yarın biz güvercin olduğumuzda birbirimizden ayırt etmen zor olacak. Ben diğer iki güvercini gagalayacağım. O zaman beni yakalarsın, demiş. Padişah ertesi gün çocuğu huzuruna çağırmış üç kızını üç güvercine çevirmiş. Ve:
Küçük kızımı yakala demiş. Küçük kızı yanındaki iki güvercini gagalamaya başlamış. Çocuk gagalayan güvercini yakalamış. Padişah sonra üç kızını üç tavuğa çevirmiş. Küçük kızı yanındaki tavukları gagalamaya başlamış. Çocuk gagalayan tavuğu yakalamış. Padişah küçük kızını orada çocuğa vermiş. Kız çocuğa:
– Babamın iki tane çok hızlı giden atı var. Ben onları getireyim. İkimiz iki ata binip senin ülkene kaçalım. Burada kalırsan sana bir zarar gelir, demiş. Çocuk da kabul etmiş.
Bir gece vakti kız babasının iki atını getirmiş. İkisi iki ata binip kaçmışlar. Karakuş padişah onların kaçtıklarını anlayınca, karakuş olup arkalarından kovalamış. Tam yetişeceği sırada ikisi iki güvercin olup kaçmışlar. Karakuş padişah laçin olup kovalamış. Onlar iki ördek olup kaçmışlar. Tam yetiştiğinde ikisi iki eski ev olup orada durmuşlar. Sonra Karakuş padişah:
– Ben gidiyorum diyerek kıble tarafa doğru uçup gitmiş. Onlar da insana dönüşmüş, atlarına binmişler ve çocuğun evine varmışlar. İhtiyar adamla karısı çocuklarının sağ salim gelinle dönmesine sevinip düğün yapmışlar ve muratlarına ermişler.
ZOR BİR HAYAT YAŞAYAN DELİKANLI
İki delikanlı çalışıp para kazanmak için tüccarlarla yola çıkmışlar. Tüccarlarla biraz gittikten sonra birisi oradan ayrılıp başka tarafa gitmiş. Diğeri ise tüccarlarla yoluna devam etmiş. Tek başına giden delikanlı birkaç gün yol gittikten sonra bir köye varmış. Köyde in cin top oynuyormuş. Bütün evler boş, hayvanlar sahipsiz kalmış durumdaymış. Ne olacaksa olsun bir eve gireyim demiş ve büyük bir eve girmiş. Eve girdiğinde, bir kızın başköşede yüklüğün üstünde oturduğunu görüp:
– Orada ne yapıyorsun, diye sormuş.
– Soracağına beni